Radyo Televizyon mu Sosyal Medya mı?
-
Kitapçılar radyoya karşıydı , radyocular televizyona , televizyoncular da sosyal medyaya karşılar.
İçlerinde sadece sosyal medya hariç hepsi tek taraflı probaganda aracıdır.
Sosyal medya çift taraflı iletişimi sağladığı için sözlü iletişimden sonraki en iyi iletişim şeklidir.
Kitap , radyo televizyon gurubu tamamen tek taraflı iletişim yani probaganda aracıdır. Bu guruba iletişim demek çok zor. Yayıncılık diyebiliriz ama iletişim aracı değil sadece iletim aracıdır. Bu kanallar ile karşıt görüş dile getirmek mümkün olmadığından sizin beyniniz ve algılarınızı yönetmek daha kolaydır.
Bu nedenle ben sözlü iletişimden sonra sosyal medyayı iletişim aracı olarak görüyorum. Çünkü itiraz etme ve kendi görüşünüzü bildirme olanağı vardır.
Sosyal medya geliştirir ama kitap radyo televizyon ise beyin yıkar.
Bakınız devletlerin sosyal medyayı tehlike olarak görmesinin en önemli sebebi budur.
Devletlerin halkı teşvik ettikleri kanallar ise kitap ve radyo televizyondur.
Sosyal medyayı ele geçiremezsiniz ancak yayıncılığı tek kanaldan pompalayıp beyin yıkayabilirsniz. Toplumu sosyal medya ile dizayn edemezsiniz ama kitap ve radyo televizyon yayıncılığı ile dizayn eder insanların zihinlerini köleleştirebilirsiniz.
Bu yüzden kölelik savunucuları sosyal medyayı öcü gösterir ve çocuklar için çok tehlikeli ilan etmeye çalışırlar.
Aslında tehlikeli olan tek taraflı yayın araçlarıdır.
-
Ben 70li ve 80 li yıllardaki radyo yayınlarını özledim.
Budapeşte, Sofya, Pekin, Moskova, Amerikanın sesi, Tahran, Türkiyenin sesi, Kahire, Bağdat ,BBC gibi TÜrkçe yayın yapan radyolar vardı.
Kaçak yayın yapan bizim radyo adında bir radyo komunizm propagandası yapıyordu.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/ankuayd/issue/62523/943767
Birde müjde adında misyonerlerin radyosu vardı. -
@TENTEN toplumu bugünlere eriştiren o günkü tek taraflı probaganda yayınları idi. Böylece kimse kendini sorgulamadan ideolojik saplantılı yetişti. Bugün Türkiye'de söz sahibi olanlar o günün insanlarıdır.
-
@kâfir-imam, içinde söyledi: Radyo Televizyon mu Sosyal Medya mı?
@TENTEN toplumu bugünlere eriştiren o günkü tek taraflı probaganda yayınları idi. Böylece kimse kendini sorgulamadan ideolojik saplantılı yetişti. Bugün Türkiye'de söz sahibi olanlar o günün insanlarıdır.
Şimdi ikisini önyargıya başvurmadan kıyaslayalım.
-Yetmişli yıllarda toplumun ortak değer yargısı milli değerlerdi.
-Sağcısı, solcusu ideolojik olarak birbirine ters olsa da söz konusu milli değerler olduğunda aynı noktada birleşirlerdi.
-Yerli mal haftası vardı.
-Vatan savunması için davul zurnayla askere gidilirdi.
-Sen kimsin diye kimse kimsenin dilini, rengini, ırkını sorgulamazdı.
-Etik değerlere saldırı ve hakaretlerde bulunulmazdı.
-Kadın, erkek ayrımı yapılmazdı. Ana özelliği taşıdığı için kadınlara biraz daha sayğılı davranılırdı.
-Her türlü eleştiriye açık bir toplum vardı.
-Büyük-küçük saygısı ayrı bir öneme sahipti.
-Yaşlı ve hastalara saygı önce gelirdi.
-Toplum vijdanı bir bütündü. Bu vijdan kahvelerde, komşuluk ilişkilerinde, arkadaş davranışlarında kendini gösterirdi.
-Hiçbir basın-yayın organı tek başına etkili olamazdı, çünkü toplumda kitap okuma, araştırma, sorgulama ve tartışma duyusu hakimdi.Günümüzde bunların hiçbiri yok.
Sosyal medya bunları yok etti, yerine duyarsız, parayı maneviyattan üstün tutan, omurgası zayıflamış, bilinçsiz bir toplum oluşturdu.
Örneğin yetmişlerde akp-mhp gibi partilerin bırak iktidar olmayı yüzde on bile oy alamazlardı.Başta da dediğim gibi bu değerlendirmeyi ön yargısız, o dönemi yaşayan biri olarak yaptım.
Yani sosyal medya teorik olarak insanları daha çok bilinçlendirmeli, sorgulayan bir gençlik oluşturmalı ama bu teorik olarak doğrudur, yaşamda tamamen tersi gerçekleşiyor. Çünkü "Bırakınız yapsınlar" projesi uygulanıyor. Bırakınız yapsınlar projesi için araştırma yaparsanız, sosyal medyanın neden teori ile pratikte ters gittiği daha iyi anlaşılır. -
@bilgisezgi bütün bunların sebebi 70 li yıllarda toplumun tek taraflı ve yanlı probagandaya daha az maruz kalmasıydı. Kitap okuma ve radyo televizyon daha az idi.
