Teknoloji ve İnsan
-
Teknolojik ilerleme ile insan hayatına yeni-yeni araçlar dahil olmaktadır. İnsan türünün el, tırnak ve dişlerinden oluşan ilk aletleri gibi tüm aletler onun var-oluşunu sağlamaya yönelik olması gerekendir. Ancak, sermayenin marjinal kar eğilimi araçların insan türünün varlığını sürdürmeye yönelik olmalarından çok insanı araca tabi kılarak emek-yoğunluğunu sağlamaya yönelmiştir. Bu da, insan yerine teknik araçların ikamesi ile insanın atıl hale getirilmesine, robotlaşmaya, metalleşme eğilimi göstermektedir. Her bir aletin üretilmesi için gereksinen maliyet değerleri ne olursa olsun onun piyasa için üretilmesi kaçınılmaz olarak bir Pazar ve bir de rekabetsiz el-değiştirmesini/satışını zorunlu hale getirmektedir. Kar marjı olmadan el-değiştirmesi istenmeyeceğinden mutlak surette bunun ticari bir meta olarak üretilmesi teknolojinin kendisini de satışa konu hale getirmektedir. Böyle olunca insan-meta ilişkisi, insan-araç ilişkisi baş-aşağı durmaktadır. Teknolojinin nimetleri göz-kamaştırsa da onun üretilmesindeki amacı/yönelimi i insana/emeğe katkı olarak değerlendirilmesine olanak sağlamamaktadır. Bunun istisnalarının olması kuralı değiştirmez; söylendiği üzere istisnalar kuralı doğrulamak içindir.
-
İnsan doğasında tembel değildi. Tırnağını dişine katarak ve gece gündüz demeden vahşi doğa ile mücadele ederken türünü sürdürebilmek için üretiyor ve paylaşıyordu. Çakmak taşını ya da ağaç parçalarını sürterek ateşi yaktığında, yada taşı yontup kesici bir hale getirerek kullandığında olduğu gibi çanak çömlek yaparak, madenleri işleyerek, nehir kabarmalarından göksel olayları gözlemleyerek hesaplar yaptığında da ilkel sayılabilecek buluş ve icadlarının kendi ve türüne sağladığı kolaylık ile teknolojinin dönen tekerlerini hareketlendirmiştir. Artı-ürün ile birlikte başlayan tembellik, araç-insan etkileşiminde erk-egemenin fizik zoru ile araçlar üzerinde kurduğu sahiplenme sonucunda toplumda küçük bir azınlığın yaşam biçimi ve neredeyse hakkı olarak değerlendirilmiştir. Teknolojinin yarattığı tüm araçlardan tüm insanların yararlanacakları dillendirilir, en azından öyle bir olasılığın varlığı kabul edilir. Ayrıca tüm teknolojik gelişmelerin insan, doğa ve canlı yararına olduğu kanısı işlenir ve içselleştirilir. Tüm canlı türleri enerjiyi kullanarak, özümseyerek ve dönüştürerek varlıklarını sürdürebilirler. Bu nedenle enerjinin bir şekilde elde edilmesi ve elde edilen enerji ile canlı türün yaşamasını sürdürebilmesi için emeğin katılarak bir üretim yapılması yaşamak için kaçınılmazdır. Üretim yapılmadan paylaşım olamaz, olsa olsa salt tüketim söz konusu olur. Dünya gezegeni atmosferi tarafından faunus ile çevrelendiği için canlı türleri varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Faunus kırılırsa ki ozon tabakasının delinmesi kırılmanın bir şeklidir, hiçbir canlı dünya gezegeninde yaşama şansına sahip olamayacaktır. Belki mikro organizmalar varlıklarını sürdürebilirler. Teknolojinin gelmiş olduğu aşama itibariyle sağladığı düşünülen yararlılık onun ekolojik ve toplumsal olarak yarattığı aşınmadan daha fazla görünebilir. Ancak teknoloji ve buna bağlı üretimin yönelimi temelde kar amacını güttüğünden bu durumun böyle olmadığı açıktır; ne var ki insan doğasındaki tembelleşmeye yönelik kırılma, onun bu durumu fark etmesine de engel olmaktadır; bir açıdan insan denilen tür, kendisine hitap edebilecek olduğunu düşündüğü kolaylıkların ne şekilde elde