Paylaşmanın güzelliği.. 👩👩👧👦
-
Çavdarlı köyünün sağlık ocağına yeni atanan bir hemşireydim. Köyde lojman yokmuş .Tekbir kiralık ev buldum oda öyle çok kira istemiştiki fırsattan istifade. Hemde sobalı eve...
Hasta annem ve yanında ona bakan kardeşime kiradan ve evin masraflarından hariç gönderebileceğim fazla param kalmadığından çok sıkıntılıydım...Çokta borcumuz vardı sağa sola.Onları da ödemeleri için para gerekti fazlasıyla. Öyleki gözüme uyku girmiyordu o günlerde.
-"Ah bir lojman olsaydı, kiraya verdiğim paranın hepsini aileme gönderebilirdim-" diye dövünüp duruyordum kendi kendime. İlaç parası, her hafta gittikleri hastane masrafları, muftak ihyiyaçları, giyim ve faturalara nasıl yeterdi ki gönderdiğim para?...
Hastalara iğne yaparken bu düşüncelere dalıp gittiğim ve gözyaşlarına boğulduğum zamanlar oluyordu kimi zaman ...Param yetmiyor, yetiremiyordum...
Daha ilk göreve başladığım günden beri ise haraketleri oldukça garip yaşlı bir amca yüzü gözü yara içinde gelirdi sağlık ocağına. Doktor beye sorduğumda,
-"Bir garip deli işte kızım.Adına Nizami diyorlar. Yolda kadın erkek kimi görse elinden tutup çekiştirirmiş. Milletin çocuğuna sarılıp bırakmayınca da adamı uzaklaştırmak için köy halkı vuruyor haliyle. Sağlık ocağını öğrenmiş. Yaralarına baktırmak için sürekli buraya gelir-"dediğinde yaşlı adamın bir köşeye oturup sessizce ağladığını gördüm.Görseniz okadar nur yüzlü bir adamdı ki...Yaralarını pansuman ederken, para vermem için işaret etmişti bana... Deli olduğuna kanaat getirmiştim o an. .. Ses etmeden yaralarını sarmaya devam ettim. Oda hep ağladı durdu ... "Para versemiydim?" diye düşünmedende edememiştim o haline acıyarak.O günden sonra da birçok defa sağlık ocağına yaralı bir halde gelmişti Nizami amca. Doktor beyin dediği gibi bende onu birçok defa yoldan geçenlerin eline yapışıp çekiştirdiğini görmüştüm... Ve birkaç küçük çocuğa sarıldığını. Çocuklar adamdan korkuyor, ağlıyor, sonrada çocukların anne babaları adamdan çocuklarını kurtarmak için vuruyorlardı Nizami amcaya... Bir deri bir kemik kalmış adamın eski bir köprünün merdiven ayağının altında döşek serip uyuduğunu görünce bir gün okadar kötü olmuştuki içim.O akşam sıcak yemekler götürdüm yaşlı adama... Ağladı bana bakarak. Sağlık ocağının hemşiresi olduğumu anladımı bilmem. Ama tıpkı diğer insanlara yaptığı gibi elimi yakaladı sonra. Beni kasaba yolu tarafına çekiştirmeye başladı... Korkmuştum kız başıma...Ve evime doğru koşmaya başladım. Ama yaşlı adamın gözyaşları da, sessiz sessiz ağlamasıda beni çok etkilemişti...
Ertesi gün sordum soruşturdum köylüden. Yedi sekiz yıl önce gelmiş Nizami amca bu köye.Üzeri başı toz içinde. Üzerinde üst üste giydiği on kadar ceketle bir robot gibi haraket ediyordu adeta. Öyle kötü kokuyordu ki... İnsanların ondan korkmalarını yadırgamamıştım bu haliyle... Gün aşırı sağlık ocağına gelip yaralarına pansuman yaptırmaya devam etti... Bende her akşam üzeri Nizami amcaya yemek götürdüm kaldığı yere...
Birşeyler demek ister gibi ağlayarak bana bakması içimi yakıyordu. Ama kendi ailemin üzüntüsü bana yeterken birde deli dedikleri adamı düşünmek istemiyordum ne yaşan söyleyim... Beni ne zaman görse sürekli para ister gibi bir haraketler yapıp, gördüğü yerde kolumdan tutup kasaba yoluna doğru çekiştiriyordu....
Çok endişe etsemde kıyamıyordum o avınası haline. Burnundan fena halde kan geldiği ve pansuman istediği bir gün birdaha yalvarırcasına para ister gibi işaret yaptı bana... Sonrada elimi tutup çekiştirdi... Öyle çok ağlıyorduki. Belkide burnu acıdığı için ağladığını düşünmüştüm. Öğle arasıydı ve ne olursa olsun yardım etmek istedim o gün Nizami amcaya...
Doktor beye de durumu anlattığımda,
-"Ya mezarlığa götürür, ya çöplüğe. Adı üstünde deli be kızım. Bana sorarsan gitme-" demişti... Nizami amca ise gözyaşlarıyla çekiştirmeye devam ediyordu beni kasaba yoluna doğru... On dakika boyunca o önde ben arkada yürüdük. Sürekli ben ardınca yürüyormuyum diye dönüp dönüp bakıyordu... Topallayan ayağının onu nefes nefese bıraktığını hissetmiştim...Kasabaya vardığımızda ise postahanenin önünde durdu nedense... Elini açtığında bir kağıt gördüm. Sanki bana uzatır gibiydi. Ne olduğunu sorsamda, o zamana kadar konuştuğunu duymadığım adam yine cevap vermemişti bana... Merakla avucunun içinde buruş buruş olmuş kağıdı aldım...