İnsanlar o yıllarda siyasetçinin lafına bakmazdı. Komşum akrabam bana lazım diye düşünür ideolojisini sorgulamazdı.
Şimdiye gelene kadar probaganda araçları genişledi ve insanlar özellikle TV dizileri ile yanlış düşüncelere sürüklendi.
Özellikle toplumu dizayn etmek için çekilen aile dram dizileri ile insanlar birbirlerine düşman oldular.
Kitaplar ve radyo televizyon ile tek taraflı iletim kanalları ile halk yoğun bir probagandaya maruz bırakıldı.
-
@kâfir-imam
Kısa dalgada türkçe yayın yapanları araştırayım dedim.
Çıkan listede Trt Recep . erdoğan diye bir 7460 khz den yayın yapan kanal buldum.
https://www.short-wave.info/index.php
buradan arama kısmına türkçe yazınca çıkıyor.
Evinde kısa dalgada çalışan radyo yoksa buradan dinle.
http://sdr.cyhams.org:8073
frekansı 7460 khz yap.Adam uçmuş iyice.
Günümüzde narsisistik kişilik bozukluğu ne gibi belirtilerle kendini belli ediyor? Kişinin kendisini herkesten üstün görmesi ve başkalarına tepeden bakması. Güçlü, başarılı ve çekici bir kişi olmayı düşlemesi, kendisini alanındaki en başarılı kişilerden biri olarak görmesi, olağanüstü güçlere sahip bir kahraman olduğunu ve dergi kapaklarını süsleyebilecek çekiciliğe sahip olduğunu düşünmesi ve bunun yalnızca kendi kafasında oluşturduğu bir sanı olduğunun ayırdına varmaması. Başarı ve yeteneklerini abartması, söz gelimi, tenis turnuvasında dokuzuncu olmasına karşın, orada olmayanlara birinci geldiğini söylemesi. Sürekli olarak başkalarından övgü ve beğenilerini belirten sözcükler beklemesi, çöpü kapıya koymak gibi, yaptığı en önemsiz işi bile başkalarının övgüyle karşılamasını istemesi. Özel biri olduğuna inanması ve öyleymiş gibi davranması, kendisinin Tanrı’nın çevresindeki kadınlara, erkeklere, iş arkadaşlarına, yani tüm dünyaya sunduğu bir armağan olduğunu düşünmesi ve bu nedenle de herkesin buna göre davranmasını beklemesi (ancak bunu kendi dışında kimse bilmez). Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamaktan yoksun olması-bir şeylerin öyle olması gerektiğini ya da yanıldıklarını söylediğinde insanların bozuk çalmalarına bir anlam verememesi. Herkesin kendi görüş ve düşüncelerine uymasını beklemesi, ona göre tek yol söz konusudur ve bu yol kendi yoludur. Bu yüzden başkalarının kendi görüşlerini onunla paylaşmalarından huzursuz olur, çünkü başkalarının düşünce ve tasarıları onunkinin yanında bir hiçtir. Başkalarından çıkar sağlaması, ana babasının arabasını, kredi kartını, eşyalarını, giysilerini onların onayı olmaksızın alması, sırada bekleyen yaşlı bir kişinin önüne geçmesi, ya da ufacık bir iyilik yaptığında çok daha büyük bir karşılık beklemesi. Daha değersiz olduğuna inandığı kişileri küçümsemesi, mesela, dondurucu soğukta sokakta kalan evsiz barksız kişinin mantosuz ve ayakkabısız olmasını şaşkınlıkla karşılaması. Başkalarını kıskanması, ödülü, övgüyü başkalarının değil, bir tek kendisinin hak ettiğine inanması. Kendisinden daha çekici, daha zeki, daha başarılı olduğunu düşündüğü kişileri kara listeye alması, onlardan nefret etmesi ve onlara sayıp sövmesi. Başkalarının kendisini kıskandığına inanması, bu kişiye göre, herkes onun gibi olmaya öykünür. Sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanması, ailesi ve arkadaşlarının kendisini anlamadıklarını düşünüp onlarla ilişkiyi kesmesi; gönül ilişkilerinde bir türlü istediğini bulamayıp, sürekli sevgili değiştirmesi. Gerçekçi olmayan hedefler belirlemesi, günün birinde büyük bir şirketin yönetim kurulu başkanı olacağı, bir sinema yıldızı ile evleneceği, ya da Bill Gates’in milyarlarına konacağı gibi gerçek dışı düşler kurması. Kolayca incinmesi ve kabuğuna çekilmesi, insanların kendisini sürekli olarak ve bile bile incittiklerini düşünüp buna bir anlam verememesi ve bu duygunun üstesinden kolay kolay gelememesi, ya da hiç gelememesi. Özsaygı duygusunun kolaylıkla zedelenmesi, onca afra tafranın ardında son derece kırılgan bir kişinin yatması. Kararlı ve duygusuz biriymiş gibi görünmeye çalışması.