Halkı en çok kim kandırır?
-
Halkı kandırma olayı kişisel bir durummuş gibi görünür.
Genelde kişilerin kendi başına yaptıkları bir beceriden ibaret olduğu sanılır.
Bireysel becerilerin de elbette çok rolü var ama toplumun bütünü söz konusu olunca kişisel yetenek tek başına sınırlıdır, bir yerde duraklar, daha öteye gidemez.
Bu nedenledir ki, halkı kandırmak için özellikle İngiltere'de bulunan Exeter Üniversitesi, ABD'de bulunan Columbia Üniversitesi ile Berkeley Üniversitesi ve aynı jenerasyonun İslami kanadı olan Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi gibi resmi okullar bulunmaktadır. Bu okullar diğer ülkelerden ajanlar vasıtasıyla seçtikleri genelde vatan ve millet hainlerini halkı kandırmak için özel olarak eğitirler.
Eğitimini tamamlayanlar daha sonra kendi ülkelerinde en üst makam ve mevkilere getirilirler.
Amaçları, böl-parçala-yönet projesine uygun, duyarsız, iradesiz ve sömürüye aşina olmuş bir toplum haline getirmek.
Ülkemizin bugüne kadar en önemli kademesine gelenlerin çoğu bu okullarda eğitilmiş kişilerden oluşuyor.
Abdullah Gül, Hulusi Akar, Deniz Baykal, Bülent Ecevit, birçok din vakıflarının başındaki kişiler, sayısız gazeteciler ve daha başka önemli alanlarda faal olan isimlerin hepsi bu okullarda eğitilmiştir.
Bu seçilmişler her ne suç işlemiş olursa olsun asla ceza verilmez. Verilecek cezalar ise ya formalitedir ya da projenin bir parçasıdır.
Seçilmişlerde işi en zor olan kesim ise muhalif görünenlerdir.
Konumuzu daha ziyade oluşturan kesim de kendilerine muhalif rolü verilen bu kesimdir. Çünkü halkı en çok kandıran kesim de sözde muhalif görünen gerçekte ise iktidarla eşit olarak aynı görevi yapan kesimi oluşturur.
En büyük rol ise sözde muhalif sisyasi partilerdir.
Ülkemizde ne kadar muhalif sisyasi parti, Sivil Toplum Örgütleri, gazeteler varsa hepsi bu projeye hizmet ettiği için halkı en çok kandıran da onlardır.
Muhalif siyasi partiler, gazeteler ve STK'ların işi budur, halkı kandırmak.
Örneğin, iktidar aleyhinde atıp-tutarlar ama halktan tepki geldiği anda bu defa da birden dönüş yaparak yumuşama yoluna girerler.
İktidarı çok güçlü gösterirler, halkı psikolojik olarak iktidardan korkmaya, çekinmeye ve kabullenmeye alıştırırlar.
Çünkü muhalefeti olduğu gibi iktidarı da seçen, oraya getiren aynı projedir.
Halkı iktidar ile muhalefet arasına sıkıştırarak, kımıldamayan, tepki göstermeyen, sıradanlaşan bir haleti ruhiye içine sokarlar.
Dolayısıyla belirli konumda bulunan muhalefet adayları ile iktidar adayları veya laik görünenler ile dinciler arasında zerre fark yoktur, hepsi aynı projenin ürününden başka birşey değildir.
Bu nedenledir ki, yalanı, dolanı ve talanı iktidardan ziyade muhalif görünen siyasi partilerde, gazetelerde ve STK'larda arayın.
Zira iktidarın ne yaptığını herkes zaten görür ama ikircikli oynayan, psikolojik kandırma yöntemini uygulayan muhalefeti herkes ayırt edemez.
Örneğin tam yüz yıldır iktidarlar değişiyor ama muhalefet hep aynı. Mağdur, özgürlükçü, emekçi ve halkçı rolüne devam ediyor ve iktidar ile muhalefet arasında paylaşılan bu oyunu toplum da her zaman yutuyor.
Bir söz vardır, dost başa düşman ayağa bakar diye.
İşte halkı da aynen böyle yapıyorlar, parmak gösterip iktidara bak derken dibindeki muhalefetin ayak oyunlarının farkına varamıyor. -
Doktor, doçent, profesör, vb ünvanlı kişiler.
-
Halk kanacak seviyede ise, halkın özelliĝini bilen herkes halkı istediĝi gibi yönlendirebilir. Bu bir sır deĝil. Hal böyle iken, bir kurtarıcı beklemek hayalcilik olur, çünkü öyle bir kurtarıcı zamanında gelmişti ancak deĝerini bu millet hâlâ anlamış deĝil. Adını anmama gerek yok; Türkiyenin Ortaçaĝa batıp kalmasını önlemiştir kendisi. Fakat ondan sonra gelenler hiçbir zaman onun seviyesine gelememişlerdir.
Mesele iktidar, medya veya muhalefet deĝil aslında. Mesele insanların tepki vermesi, protesto etmesi ve barışçıl bir şekilde hakkını araması. Bunu yapamıyorsa, orada burada suçlu aramanın pek bir anlamı kalmıyor.