İçeriğe atla

Felsefe

458 Konu 982 İleti

Alt kategoriler


  • 87 Konu
    122 İleti
    PakizeP
    Modernizm ve postmodernizm, özellikle sanat, edebiyat, mimarlık ve felsefe alanlarında iki farklı düşünce ve ifade biçimini temsil eder. İşte bu iki akım arasındaki bazı temel farklılıklar: Zaman Dönemi: Modernizm: 19. yüzyılın sonlarına doğru başlamış ve 20. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Sanat ve kültür alanında yenilik ve ilerleme arayışıyla karakterizedir. Postmodernizm: 20. yüzyılın ortalarından itibaren ortaya çıkmış ve 21. yüzyıla kadar devam etmiştir. Modernizm sonrası bir yanıt olarak şekillenmiştir. Temel Özellikler: Modernizm: Kesinlik, nesnellik ve evrensel doğrular arayışı ön plandadır. İleriye dönük ve yenilikçi bir yaklaşım sergiler. Sanatçılar, toplumun ve kültürün geleceği için yeni yollar keşfetmeye çalışır. Postmodernizm: Belirsizlik, çok seslilik ve görecelilik vurgulanır. Kesin anlamlar ve evrensel değerler reddedilir. Metinlerarası ilişkiler, parodi ve ironi gibi teknikler sıklıkla kullanılır. Kültürel Yaklaşımlar: Modernizm: Genellikle Batı'nın ilerici ve öncü fikirlerine dayanır. Endüstrileşme ve bilimsel gelişmelere paralel bir şekilde kültürel bir dönüşüm hedefler. Postmodernizm: Kültürel bağlamda daha açıktır; çoğulculuk, kimlik siyaseti ve farklı kültürlerin bir arada var olmasını kabul eder. Serbest ve eklektik bir yaklaşımı benimsediği için çeşitli kültürel formları bir araya getirir. Sanat ve Estetik: Modernizm: Sanatın kendine özgü bir dili olduğunu savunur, soyutlama ve form üzerine yoğunlaşır. Yüksek sanat ile popüler kültür arasında keskin bir ayrım yapar. Postmodernizm: Yüksek ve düşük sanat ayrımını sorgular. Sanatın başka sanatlarla diyalog kurmasını, referanslar vermesini ve ironi kullanmasını öne çıkarır. Anlam ve Dil: Modernizm: Anlam arayışı içinde olan, dili net ve belirgin kullanmaya çalışan bir yaklaşım benimser. Anlamın önemli ve bulunabilir olduğunu savunur. Postmodernizm: Anlamın kaygan olduğunu, dilin sınırlarını zorlayarak anlamın değişebileceğini, çoklu yorumlara açık olduğunu vurgular. Anlamın inşa edildiğini ve süreksiz olduğunu savunur. Öz ve Kimlik: Modernizm: Bireyin özüne ve aracısız ifadesine önem verir. Bireylerin evrensel insan deneyimi içinde yer aldığını savunur. Postmodernizm: Kimliklerin çok katmanlı ve toplumsal yapılarla şekillendiğini savunur. Bireylerin özlerinin sabit olmadığını, zamanla ve bağlamla değişebileceğini belirtir. Bu farklılıklar, modernizm ve postmodernizm arasındaki temel çerçeveyi oluşturur. Her iki akım da kendi içinde çok çeşitli alt gruplara sahiptir ve bu gruplar da farklı yönlerden incelenebilir.
  • 118 Konu
    204 İleti
    E