edildiklerini umursamaz durumuna düşmüş bulunmaktadır. Devasa binalar ve taştan-betondan yapılar inşa edilmektedir; üstelik övünç kaynakları olarak gösterilirler. Bu tür yapıların yapımından gerektiğinde yıkım aşamasına kadar harcanan enerji bir yana bu tür binaların günlük enerji tüketimlerinin çok sayıdaki küçük yerleşkelerin –örmeğin köylerin- neredeyse bir yıllık enerji tüketimlerine eşit bir enerji harcamaları/enerjiye gereksinim duymaları tolumlara/insanlara nasıl bir katkı sağlamaktadır? Yararlılığı nedir diye sormak gerekir. Benzeri şekilde insanların iletişim içinde olmaları için ve yaşamları için cep telefonlarına mutlak anlamda gereksinimleri olmadığı halde kişi başına kullanılan cep telefonları sayısının ikiye katlanması, 3G, 4G gibi teknolojiyi içeren telefonların sürekli yenilenerek sunulması ve peynir-ekmek gibi tüketilmeleri Pazar yaratma kaygısından başka bir şey değildir. Üstelik bir cep telefonunun üretilmesi için gereken emek-zamanı ve su miktarı düşünüldüğünde bunun ne denli ekolojik/bireysel ve toplumsal zararlara neden olduğu açıkça görülecektir. Üstüne üstelik insanlar arasındaki canlı iletişimin sayısallaşmasına, keyfiliğine ve sorumsuzluğuna neden olduğu da düşünüldüğünde teknoloji-insan ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Metin ve Kemal Kahraman kardeşler Ferfecir adlı albümlerinde bir şiirlerinde şunu dillendirmektedirler; “yazılmış öyküler unutulmalı”...
-
İnsan yerine ikame edilmek istenen makro ve mikro robotlar ile emek-gücü atıl hale getirilmektedir. Robotların üretmek için tüketmek gibi bir biyolojik özellikleri olmadığına göre var olan enerji kaynaklarını kullanmaları kaçınılmazdır. Var olan enerji kaynaklarının her geçen gün değer kazanmasında bu yönelimin etkisi de gözden uzak tutulmamalıdır. Enerji kaynaklarının dünya insanları arasında orantılı paylaşılmadıkları dikkate alındığında ise, bir yandan enerji kaynaklarına muhtaç ve göreceli ileri toplumlar ile diğer yandan yine enerji kaynaklarını kullanarak var-olma savaşımındaki görece geri toplumlar ayrı kutuplarda yoğunlaşmaya başlayacaklardır. Siber-dünyalar ile orta-dünyalar arasında kapanmaz bir uçurum meydana gelecektir. Her hal ve şartta dünya insanlarının büyük çoğunluğu enerji kaynaklarına ulaşmak zorundaki kitlelere dönüşmüş olacaklardır; kimisi siber çağda kimisi ise ilkel çağda...enerjiyi üretemeden tüketen araçların bakım-onarım ve çalışabilir olmalarının sağlanması insan emeğine gereksinim duyacağından her iki toplumun kaçınılmaz bir ilişkisi olacaktır; bu ilişki simbiyotik bir ilişki şeklinde belirecek görünmektedir.
Teknolojinin kar gütme saiki onu yararlı olmaktan çıkarmaktadır; amaç, daha yeni ve gelişkini üreterek satmak/Pazar oluşturmak olduğunda, tüketicilerin gereksinimleri yine teknolojiyi üreten kesimlerce belirlenmeye başlanmış olacaktır. Bu döngü bir kere dönmeye başladı mı artık tüketicilerin ne tercihlerinin bir değeri kalır ne de teknolojiye ayak uydurma yarışı son bulur. Bunun insan ve doğaya bir katkısının olduğu söylenemez. Tam tersine teknoloji yarışı tüketimin sürekli pompalanması, yeni ile eskinin yer değiştirmesinin sağlanması ve gereksinim olmayanın gereksinime dönüştürülerek insan kitlelerinin yaşamak için gereksindiklerinden ödünler vermelerine neden olduğu gibi, eskiyenin atıl hale gelmesi ile de metal yığınlarının –her ne kadar geri dönüştükleri var sayılsa da- artmasına ve böylece doğanın sürekli kirlenmesine neden olmaktadır.
