Mehmet'in ziyaretinin hikâyesi
-
Mehmet, arkadaşı Ali'ye ziyarette bulundu. Epeydir sesi soluğu çıkmıyordu çünkü. Mehmet balkona geçti. Ali de dumanı tüten iki sıcak çayla geldi. Sigaralarını yaktılar. Mehmet, biraz işlerinden bahsetti. İşleri yolundaydı. Çoluk çocuk vesaire. Biraz siyaset. Malum ekonomi kötü ülkede. Sonra baktı Ali dalgın çay içiyor. Sustu. Uzaklardan ezan okunuyordu. Lacivert deniz manzarası sanki karşılarında yok gibiydi. Mehmet de sigarasından birkaç fırt aldı. Sonra Ali konuştu, Mehmet'i pek dinlememiş gibi, zihninde daldığı yerden, kaldığı yerden dilini çıkarttı:
Yıllardır okuyorum. Bağımlılık gibi. Tam artık yeter diyorum, son okumalarımı yapacağım ve bu işi bitireceğim diye. Tam bitiriyorum. Sanki oyun baştan başlıyormuş gibi yeniden bir okuma serisine başlıyorum. Sıra sıra kitaplar gidiyor sıra sıra yeni kitaplar geliyor. Evde bir eşya ile işim bitince de takıntı yaparım onu yok etmek isterim. Tutamam. Gidiyorum sahaflara satıyorum hepsini. Nasıl olsa bütün bilgiler hafızamda diye. Sonra yeni kitap serilerinden almaya başlıyorum. Bir dönem din-tasavvuftan giriyorum, bir dönem tarih, bir dönem ateizm temelli ideolojiler, bilim, felsefe, sonra tekrar başa dönüyorum mistisizm vesaire. Okuduğum konularda temelden başlayıp bir inşa yapıyorum, okudukça bunu geliştiriyorum ve sonra yine yıkıyorum. Eğer bu inşa üzerine arkadaşlıklarım, çevrem oluştuysa her seferinde bunları yeniden terk ediyorum, yıkıyorum. Onca yıl sonra bu konularda asıl özlemim kesinlik oldu. Ama hiçbir yerde bulamadım. Ne inanç alanında, ne bilim-felsefe alanında. Daha somut bir parmak bile nerede başlar nerede biter bu bile ortalama bilgi ile tespit edilebilmiş durumda biliminsanlarınca. Tam bir ideoloji ile, tutarlılık ile yaşamı avucumun içine aldığımı düşünüyorum ama başka bir yerde fire veriyor ve şu yaşamın sonsuzluğu içinde buharlaşıp gidiyor. Net, kesin bir dünya görüşü bir asır sonra tuzla buz olabiliyor ve bir şeyi her yönüyle bilmemiz imkansız şu kısıtlı aklımız, varlığımız ile. Ama bu böyle diye de kendimizi istismara, kandırılmaya, saldırıya açık kılamayız. Gördüğüm kadarıyla bütün insanları heyecanlandıran tek bir konu var, her şey hep o konu üzerinden şekilleniyor, temelden inşa olunuyor ve nihayete erdiriliyor; siyasetten felsefeye kadar.. Allah var mı yok mu mevzusu. Konular dönüp dolaşıp buraya geliyor. Niye her seferinde baştan başlıyorum? Sanırım hayatımı düzenli bir iş ve aile hayatı ile rayına oturtabilseydim felsefe ve kitaplardan kurtulabilirdim. İş olunca diğeri, diğeri olunca iş olmadı ve bir düzene giremedim. Boşta kalınca da bir kahveye gidip oturma, arkadaşlarla vakit geçirme alışkanlığım oluşmadı. Belki sıcak çay ve sigara dumanları arasında sosyalleşmeye ve oyun oynamaya alışsaydım, o da farklı bir huzur olurdu. O insanlara da gıpta etmişimdir ayrıca. Ama bu hayatta en çok sabahları şükrederek işe gitmeyi sevmişimdir. O da 2 yıl sürdü. Çocukluğumdan beri bütün özlemim sıradan bir insan olmak. Hala öyle. Düzenli bir iş, evlilik, Rabbine şükür ve huzurluca ölmek. Belki bunlar çoktan olurdu rahatlıkla ama benim gibi duygusal insanlar, çabuk tepki verenler bir dengeyi kurmakta zorlanabiliyor. Bu yüzden ya bir dergahta, ya bir meyhanede zihnini dinlendirebiliyor. Geçen gün bir yakınımın cenazesine katıldım. Hayat garip. Morga girdim. Yüzüne baktım. Ama hiçbir şey hissedemedim. Ne korku ne başka bir duygu. O tanıdığım kişi orada yoktu. Sadece bir ceset. Neredeydi? Bir yerlerde olmalı. Acaba bir morgda mı çalışsam? Neyse, oraya da almazlar beni. Tecrübe isterler. Bir çay daha?
-
@düşüntaşın yuregine ellerine saglik