    Az önce bloğumda yayınladığım makaleyi sizinle de paylaşmak istedim. Diyalektik denince, kişinin aklına ilk gelen Marksistlerin kullandığı yöntemdir. Haksız da sayılmazlar çünkü günümüzde Felsefede hakim olan bir nevi Marksizm karşıtlığıdır. Halbuki diyalektiği Marks yada Hegel çıkarmamıştır. Çok daha eskiye Antik Yunan'a dayanır; Herakleitos'un nehir örneği ve Sokrates'in soru-cevap yöntemi bu kavramın ilk izleridir. Şimdi diyalektik sözcüğünün tarihteki yolculuğuna bakalım. Diyalektik nedir? Diyalektik sözcüğü, Eski Yunan'da kullanılan dialektike sözcüğünden günümüze ulaşmıştır. Başlangıçta karşılıklı konuşma, tartışma, diyalog gibi anlamlara gelen sözcük, karşılıklı aracılığıyla anlamında dia- ön eki ile 'konuşmak, söylemek, seçmek' anlamlarına gelen legesthai fiilinin birleşmesinden meydana gelir. Ayrıca Legesthai, aynı zaman da 'söz, akıl, mantık' gibi anlamlara sahip Eski Yunan'dan günümüze gelen logos sözcüğünün de oluşturur. Diyalektiği kavram olarak ilk kullanan Sokrates, teorik sistemizasyon olarak kullanan ise Aristoteles'tir. Ancak onların öncesinde diyalektik düşüncenin tohumlarını atan kişi Herakleitos'un kendisidir. 'Çünkü nehir aynı nehir değildir ve siz de aynı siz değilsiniz.' - Herakleitos Düşünce olarak Herakleitos’ta var olsa da, diyalektiğin kavram hâline gelmesi Sokrates’in soru-cevap yönteminde gerçekleşir. “Doğurtma sanatı” olarak bilinen bu yöntemde, Sokrates sorular sorar ve cevaplar olumlu ya da olumsuz olsun, şeyin nesnelliğini ortaya çıkarır. Öğrencisi Platon ise bu yöntemle diyaloglarını şekillendirecek ve daha sonra Aristoteles’e aktaracaktır. Aristo'dan sonra diyalektik, özellikle Ortaçağ’a kadar felsefi tartışma ve teoloji aracı olarak varlığını sürdürür. Peripatetik (Aristotelesçi filozoflar) okul onun mantık ve diyalektik çalışmalarını devam ettirirken, Cicero gibi Romalı düşünürler bunu retorik ve ahlaki ikna sanatıyla birleştirdi. Ortaçağ’da Boethius, Aristoteles’in mantığını Latince’ye çevirerek Batı’da skolastik eğitimde diyalektiğin temelini atar. Aynı dönemde Ortadoğu'da gelişen İslam feslefesinde İbn Sina ve Farabi, Aristotelesçi diyalektiği hem felsefi hem teolojik bağlamda kullanırlar. yüzyıla geldiğimizde, bir dönüm noktası yaşanır. Aristoteles’in eserleri, İbn Sina, El-Farabi gibi İslam filozofları tarafından Arapça’ya çevrilir, yorumlanır ve geliştirilir. Haçlı Seferleri ve Endülüs’teki etkileşimler sayesinde bu Arapça eserler Latinceye çevrilmeye başlar. Böylece Batı Avrupa, Aristoteles’in mantık ve diyalektiğini yeniden öğrenip üniversitelerde öğretmeye başlar. Bu sayede diyalektik artık sadece bireysel tartışmaların değil, akademik ve sistematik bir tartışma yöntemi hâline gelir. Bu dönemde Skolastik filozoflar, Hristiyan teolojisi ile Aristotelesçi mantığı birleştirerek diyalektiği akıl ve inanç arasında köprü olarak kullanırlar. Günümüz felsefesinin kökeni olan Modern felsefede ise diyalektik, Leibniz ile mantık ve monadoloji çerçevesinde çelişkileri çözme aracı olarak görünmeye başlar ve henüz Hegel’in tarih ve evrenin içsel yasası anlayışı yoktur. Descartes, diyalektiği tarihsel veya toplumsal bir yasa olarak değil, akıl yürütme ve metodik şüphe aracı olarak kullanır. Ada felsefesinde (Bacon, Hume, İskoç Sağduyu Okulu) diyalektik doğrudan