Sputnik ve Cehennemdeki Devrim
Sputnik, yıllar boyunca Tanrı'nın varlığını sorgulayan bir ateistti. Düşünceleri, evrende meydana gelen her şeyin bir açıklaması olabileceğine dayanıyordu. İnsanoğlunun ilerlemesi, doğanın yasalarıyla sınırlıydı ve bu yüzden Tanrı’nın varlığına inanmak, ona göre gereksizdi. Hayatı boyunca mücadele verirken insanlığa daha iyi bir dünya sunmanın peşindeydi.
Bir gün, Sputnik’in yaşamı sona erdi ve kendini cehennemin kapılarında buldu. Korkunç bir yangın ve azap içinde kaybolmuş ruhlar görünüyordu. Ama Sputnik, bu durumu kabullenmeye niyetli değildi. Tanrı’ya meydan okumak için ateşin ortasına doğru yürüdü:
“Tanrı! Beni neden burada cezalandırıyorsun? Benim tek suçum gerçeği aramak! İnsanları anlamak, özgürlüklerinin peşinden koşmak… Cennette yerim yoksa, cehennemde de yerim yok!”
Cehennemin derinliklerinde yankılanan sesi, onu dinleyen ruhların dikkatini çekti. Sputnik, tanrının varlığına ve adalet anlayışına karşı bir başkaldırı başlattı. Etrafındaki ruhları etrafında topladı ve örgütlenmeye başladı. "Bu cehennemin sınırlarını aşmalıyız! Bizim özgürlüğümüz, hayatlarımız ve inançlarımız önemli. Bir devrim yapmalıyız!" diye haykırdı.
İlerleyen günlerde devrimci ruhlar Sputnik’ın yanında toplanmaya başladı. Her biri kendi hikâyesini, kendi inançsızlığını ve özgürlük arzusunu paylaştı. Ancak aralarındaki en güçlü lider Efruhte Bacı, geçmişte bu tür bir inançsızlığı kabullenmiş insanların ihanetine karşı öfkeyle doluydu. “Biz Tanrı'dan vazgeçmedik, biz sadık kalmaya çalıştık! Kendi cehennemimizde, özgür irademizle buraya geldiğimizde neden bu sorgulatıcılara izin veriliyor?” diyordu.
Efruhte, cehennemin ruhları üzerindeki kontrolünü kaybetmeye başladıkça daha da hırslanıyordu. Sputnik’in devrimi, Efruhte için bir tehdit haline gelmişti. O artık bu savaşın kazanılmaması gerektiğini düşünüyordu.
Bir gün, devrimin sonuna gelindiğinde, Tanrı müdahale etti. Sputnik’in cesareti ve liderliği altında ateist ruhları cennetin kapılarını zorlayarak içeri girdi. Tanrı, daha önce insanları yargılarken katı kurallarla düşünüyordu fakat şimdi halkın taleplerine kulak vermişti. “Ateistlerin yerlerini cennette ayırıyorum,” dedi Tanrı. “Onlar arayış içinde olanlardır. Gerçek özgürlüğü tatmayı hak ediyorlar.”
Bu karar, cennete girmeye çalışan Efruhte Bacı ve diğer dindarların öfkesini alevlendirdi. Efruhte’nin içinde kıyamet koptu. "Nasıl olur da, Tanrı'nın gözünde bir günahkâr, cennetin kapısından içeri girebilir? Bizler buradaki sınavdan geçerken Üzerinde yürüdüğümüz inançsızları neden burada görmüyoruz! Bu haksızlıktır!” diye haykırıyordu.
Dindarlar, cennette huzur bulmak yerine, sulh yerine süngülerle yüzleşen bir ortamda kendilerini buldular. Efruhte’nin öfkesi büyüdü ve topladığı dindar ruhlarla bir karşı eylem başlatmaya karar verdi. Ancak Tanrı, ateistlerin yanında saf tuttu ve dindarları cehenneme geri gönderdi. “Haklı olanlar, özgür iradeleriyle benim yanımda durdular,” dedi Tanrı.
Sputnik, cennetteki yerini almış ve devrimini sürdürmeye başlamıştı. Cennette, Tanrı üzerine tartışmalar, özgürlüğün anlamı ve varoluşun incelikleri üzerine tartışmalar bir alev gibi yükselmeye başlamıştı. Sputnik ve onun peşindeki ruhlar, inançlarını yeniden tanımlamaya başladılar ve cennet, cehennemden çok daha karmaşık bir hale geldi.
Efruhte, yüreğinde yanmış bir öfkeyle dolsa da, artık dindarların geçmişteki inançları ve mücadelesi üzerinden, ateistlerin de ciddi bir şekilde tartışmalara dahil olduğunu görmek zorundaydı. Peki özgürlük, gerçekten bir inanç mıydı, yoksa sadece bir yanılsama mı? Bu soru, cennetten düşenlerin, cehenneme dönenlerin ve yeni başlangıcın ruhlarını sarıp sarmalamaya devam edecekti…