Kağıtta ingilizce, "Unter den Linden, kapı numarası on üç/Berlin" yazıyordu. Şaşırdım... Ama deli dedikleri bu yaşlı adamın bana birşeyşer anlatmaya çalıştığını anlamıştım... Cebimde aileme göndereceğim para vardı.Ama kendi derdim çokken, Nizami amcanın derdine derman olmak, derdini paylaşmak geçmişti o an içimden... Çünkü gözyaşları durmuyor, sürekli para vermem için işaret yapıyordu bana...
Postaneye girdim. Arkamdan içeri girmişti... Ama daha bir heyecanlandığını farketmiştim...
Berlin'e mektup göndermek epey para tutuyordu görevlilerin söylediğine göre... Ama içimde dert olacaktı bunu yapmasam. Defalarca düşündüm,anneme ve kardeşime göndereceğim parayı neden böyle sezgilerimle haraket ederek boş bir mektuba harcadığımı....
-"Bu adresi yaşlı bir adam verdi bana. Elimi tutup postaneye kadar da getirdi beni... Ben Yozgat, Çavdarlı köyündeki sağlık ocağında hemşireyim. Sözünü ettiğim yaşlı adam ise o köyde kalıyor. Tanıyorsanız bu adrese ulaşın lütfen. HEMŞİRE MELEK-"
Yazdığım mektubu kağıttaki adrese göndermiştim... Sonrada ben önde Nizami amca arkada köye döndük...Biliyordum asıl benim yaptığım delilikti... Ve mektuba tıpkı düşündüğüm gibi cevap gelmemiş, ben annemlerin parasını biraz daha eksik göndermiştim o ay...Nizami amca ise birkaç günde bir sağlık ocağına gelip yaralarını pansuman yaptırmaya devam ediyordu. Ama artık ne para istiyor, nede elimi çekiştiriyordu. Sadece ağlıyor ağlıyordu...
Bense o günden sonra pek önemsemedim deli dedikleri o adamı. Var gücümle masraflarımdan kısıp aileme daha çok para göndermenin derdindeydim....
Bir ay kadar sonra ise sağlık ocağının önünde çok lüks bir araba durdu. İçinden çıkan bir kadın ise heyecanla koştu içeri doğru.
-"Melek hemşire kim? ALLAH aşkına söyleyin. Melek hemşire burdamı çalışıyor?" - diye titreyerek bakıyordu etrafa. Koştum kadını sakinleştirdim önce. Sonrada,
-"Buyrun benim Melek hemşire? Birşeymi oldu? Neden aradınız beni? -" diye sorduğumda cümlemi bitiremeden bir mektup çıkarıp ellerime tutmuştu...
-"Sizmi yazdınız? Bu mektubu siz mi yazdınız?ALLAH aşkıba söyleyin-" dediğinde bir ay önce, Nizami amcanın elindeki kağıtta yazılı adrese gönderdiğim mektup olduğunu farketmiştim...Nizami amcanın babası olduğunu,Alzaimer vaşta olmak üzere birçok hastalığı olduğunu,sürekli evden kaçıp gittiğini söylemişti kadın. On sene önce ise Türkiye 'ye hasta ziyaretine geldiklerinde, bir anlık dikkatsizlikle kaybettikleri babalarından birdaha haber alamamışlardı meğerse...
Hemen doktor beyden izin aldım. Okadar heyecanlanmıştımki bende... Kadın, eşi ve çocuklarının olduğu arabaya bindim hemen. Nizami amcanın yaşadığı o köprüye götürdüm kızı, damadı ve torunlarını...
Yaşlı adam herzamanki gibi sessizce ağlıyordu oraya vardığımızda...Kızı Ayşe bir çığlık attıki öldü sandığı babasını gördüğünde. Sarılması, yanaklarını öpmesi benide çok duygulandırmış, olduğum yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamıştım....
En büyük torunu on dört yaşındaydı... Ve dört çocuk annelerinin isteğiyle dedelerine sarıldıklarında, ilk defa gülümserken gördüm Nizami amcayı... Ve sokakta her gördüğü çocuğa neden sarıldığınıda anlamıştım...Hastalığından derdini anlatamasada, sezgileriyle özlem duymuştu ailesi ve torunlarına... Ve demekki benide böyle yönlendirmişti postahaneye kadar. Ayşe hanım'ın ağlaması babasını arabaya binene kadar hiç kesilmemiş, elini hiç bırakmamış,
-"Şu ALLAH 'ın işine bak-" deyip deyip teşekkür etmişti bana...Çok mutlu olmuştum Nizami amcayı ailesine kavuşturduğum için. Ayşe hanım ve eşi benim için illaki birşeyler yapmak istediklerini söylediklerinde hiçbirşeye ihtiyacım olmadığını söyledim içim yana yana... Oysa okadar çok paraya ihtiyacım vardıki ailem için... Defalarca boynuma sarıldı Ayşe hanım.Duacım olacağını söyledi... Gözyaşlarıyla el salladım arkalarından...
O gün düşünceli halde odamda otururken, muhtar gelmiş ve bana Ayşe hanım ve eşi'nin köye lojman yaptırmak için para bıraktığını söylediğinde gözyaşlarına boğulmuştum. İki ayda bitmişti lojman... Ve ben maaaşımın çok az bir kısmını kendime ayırıp tamamına yakınını aileme gönderdim o köyde kaldığım on sene boyunca....Paylaşmak ne güzel şeymiş... Paylaştıkça azalıyormuş insanın dertleri, acıları...Nizami amcayla çekildikleri bir aile fotoğrafı gönderdi bana sonraki aylarda Ayşe hanım... Nizami amca o güne kadar derdini anlatamamış olsada ailesine sarılırken ki o büyük gülümsemesini görmek herşeye değerdi ...
#Yazar #Mertaşkın