kullanılmaz; tartışma ve eleştiri yöntemleri öne çıkar, mantıksal ve retorik bir araç olarak görülür. Bu gelenekten beslenen Hegel ise diyalektiği tartışma yönteminden çıkarıp evrenin, tarihin ve bilincin içsel yasası hâline getirir. Bu yasaya göre çelişkiler ve çatışmalar zorunlu olarak çözülür ve bu süreç tüm varlığı ve tarihi şekillendirir. Böylece Almanya’da modern felsefede diyalektiğin temeli atılmış olur. Kant ise bu süreçte aklın sınırlarını ve çelişkilerini inceleyerek, saf akıl eleştirisi aracılığıyla metodik bir analiz geliştirerek aklın çelişkilerini sistematik bir biçimde ortaya koyar. Günümüz dünyasında ise diyalektik Karl Marx'ın teorize ettiği kavramdır. Hegel’in idealist diyalektiğini alıp tersine çevirmiştir; artık diyalektiğin zemini artık madde ve toplumsal ilişkiler olur. Çelişkiler ve çatışmalar, sınıflar arasında somut bir gerçeklik olarak görülür ve tarih, bu çatışmaların çözümü üzerinden ilerler. Yani Marx’ta diyalektik, soyut düşüncenin değil, maddi dünyanın ve toplumsal mücadelelerin analiz aracıdır. Marx, Hegel’in idealist diyalektiğini tersine çevirerek diyalektiği maddi dünyanın ve toplumsal ilişkilerin temeline oturtur. Artık çelişkiler soyut değil, somut ve toplumsaldır. Sınıflar arasındaki çatışmalar tarihsel bir zorunluluk olarak görülür ve tarih bu çatışmaların çözümü üzerinden ilerler. Böylece diyalektik, sadece düşünsel bir yöntem olmaktan çıkar, üretim ilişkilerini ve toplumsal mücadeleleri anlamak için pratik ve tarihsel bir analiz aracına dönüşür. Marx’ta diyalektik, artık sadece düşünsel bir yöntem değil, maddi dünyanın ve toplumsal mücadelelerin analiz aracı hâline gelir. Siyasette diyalektik Rus devrimi teorisyenlerinden Lenin, Marx’ın diyalektiğini hem felsefi hem de pratik bağlamda daha da çok geliştirir. Ona göre her olgu kendi içinde çelişkiler taşır ve bu çelişkiler, tezin ve antitezin çatışmasıyla çözülür. “Zıtların birliği, yani diyalektik (tesadüf, özdeşlik, eşit etki) koşullu, geçici, fani, görelidir. Karşıt olan zıtların mücadelesi ise mutlak, tıpkı gelişim ve hareketin mutlak olması gibi.” Vladimir I. Lenin — “On the Question of Dialectics” (1915) Mao ise çelişkileri somut ve tarihsel bağlamda ele alır, bazı çelişkilerin temel, diğerlerinin yan olduğunu vurgular: “Çelişki her yerde vardır; önemli olan hangi çelişki temel, hangi yan çelişkidir.” Tez ve antitez kendi iç çelişkileriyle birlikte ele alınmadıkça sentez gerçek bir dönüşüm üretemez. “Düşman ile aramızdaki çelişkiler antagonistik çelişkilerdir. Halkın safları içindeki çelişkiler ise, çalışan halk arasındaki çelişkiler, antagonistik olmayan çelişkilerdir…” Mao Zedong — (On Contradiction) (Ağustos 1937) 2500 yıllık serüveni sonrası, 1937'de Mao Zedung 'Çelişki üzerine' adlı söyleminde diyalektiğin ilk çıkışını temel alarak şunları söyler; 'Antik Yunan filozofu Herakleitos, ‘her şeyin akış halinde olduğunu’ ve ‘tüm değişimin kaynağının çelişki olduğunu’ söylemiştir. Hatta aynı nehre iki kez adım atamayacağımızı