Ortaçağ Felsefesi
-
Yaklaşık yirmi altı yüzyıllık oldukça uzun bir döneme tekabül eden felsefe tarihinin antik felsefe ile modern felsefe arasında kalan yaklaşık bin yıllık dönemine, felsefeye tarihsel bir sınıflama kaygısıyla yaklaşan hemen herkes tarafından Ortaçağ felsefesi adı verilmektedir. Ortaçağ felsefesinin başlangıcında, Aziz Augustinus bulunur. Bunun nedeni Aziz Augustinus’un, bütün bir Ortaçağ felsefesi veya en azından Hıristiyan düşüncesi için bir model oluşturması, Ortaçağ felsefesinin gündemini ,programını belirlemiş olmasıdır. Ondan hemen önce gelen apolojistler ise Yunan felsefesine karşı açtıkları savaş sayesinde, Ortaçağ felsefesinin zeminini büyük ölçüde oluşturan Antik Yunan felsefesini öğrenip Hıristiyan felsefesine mal etme imkânı bulmuştur. Ortaçağ felsefesi 14. yüzyılın sonlarında, Avrupa Uygarlığının Rönesans çağında, modern diye nitelenen yeni bir dünya görüşü ve felsefe anlayışının zuhuruyla birlikte sona erer.
Tarihsel olarak yaklaşık bin yıllık bir dönemi kapsayan Ortaçağ felsefesi içerik olarak dört ayrı düşünce geleneğinden meydana gelir.
(1) Bunlardan birincisi tarihsel olarak kendisini daha uzun bir dönemde ifade etme imkânı bulmuş olan Hıristiyan felsefesidir. Batı ya da Avrupa’da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefesi, Ortaçağ felsefesi olarak karakterize ettiğimiz dönemin tamamını kaplar.
(2) Ortaçağ felsefesinin ikinci büyük geleneği ise Doğu’da İslam dünyasında zuhur
etmiş ve Arap ve Fars dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesidir.(3) Ortaçağ felsefesinin göreli olarak daha az önem taşıyan diğer iki geleneği, sadece Hıristiyan ülkelerinde değil fakat İslam dünyasının çok çeşitli bölgelerinde de Musevi filozoflar tarafından İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesidir.
(4) Sonuncu Ortaçağ felsefesi geleneği ise Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Yunan diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesinden meydana gelir.
Dört farklı geleneğe ve söz konusu geleneklerin kendi aralarında sergiledikleri çok önemli birtakım farklılıklara rağmen, Ortaçağ felsefesi bir bütün meydana getirir. Farklılıklar elbette, vahye ve dolayısıyla bir Tanrı inancına dayanan söz konusu ayrı dinlerin bir çözüme ya da açıklığa kavuşturmak durumunda oldukları problemlerin ve kendi kültürel ihtiyaçlarının farklılığından kaynaklanır. Dahası, Hıristiyanlıkta Teslis Dogması benzeri diğer dinlerde pek söz konusu olmayan birtakım dogma ya da gizemler vardır. Ve bu durum doğallıkla söz konusu dinlerin Yunan felsefesiyle
olan ilişkilerine yansımıştır. Sözgelimi Platonculuk Hıristiyan felsefesinin özellikle ilk dönemine çok daha uygun düşerken, Müslümanlar öncelikle Aristoteles felsefesine yönelmişler ya da her ikisini birden almışlardır.Ortaçağ felsefesinin söz konusu bağımsız geleneklerine ve geleneklerin kendi aralarındaki farklılıklarına rağmen, son çözümlemede bir birlik meydana getirmesinin üç temel nedeni vardır. Her şeyden önce, gerek Hıristiyan felsefesi, gerek İslam felsefesi ve gerekse Musevi ve Bizans felsefesi ortak bir felsefi mirasını paylaşır: Antik Yunan felsefesi. Buna göre, Yunan düşüncesi geç Antikçağda, özellikle Yeni-Platonculuk eliyle Ortaçağ felsefesine önemli bir etki yapmıştır.
Ortaçağ felsefesinin kendi içinde bir bütün oluşturmasının ikinci büyük nedeni, sözünü ettiğimiz dört ayrı ve birbirinden bağımsız felsefe geleneğinin birbirleriyle yakın bir ilişki içine girmiş olmasıdır. Nitekim Ortaçağda Musevi filozoflar, okudukları Müslüman filozoflardan, özellikle de Fârâbî ve İbn Sînâ’dan yoğun bir biçimde etkilenmiş, aynı İslam felsefesi 12. yüzyıl Rönesansı yoluyla Batı’ya kaynaklık ya da en azından Antik Yunan felsefesinin aktarılmasına aracılık etmiştir. Nihayet, dört ayrı gelenek de vahye dayalı tektanrılı dinlerin hâkim olduğu kültürlerin bir parçası olmak durumundadır. Dini öğretiyle felsefi spekülasyon veya teoloji ile felsefe arasındaki ilişki bu geleneklerin her birinde farklılık gösterse de ele alınan felsefi problemler hepsinde üç aşağı beş yukarı aynıdır. Başka bir deyişle hem Hıristiyan felsefesi ve hem de İslam ve Musevi felsefeleri bakımından Ortaçağ felsefesi, İlkçağ felsefesiyle Yeniçağ felsefesi ya da modern felsefenin tersine, dini öğretileri temellendirme çabası sergileyen, dinle ilgili olan, dinden etkilenmiş bir felsefedir.