-
Teknolojinin iki yüzü vardır; ön yüz ve arka yüz; bunlardan ön-yüzü insanlara cilalanmış ve parlak görünen yüzüdür, arka yüzü ise karanlık ve kaotik bir yüzdür. Çok değil, bundan kırk-elli yıl önce her eve günlük en az bir gazete alınıp okunması bir gereksinim olarak görülmekteydi. Matbuatın içeriğini tartışmak ayrı bir konuya girdiğinden bu kısım bir kenara bırakılacak olunduğunda, söylenebilir ki kısa bir zaman öncesinden insanlar bir şekilde okuyarak dünyada olup bitenlerden haberdar olmak istemekteydiler. Aynı şekilde basılı eserleri, kitap, mecmua, dergileri okuma oranı da bir o kadar fazla ve önemsenmekteydi. Adete alaylı ve mektepli tabirinde olduğu gibi okuyan ve okumayanlar ayrışmaktaydılar. İnsanlar arası iletişimde ilkel sayılabilecek araçlarla telefon görüşmeleri kesik-kesik yapılabilmekteydi ve çoğunlukla bir edebiyat/felsefi metinler sayılabilecek mektuplaşmalar yolu ile uzaklara ulaşılabilmekteydi. Teknoloji son yüz yılda yaptığı sıçrama ile on-binlerce yıllık sıçramasından kat-be-kat fazlasını gerçekleştirmiştir. Öküzün sabana koşulması ve buharın makineye uyarlanmasından sonraki en büyük sıçramalardan biri olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Zamanla dijital-teknoloji ile görsel-teknolojinin devasa adımları karşısında gazeteler daha az alınmaya, kitaplar daha az okunmaya başlanmıştır. Mektuplar hak-getire...sanal dünyanın yaratıcılığı tüm ilişkileri sanallaştırmaya başlamıştır. Dayanıklı ve dayanıksız tüketim maddelerinin alım-satımı da sanal aleme taşınmış ve insan kitleleri oturdukları yere adeta pasif bir şekilde hapsedilmiştir. Bu edimsizlik insan kitlelerini rahatsız etmemektedir; -çünkü teknolojinin ön-yüzü parlaktır,- tam tersine oturduğu yerden her şeye ulaşabilmenin keyfi insana cazip ve eğlenceli gelmektedir. Bir yandan işsizler ordusu yaratılırken öbür yandan klavye başında evde-iş-yönetimi cazibesi ile insanların tüm zamanları ellerinden alınmış ve yeni tür emek-sömürüsü yöntemleri geliştirilmiştir.
-
Teknoloji günah keçisi olmuş.
Sorun para bazlı ekonomik sistemi terk etmeyen insanın kendisidir. -
Teknolojinin yaşam biçimlerine ve alışkanlıklara yönelik bir etkisi var mıdır? Elektrikli, motorlu, elektronik küçükten büyüğe tüm araç ve gereçler kullanıldıkça yaşamın vazgeçilmezlerine dönüşmektedirler. Bu durum insanı zamanla teknolojiye bağımlı hale getirmektedir. İnsanlar cep telefonunu almadan sokağa çıkamıyorlarsa onun bağımlısı olmuşlar demektir. Bir çamaşır makinesinin hayatı kolaylaştıran yanı ile üretici tüketim için bir gereksinim olduğu söylenebilir. Ve fakat aynı şey bir cep telefonu için söylenemez. Ayrıca yeni nesil telefonların çok fonksiyonlu olmaları tüketici için bir ayrıcalık yaratmaktadır ve ancak fonksiyonların çoğunun kullanım dışı kalmasına rağmen tercih ve yeniye yetişme çabası ile birlikte değerlendirildiğinde gereksinim olmadığı sonucunu çıkartmak mümkündür. Benzer şekilde görsel iletişim araçlarından olduğu söylenen ve neredeyse 24 saat açık kalan Tv. Ve çoğu programların gerekli olduğu söylenemez. İnsanların geniş alanlara yayılarak az katlı binalarda yaşamaları daha doğal iken çok katlı, çok sorunlu ve enerjiyi yutan devasa binalarda yaşamaları, bundan övünç kaynağı duymaları teknolojiye ne denli bağımlı olduklarını göstermektedir.