da belirtmiştir çünkü o artık aynı nehir değildir. Bu düşünceler diyalektiğin ilk nüvelerini barındırmaktadır.' ⦁ Mao Zedong (On Contradiction) (Ağustos 1937) Peki Diyalektik ne değildir ; Diyalektik ≠ Düalizm: Düalizm iki zıt ilkeyi katı biçimde ayırır, diyalektik ise zıtların birbirini belirleyen birliğini savunur. Diyalektik ≠ Mantık (Formel Mantık): Mantık çelişkisizlik ilkesine dayanır, diyalektik ise çelişkilerin şeylerin içsel yapısına ait olduğunu kabul eder. Diyalektik ≠ Sofistik: Sofistik tartışmayı kazanmayı hedefler, diyalektik ise hakikati ve süreci anlamayı amaçlar. Diyalektik ≠ Metafizik (Statik Düşünce): Metafizik varlığı durağan görür, diyalektik ise değişim ve süreç içinde kavrar.
  • 94 173
    94 Konu
    173 İleti
    S
    @Eski-Kullanıcı, içinde söyledi: Eflatun @Efruhte eşek de güzel hayvandır. İnsanlara çok yararı olduğu halde hakrete maruz kalıyor. Arapın putu bile hakaret ediyor. Eşekteki güzelliği değil de kötü sesi görüp hakaret ediyor. Allah çok karamsar yav. Eşek benimde sevimli bulduğum bir hayvandır. Bu aşağıdaki olay gerçek mi? Gerçekse çok kötü, çok. Gerçek değilse bile, bir hayvanın üzerine neden İsrail bayrağı çizersin ki? Zeka yerlerde. Teyit, eşeği öldürmediler diyor. Umarım doğrudur. Twitter da paylaşılan resim şu: [image: 1722716998769-88ca0222-007c-4430-bc81-3e304fe5be99-image.png]
  • 116 Konu
    117 İleti
    H
    Ruh spiritüal bir yapıdır. Spiritüal yapılar fani varlıkla fani olmayan varlığın kesişim noktasıdır. Spiritüal yapıların bir, iki, üç veya dört boyutlu formları vardır. Can karmaşık bir yapıdır. Canlılık real evrenle alternatif evrenin kesişim noktasında ortaya çıkmıştır. Biyoenformasyonel Hayaletler Alternatif evren araştırmaları biyoteknoloji araştırmalarının tamamlayıcısıdır. Canlılık daima real evrenle alternatif evrenin kesişim noktasında ortaya çıkar. Biyoteknoloji uzmanları dinozor ve benzeri tarih öncesi yaratıkların genetik yapısını araştırmaktadır. Bu yaratıkların genlerini canlı hale getirmek alternatif evrenle bağ kurmaktır. Günümüzde dabbe, clover veya predator adı verilen hayaletlerin görünür hale gelmesinin nedeni bu biyoenformasyonel bağlantı olabilir. https://neolatinscience.wordpress.com/?ref=spelling&_gl=1*an5f83*_gcl_au*MTI4NjA2NjcyNy4xNzYyMjQwMTM4 Oturma organından uydurduğun bu zırvaları yumurtlarken için ne içtin?
  • Var olmak yok olmanın ön koşuludur..

    4
    0 Oy
    4 İleti
    209 Bakış
    ?
    Siyah olmadan Beyaz'ı, Işık olmadan Karanlık'ı, Gece Olmadan Gündüz'ü anlatmayı becerdiğimiz de Var olmak Yok olmak hakkında tekrar konuşalım...
  • Paradokslar

    2
    1
    0 Oy
    2 İleti
    92 Bakış
    nejdet evrenN
    @zafira aynı anda doğru olan şey dediğimiz paradoks çelişki değildir; Giritli Paradoksu gibi..."Bu adada yaşayan herkes yalancıdır" diyen bir Giritli hem doğru hem yanlış olanı aynı anda ifade etmektedir
  • Teoman Duralı vefat etti

    4
    0 Oy
    4 İleti
    183 Bakış
    ?
    Allah Rahmet Eylesin...