İslam
-
Günümüzde yaklaşık bir buçuk milyarın üzerinde insanın inanç dünyasına hükmeden İslamiyet, Allah'ın birliğine inanmak, ona gönülden teslim olmak ve ondan gelen emirlere boyun eğmek temellerine dayanır. Dünyanın tüm ülkelerine yayılmış olmakla birlikte yoğunluk Endonezya’dan Atlas Okyanusuna kadar olan geniş alandadır. Azınlık cemaatleri halinde dünyanın diğer ülkelerine de yayılmıştır. Bu, inananlar cemaatinin temeli Hz. Muhammed'in hayatında atılmış, onu izleyen devlet teşkilâtı içinde kurumlaşmıştır.
Hz. Muhammed, Arabistan Yarımadası’nın Mekke şehrinde Kureyş Kabilesi’ne mensup oldukça fakir bir ailenin çocuğu olarak, yaklaşık 570 yılında dünyaya geldi. Henüz, doğumundan az önce babası Abdullah’ı, altı yaşlarında da annesi Amine’yi kaybetti. Öksüz ve yetim kalan Muhammed’in bakımını amcası Ebu Tâlib üstlendi. Peygamber olduktan sonra da Onu Mekkeli muhaliflerine karşı fedakarca ve korkusuzca savunmaya devam etti.
Hz. Muhammed'in peygamberlik görevine başladığı 40 yaşından önceki hayatı hakkında fazla bilgi sahibi olunmamakla birlikte, onun "Muhammed’ul-Emin" lakabını alacak kadar dürüst ve üstün ahlâklı olduğu, 25 yaşlarında kendisinden daha yaşlı ve zengin, dul bir hanım olan Hz. Hatice ile evlendiği bilinmektedir. Hz. Hatice'nin ölümüne kadar da başka hiçbir kadınla evlenmemiştir. Hz. Hatice öldüğü zaman, kendisi 50 yaşlarında bulunuyordu.
Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi gelmeden önce, Mekke toplumunun içinde bulunduğu sosyal çöküntüden sıkılarak zaman zaman Mekke yakınlarındaki Hira Mağarası’na çekilir, burada derin düşüncelere dalarak günlerini geçirirdi. Bu tefekkür ve ahlâkî tecrübeler, kendisine peygamberlik görevi verilmesiyle zirveye ulaştı. Yeni dini tebliğe önce kendi ailesi ve yakın çevresinden başladı. Özellikle şehrin hayatını denetim altında tutan azınlık bir gurubun şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. Muhalefet büyüdü, ithamlar ağırlaştı. Peygamberin tebliği her geçen gün biraz daha çok engellenmeğe çalışıldı. Hayatının tehlikeye düşmesi ve tebliğin çıkmaza girmesi üzerine, hayatını ve tebliğini Mekke dışında sürdürebileceği yerler aramaya başladı. Mekke'ye hac için gelen diğer şehir ve kabile mensuplarıyla ilişki kurdu. Özellikle Medinelilerden bir grup, ondaki liderlik vasfını ve tebliğindeki yüceliği fark ederek İslam’ı kabul ettiler; peygamberin içinde bulunduğu sıkıntıyı görerek Medine'ye davet ettiler. Dikkatli ve gizli görüşmelerden sonra alınan kararlar üzerine, Peygamber Mekke'yi miladi 622 yılında gizlice terk etti ve Medine'ye göçtü. Hz. Muhammed'in bu göçüne “Hicret” denir. Bu göç kararında Mekkelilerin suikast hazırlıklarının da rolü olmuştur. Olay, daha sonra Hicrî takvimin de başlangıcı sayılmıştır.
Medine’ye varışından sonra, Mekkeli muhacirlerle Medineli Müslümanlar arasında gerçek bir kardeşliğin sağlanmasını başardı. Ancak Mekkeliler, Hz. Muhammed’in hicretinden sonra da Müslümanlara karşı olan düşmanca tutumlarını sürdürdüler ve aralarındaki gerginlik kısa sürede arttı. Mekkeliler Suriye’den gelen zengin bir kervanın Müslümanlarca tehdit edildiği haberinin kendilerine ulaşması üzerine, yaklaşık 1000 kişilik bir ordu toplayarak Hicretin 2. yılında Medine üzerine yürüdüler. Müslümanlar kendilerini savunmak için, Mekkelileri, 300 kişiyle Bedir mevkiinde karşıladı ve büyük bir yenilgiye uğrattılar. Bu başarı, Müslümanların çevre kabileler arasındaki itibarlarını da artırdı. Ancak Mekkelilerin düşmanlığı, bu savaşla sona ermedi, Uhud ve Hendek savaşlarıyla da gerilim devam etti. Nihayet, Hz. Muhammed’in Hicri 8. yılda (M. 629) barışçı yollarla Mekke’yi fethederek Kabe’yi putlardan temizlemesiyle, bu durum son buldu. Bundan sonra da, Hz. Muhammed faaliyetlerini Medine’de sürdürmeye devam etmiş, lakin ömrü vefa etmemiş, 8 Haziran 632’de, 63 yaşında, arkasında evrensel bir din ve kitap bırakarak vefat etmiştir.
Müslümanlar için Kur’an, Allah’ın kelâmını içeren bir kitaptır. Allah, elçisi Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla 23 senede kısım kısım indirmiştir. Peygamber, kendisine gelen tanrısal sözleri, buyrukları (ayetleri) bir taraftan “vahiy kâtipleri” ismi verilen, okuma-yazma bilen yakınlarına dikte ettirerek yazıyla kaydettirirken, diğer taraftan da müminlerin ezberlemelerini tavsiye ederek korunmasını sağlamıştır. Kur’an, “Sûre” ismi verilen 114 bölüme ayrılır. Sûreler arasında, uzunluk bakımından bir eşitlik yoktur. Mekke’de vahiy edilen ilk sûreler en kısa olanlardır. İfade bakımından da son derece derin ve güçlüdürler. Medine’ye hicretten sonra bu üslûp, yeni doğan cemaat devletinin yönetimi için gerekli hukukî muhteva ile daha kolay anlaşılır sade bir üslûba dönüşmüştür.
Kur’an her şeyden önce dinî ve ahlâkî ilke ve öğütler kitabıdır. Medine’de bir İslâm devleti kurma işlemi sırasında vahiy edilen, önemli hukuki sözleri de içerir. En önemli husus, kadınlar ve köleler konusunda genel ıslahata yönelik buyruklardır. Kadına tam bir kişilik sağlanmış, karı-kocanın birbirinin elbiseleri, koruyucuları olduğu vurgulanmıştır. Sayısız kadınla evlenme sınırlanmış ve âzami sayı dörde indirilmiştir. Tek kadınla evliliğe doğru gelişmeyi sağlayacak kısıtlamalar getirilmiştir. Kölelik üessesesi ıslah edilmiş, kaldırılması fazilet yolu olarak gösterilmiş, köleleri hürriyete kavuşturmak için, her türlü hukukî ve ahlâkî ortam hazırlanmaya çalışılmıştır. "Köle azad etmek" büyük bir erdemlilik olarak övülmüş ve teşvik edilmiştir. Ancak dünyada devam eden savaşlar ve savaş esirliği, Kur'an'ın beklediği ve gösterdiği hedefi yüzyıllar boyunca geciktirmiş, zamanın olgunlaşması beklenmiştir.