-
Teknoloji sayesinde emek-yoğun makineler ile tüketim nesnelerinin kısa sürede ve çok sayıda üretilmesi sağlanmış olur. Sermaye, Pazar bularak yeniden ve yeniden üretim ve tüketimi öngörmekte, hedeflemektedir. Bu nedenle belirli bir kalite ve standardı yakalamak zorundadır. Kalite ve standartların korunabilmesi için bilgi birikimi saklanmak/gizli kalmak ister; ancak tüm bilgiler insanlarca kullanıldığından bu her hal ve şartta kesin olarak sağlanamayacağından bu yöndeki korumalar hukuksal düzenlemeler ile sağlanmaya çalışılır. Kalite ve standart sermayenin Pazar şansıdır; bunu elden asla bırakamaz. Bu döngü bir kere işlemeye/yakalanmaya başlandı mı –bir de tüketici kitlesine ulaşılmış, kabul görmesi sağlanmış ise- ürünler, ekmek peynir gibi tüketilmeye başlanacaktır. Bu standartlaşma eğilimi ürünlerin tek-tipleşmesine neden olur. Giyimden, besin değeri olan ve tüketilen bitkilerden, meyi ve ve havanlara kadar tüm tüketim maddeleri – canlı,cansız- tek yumurta ikizlerinde olmayan eşlikte tekleşirler. Görüntü ve lezzetler de tek-tipleşmeye başlar. Teknolojiyi yaratan insan uygarlaştığını, çağdaşlaştığını düşünür; oysa, kendi yarattığı objelerin esareti altına girdiğini fak etmez. El sanatlarındaki yaratıcılık bakırdan kalaya, tuğladan taşa, kumaştan ağaç ve taş yontusuna, tohumu avuçlamadan un şekillendirmesine kadar tüm yaratmalar törpülenirler ve bu tür ürünler toplumsal olmaktan çıkıp bireysel hobilere dönüşerek birer nostalji nesneleri haline gelirler. Tüm bunlar ayrık olan dışında tüm sanat ve yaratmalarını yok eder. Teknoloji sanata karşıdır. Çünkü sanat, tek-ele sığmaz…
-
İnsan türü egosunu dengeleyemez ise zaten dünya kaynaklarını tüketerek tüm canlıların sonunu getirecektir. Yeniden evrimleşme yaşanır mı bilinmez...Uygarlaşma yazı ile başladı, edebiyatın lojisi yoktur ve fakat dönen her tekerlek hangi zaman diliminde olursa olsun teknik bir gereçtir ve öncekine göre daha ileriyi işaret eder. Bilimsel çalışmalar canlı yaşam için gereksinilen araç-gereçlerin üretimine yöneldiğinde elde edilen gelişmeler neden zararlı olsun? Sorun, sonsuz evrende her sorunun ve çözümün sonsuzlaşmasına bağlı olarak neyin, nerede ve ne kadar olması gerektiğine karar vermekte yatıyor; bu ise olayı değer felsefesine sürüklemektedir. Doğanın kendini yeniden üretebilmesine elzem olan hiç değilse en-az zarar veren onu ve içinde yaşayan tüm türlerin yaşama olasılıklarını destekleyen, birlikte yaşanabilir olmanın koşullarını yaratan, onlara dair sorunları çözümleyen, tüketim nesnelerine dönüştüklerinde bile sermayeleşme eğilimini taşımayan, birikimini asla tek-ellerde toplamayan, paylaşımcı bir teknik nirengisi/ölçüsü ortaklaşılabilir.
