Felsefeye neden ihtiyacımız var biraz açalım. Niye bilim insanlığın biricik kültür aracı olmaz, olmamalıdır, böyle bir çabaya girişilmemelidir, neden felsefe ile ortak çalışılmalıdır... Bunları açalım.
Uzaylılar iddiasını ele alalım. Tanrıyı filan boşver, o zaten klasik. Uzaylılar iddiasını ele alalım.
Şimdi bu iddiada bir somut kanıt var mı? Yok. O halde bilim alanına giremiyor bu konu. Bu durumda net olarak felsefenin alanında kalıyor.
Felsefe de ne yapıyor? Bu kadar büyük bir evrende biricik bilinç gezegenimizde olamaz, bu mantıklı görünmüyor diyor. Doğru da tabii. Ama ola ki yaşam o kadar ender bir mucizedir ki bu koca evrende ancak tek bir kez gerçekleşmiştir, bu da olabilir.
O halde diyor bilime, somut kanıt bulman şart. Ne yap et uzaya sinyal yolla, sinyal dinle, araç gönder, başka yerde hayat varsa onu bul!
Felsefi olarak kendimizi konumlandırmamız için de bu tür bir somut kanıta ihtiyacımız var. Bilim olanca gücüyle çalışıyor somut kanıt bulmak için. Mars'ın çorak topraklarında Perseverance'ın tekerlekleri bu soruya yanıt bulmak için dönüyor.
Mars'ta mikrobiyal yaşam bulunsa bile bunun dünyadan gitmediğinden emin olunamaz. Ama Mars'a gitmekten daha önemlisi, Mars'a gidecek teknolojiyi geliştirmek. Çünkü gezegenlerden sonraki hedef öte gezegenler.
Felsefe ve bilim böylesi bir eşgüdüm, işbirliği ve iş bölümü içinde el ele çalışıyorlar. Bu işbirliğine ayrımcı, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici din unsurunun kesinlikle sokulmaması gerekiyor. Din ayrımcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcıdır. Dine en küçük fırsat tanı, yapmaya çalışacağı şey tepene çıkmaktır. Asla en küçük fırsat tanınmamalıdır.