İnsanoğlu çıplak doğar. Çıplak bakar çevresine. Kıyafetlerini giydirenler, fikirlerini de giydirir. Her giyilen kıyafetin anlamlarının olduğunu büyüdükçe öğrenir. Kıyafeti ne tarafa çekilirse o tarafa meyil eder. Bazen her çekilişinde sökülür, yırtılır. Yamalar kondutturur kıyafetine her biri farklı yamalar. Sonra bakar ki kıyafetini çekiştirenler yoktur etrafında. Ama kıyafetine kondurttuğu yamaları hiç bitmez. Sökülmesini, yırtılmasını beklemeden kondutturur özenle her biri farklı yamalarını. Ve sonra dönüp bakar aynasına her ne kadar yamaları farklı olsa da ipi hep aynı iptir. Sonra bir bebek gibi bu ne demeye başlar yeniden. Bu sefer koyduğu yamaları teker teker çıkarır. Bu ne? Bu ne? Diyerek. Bakar ki bilebildiği denizin içindeki bir damla bile değil. Ve koyduğu yamalar bir damlayı bilemeyecek kadar küçük. Ve sonra soyar bedenini ve gözlerini. Anlar ki çıplaklığından başka sahip olabildiği yoktur insanoğlunun...