Ayşe Kız
-
Karanlık çökmüştü şehre. Gece daha bir soğuk olurdu. Yıkık dökük barakanın içinde, rüzgar iliklere kadar girerdi. Yamalı battaniyenin altında, sarılıp yatarlardı üç kardeş. Kardeşlerine annelik yapardı, henüz yedi yaşında Ayşe Kız.
Osman Bey, geç evlenmişti. İşte çalışırken bacaklarını kaybetmiş, kısa bir süre sonra da hanımı hastalığına yenik düşmüştü. Küçücük omuzlarında, dünyanın yükünü taşıyordu Ayşe Kız.
Bir yaşındaydı Didem, üç yaşında da Mustafa. Anlatsan nasıl anlarlardı yoksulluğu, çaresizliği. Ayşe Kız`ın hayallerinde kurduğu dünyada yaşarlardı.
Mahallede herkes aynıydı. Kuru bir ekmek, sıcacık aş, sobada yakacak bir iki parça odun .
Belki de zor olanı paylaşırdı bu insanlar. Bir dilim ekmeği bölüşmek. Bir parça odunda, yoksulluğu zengin etmek..
Tek makarna yapmasını bilirdi. Piknik tüpüne koyarken tencereyi, bir ananın o vakarlı duruşu. Gözlerinde ışıldayan yıldızlar, dudağında güneşi güldüren tebessümü.
Çoğu geceler aç yatardı babası gibi. Daha bir üşürdü. Yamalı battaniye içinde birbirine sarılınca üç beden, nefesiyle ısıtırdı kardeşlerini. Uyku tutmazdı gözlerini çünkü midesi rahat vermezdi. Gurul gurul sesleri sanki şehri inletirdi.
Gözlerinin önünden geçerdi,yemekler, tatlılar .Tadının nasıl olduğunu bilmediği çikolatalar, yaş pastalar… Hayal kurardı, bazen pamuk gibi bulutun kucağında ısıtırdı kendini, bazen de soba niyetine güneş girerdi evlerine.Sıcacık çorba, sıcacık ekmek ve annesinin yaptığı pasta.. Sanki annesinin eli değerdi saçlarına. O an gözleri mutlulukla kapanırdı.
Bir dünya çizerdi, avuçlarının içinde kocaman bir dünya. Babası gibi o da tesbih dizerdi. Dizdiği her tesbih tanesinde, küçüldükçe küçülen dünya. Ve büyüdükçe büyüyen umut.
Didem ve Mustafa o umudun kalp atışları.
Yüksek binaların arasında umutla atan kalp atışları. Gösterişli sofralarda olmayan bereket, bir parça kuru ekmekte. Bir nefesin sıcaklığı, değişilir miydi şöminenin ateşine..
Sevgiydi, şükürdü, umuttu.. Ayşe Kızın, güneşi böyle yüreğiyle ısıtması…