-
Teknoloji bir yandan yaşamı kolaylaştırırken diğer yandan da yaşanılan süreçleri ve gerisinde/altında yatan olguları anlaşılmaz kılar. Tuşlara basarak “bit”ler sayesinde anında binlerce çarpık-çırpık, doğru-yanlış bilgiye/görsele ulaşabilir; aynı tuşlarla oturduğu yerden alış-verişten tutun da işlem ve işlerini yürütebilir; ancak, “bit”lerin gerisinde nasıl bir sistem olduğunu çoğunluk bilmez ve üstelik bilmeye gerek bile duymaz. Çoğunluk almış oldukları ile yetinmeyi tercih eder. Sistem çöktüğünde hayat biter; bu durum, insan yaşamının biçimlenişinde sanal bağlılıktan/bağımlılıktan öte bir şey değildir; teknoloji bu günkü evresinde insana dair tüm yaşam tarzını/biçimlerini sanallaştırma eğilimindedir. İnsanın içine işleyen/içselleştirdiği tembellik/hazırcılık ve süper egosu bu tür biçimlenmelere oldukça elverişli bir zemin hazırlar. Teknoloji canavarı, insan/emeği ile beslenir/büyür ve insanı içine alır. Bu süreç teknik-erlerin gereksindiği bir modeli zorunlu hale getirir. Sanal dünya kendini yenilemedikçe yaşayamaz, var olamaz; bunun için de teknikerler yetiştirir ve insan emeğini kendine/hizmetine koşmayı sürdürür. Çağımızdaki siber iletişim ve sanal ağlar teknikerler olmadan ve fiber-optik bağlantılar kurulmadan ayakta durmaz. Böyle olunca, özel bilgi ve beceriyi gerektiren bilgiler teknik-erler elinde tekelleşirler. Çoğunluk artık bu tekelci yönetenlere bağımlı halde yaşamaya başlar. Bu durum, teknolojinin yaşamı kolaylaştırdığına dair verinin/önermenin yetersiz bir önerme olduğunu gösterir; yaşamı kolaylaştırsa da bağlılık yarattığı için yaşamı güçleştirir; anlamayı zorlaştırır, onsuz yaşanamaz kılmakla da bağımlılık yaratır. Teknolojinin yarattığı ürünler mitolojik canavarların cisim bulduğu metal yığınlarından başka bir şey değillerdir. Onu yaratan insan olduğuna göre onu denetleyebilir ve bağlılığını ve de bağımlılığını sonlandırabilir. -Göbek bağı kesilmedikçe yeni hayat can bulamaz. – bunun gerekliliğine dair değer yargısı önemsenmedikçe, içselleştirilmedikçe bunları başarma şansı/olasılığı yoktur.
-
Her teknolojik icad/araç bir gereksinimin karşılığı olarak ortaya çıkar/yaratılır. Gereksinimin kendisi icadın/araç-aletin biçimlenmesini yönlendiren yegane etkendir. Bu etkenin gerisinde ise insan vardır. Teknoloji ve insan bu nedenle ayrılmaz iki olgudurlar. Varsa eğer uzayda başka zeki canlılar, hiç kuşku olmamalıdır ki onlar da bir gereksinime bağlı olarak üretim yapmak durumundadırlar. Gereksinimin içeriği ve şiddeti/ölçüsü yer-zamana göre değişecektir. Aynı zamanda ilk-elden gelişmiş olmaya göre de nitelik farkına bürünmesi kaçınılmazdır. Karasaban ile yelkenli, robot ile uzay mekiği bir araya getirilemez teknikler sonucunda üretilmişlerdir. Ne var ki gelişmiş tekniğin içinde ilkel teknik bir birikim olarak daima varlığını koruyacaktır/korumuştur; teker dönmese uzay yolculuğu yapılamayacaktı. Bu yönü ile teknolojinin uygarlaşma aşamasındaki insan topluluklarının tümüne ait bilgilerinin toplanması, karışması, kaynaşması ve iletilmesinden başka bir şey olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Her teknik alet bu birikimi taşımakla, özünde, bir emek-gücünü barındırır. Bu güç, zamanla politik bir güce dönüşmenin çekirdeğini içinde barındırmaktadır. Çünkü, teknik araçlar üreten toplumlar bu sayede öncekine göre daha fazla ürün elde ederler. Bu artış o topluluğu diğerlerinden daha farklı bir konuma/boyuta taşır. Sal ile deniz taşımacılığı yapan bir topluluk ile devasa bir yük gemisi ile deniz taşımacılığı yapan topluluk arasında büyük bir güç-dengesizliği var demektir. Alet üretiminin gerisinde yatan ilk-el insanın gereksinimleri zamanla erk-egemenin politik gereksinimlerine doğru devşirildiğinde/dönüştüğünde güçlü olandan zayıf olana doğru emek-yoğun-gücün kullanılması kaçınılmaz görünmektedir. Bu bağlamada teknoloji, insan ile ne denli ilintili ise savaş ile de aynı ölçeklerde ilintilenmiş demektir. Teknoloji ne menem bir şeydir ki, insanı savaş ile eşitlemektedir? Bu sorunun gerisinde, insan gereksinimi, toplumsal gereksinimler ve politik gereksinimler yer almaktadır. Savaşların bitmesi isteniyor ise tekno-insan, tekno-toplum ve tekno-politik üçlemesinin son ayağı bir şekilde yok edilmelidir. Günümüz savaşları jeo-politik olduğu kadar tekno-politik-savaşlara dönüşmüş durumdadır.