Filistinliler topraklarını sattı mı?
-
https://en.wikipedia.org/wiki/Jewish_land_purchase_in_Palestine
https://en.wikipedia.org/wiki/Sursock_Purchases
1. Dünya Savaşı Öncesi Filistin'deki Yahudilerin Sahip Olduğu Topraklar
1867-1882 arasındaki dönem, diğer dönemlere göre Filistin'de yabancı Yahudilerin en çok toprak satın aldıklar dönem olarak bilinir. Buna karşın 1. Dünya Savaşı'ndan hemen önce Filistin Yahudilerin sahip olduğu toprak, Filistin topraklarının yüzde 1'ine bile karşılık gelmemektedir. Şöyle ki; 1900 yılında Yahudilerin kurdukları yerleşim merkezlerinin sayısı 22, tasarruflarında olan arazi miktarı yaklaşık 219 bin dönüm ve kırsal nüfusları ise 5.210 olarak tespit edilmiştir. Filistin'in toplam yüzölçümünün hemen hemen 30 bin kilometre kare, yani yaklaşık olarak 30 milyon dönüm olduğu düşünülürse, 19. yüzyılın bitiminde Yahudilerin elindeki 219 bin dönümlük toprak, tüm yüzölçümün ancak % 0.73'üdür.
Filistin'in İngiliz Mandasına Girmesi
11 Aralık 1917’de İngiliz General Allenby’in Kudüs’ü işgal etmesiyle Filistin’de İngiliz askeri yönetimi başlamıştır. ABD Başkanı Wilson’un önerisiyle 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarını, yeni dünya düzeninin ürettiği manda sistemi çerçevesinde 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda İngiltere ve Fransa arasında paylaştırmıştır. öylelikle Filistin’de 1917 işgalinden beri süren İngiliz askeri yönetimi yerini sivil manda yönetimine bıraktı. Lloyd George, Filistin’i 1920-1925 arasında yönetmek üzere aslen Yahudi olan ve Dünya Siyonist organizayonu içerisinde aktif rol alan Herbert Samuel’i görevlendirdi. Herbert Samuel, esas olarak Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını sağlamak için İngiltere tarafından yayınlanan Balfour Deklerasyonu'nu hayata geçirmekle görevlendirilmişti. Bu dönemde Filistin'e yoğun Yahudi göçü gerçekleşmiş ve Filistin'de bulununan Yahudiler de topraklarını genişletmeye başlamıştı. Kiralanan arazilerde hak iddia eden Yahudiler, 1. Dünya Savaşı öncesinde çeşitli oyunlarla elde ettikleri küçük miktardaki araziye komşu Filistinlileri topraklarından kovmaya başladı. Bu dönemde Yahudilerin toprak satın alması da hız kazandı. 1930'larda, İngiliz mandasının değiştirdiği Tapu kanunu sonrası, arazi satışları arttı. Yahudilerin satın aldığı toprakların %52,6'sı Filistinli olmayan toprak sahiplerinden, %13,4'ü hükûmet, kiliseler ve yabancı şirketlerden ve sadece %9,4'ü fellahlardan satın alındı. 1918 yılında Filistin'deki Yahudilerin elinde bulundurduğu toprak 418 bin bönümken bu sayı İngiliz mandası sonrası 1939'da 1 milyon 514 bin dönüme kadar çıktı. -
https://twitter.com/i/status/1712162710551490832
İlber ortaylı ile Celal Şengör Filistinliler toprağını sattılar diyorlar.
Ama tarihsel delilleri ortaya koymak yerine hakaret ediyorlar. -
1947 - Birleşmiş Milletler devrede
Filistin'i 1920'den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti. Bölge şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi.
Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüzbinlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü. BM'nin kurduğu özel komite, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti.
Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı.
Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı. İngiltere, 15 Mayıs 1948'de, Filistin'deki manda idaresine son verme niyetini ilan etti ancak bu tarih öncesinde çarpışmalar başladı. İngiltere halkı, askerlerinin ölümü nedeniyle Filistin'de İngiliz varlığına karşı çıkmaya başladı. Ayrıca İngilizler, ABD'nin daha fazla Yahudi mültecinin buraya kabul edilmesi için uyguladığı baskıya öfkeliydi. Bu da Siyonizme Amerikan desteğinin artışının işaretiydi.
Hem Arap hem de Yahudi taraflar, yaklaşan savaş için güçlerini seferber ediyordu. Yahudi milis güçlerinin Arap köylerinde düzenledikleri "temizlik operasyonları" 1948 yılında Aralık ayında başladı. -
İsrail'in kurulmasında Filistinlilerin bir suçu yok. Sorun şu ki İsrail halkı vatansızlaştırılmış bir halk ve anavatanları Arap yarımadası daha doğrusu Araplaştırılmış olan yarımada. Burası Araplaştırılmış olsa da İsraillilerin de anavatanı.
Rivayete göre Araplar İsmail'den İsrailliler İshak'tan geliyor yani kardeş ırklar. İshak'ın annesi Sare iken İsmail'in annesi Hacer. Bunlar efsane olsa da kardeş ırklar oldukları tarihsel gerçek. Buna göre yarımadada Arapların ne kadar hakkı varsa İsraillilerin de o kadar var. Araplar çok fazlasını ele geçirmişler o ayrı. İsrail yarısını isteyemese bile var olma hakkını savunmak zorundadır.
-
Yarımadayı Araplaştıran Emeviler. Umeyye kabilesi İslam dinini kullanarak diğer Arap kabilelerini kendi sancağı altında topladı ve bu birleşik güçle bir imparatorluk kurdu. Emeviler tek tanrı inancından başka inanca hayat hakkı tanımadılar ve tek tanrıya inananları da cizyeye bağladılar. Cizye ağır bir vergiydi ve bunu ödemektense Müslüman olmak daha avantajlıydı. Yine de Lübnan Arap Hristiyanları din değiştirmeye yanaşmadılar cizyeyi ödemeyi tercih ettiler. İsraillilerin cizye ödemeyi kabul eden azınlığı kaldı diğerleri dünyaya dağılıp bir gün anavatanlarına dönme umudu ile yakın zamana kadar geldiler sonra İsrail devletini kurmayı başardılar. Dünyaya dağılmış İsraillilerin bir kısmı İsrail'e gelip devletin nüfusunu oluşturdular.