Jean Jacques Rousseau
-
Vico ve Burke, Aydınlanmayı dışarıdan eleştiren, eleştirilerini dışarıdan yönelten filozoflardı. Oysa Jean-Jacques Rousseau Aydınlanmayı bir Aydınlanmacı olarak içeriden eleştirir. Başka bir deyişle, Aydınlanma filozofları arasında yer alan, Aydınlanma filozoflarının çıkardığı ansiklopediye maddeler yazan Rousseau, bir yandan da Aydınlanmanın akılcılığına, bilimciliğine ve ilerlemeciliğine karşı eleştirel bir tavır takınmıştır. Başka bir deyişle Rousseau, insan doğasının eğitim ve sosyal reformlar yoluyla istenildiği gibi şekillendirilip sınırsızca geliştirilebileceğine, hatta yetkinleştirilebileceğine inandığı için elbette tam bir Aydınlanma filozofudur. Ama o, diğer Aydınlanma filozoflarından farklı olarak, uygarlaşmış, aydınlanmış var oluşun olumsuzluk ve kötülüklerini teslim eden, rasyonalist değil fakat romantik bir filozoftur. Bu yüzden Rousseau’nun, “modernizasyonun azgın dalgalarındaki tek yanlılığı gördüğü için” Aydınlanmanın doğrultusu karşısında eleştirel bir tavır aldığı kabul edilir. Hatta kimi yorumcular onun, ilerleme ve mevcut eşitsizlik durumuna dikkat çekerek, “tarihsel sürecin, bir efendi önünde hepsi de köle olacağı için bütün insanları bir kez daha birbirlerine eşit hale getirecek despotizmin zaferiyle sonuçlanacağını” öne sürdüğünü bile söylerler. Bundan dolayıdır ki Rousseau’nun insanın iyilikseverlik, güleryüzlülük ve yardımseverlik eğilimlerini doğal haline, saldırgan, yıkıcı ve çıkarcı eğilimlerini de uygarlığın zararlı etkilerine izafe eden tepkisi, onu bir yandan da sert bir Aydınlanma eleştirmeni yapar.Gerçekten de Toplum Sözleşmesi adlı ünlü eserine “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. […] Bu değişme nasıl olmuş? Bilmiyorum. Bunu meşrulaştıran nedir? İşte bu soruya karşılık verebilirim, sanıyorum” sözleriyle başlayan Rousseau modernite sorununu, politik problemi olabilecek en açık bir biçimde ortaya koyarken, var olan tüm rejimlerin gayrimeşru olduğunu ima eder. Ona göre, insanın özgür doğduğu, istediği gibi davranma hakkına sahip bulunduğu yerde, sivil toplum insanı zincire vurmuştur. Dahası, modern toplumun kendisini oluşturan bireylerin ahlaki gelişimi ve moral uyumuyla ilgili söyleyebilecek hiçbir şeyi olmadığını, onun baştan sona adaletsiz olduğunu ileri süren Rousseau, modernitenin tüm sonuçlarını gözler önüne sermeye çalışırken, en büyük yanlışın modern politikanın insanla ilgili eksik bir kavrayışa dayanmasından kaynaklandığını öne sürer.