Çaresizlik bazen çaredir
-
Çaresizlikler elini-kolunu bağlar, hiçbirşey yapamamak insanı üzer veya bazen de çıldırtır.
Bizler çareyi çaresiz kaldığımız zaman isteriz, doğal olarak çareler zamanında makuldur.
Çaresizliğin çaresi bazen iş işten geçtikten sonra gelir. Haliyle o da ya değerini yitirir ya da bir anlam ifade etmez.
Bazen tersi de olur, geç gelen çareler zamanında gelmesinden daha makul hale gelir.
Lakin her çarenin öncesinde yüzbinlerce yılı kapsayan acılar vardır.
Örneğin bugün Avrupa demokrasi ve özgürlüğü çare olarak hayata geçirmişse eskiden ziyade yakın zamanda yaşadıkları ortaçağ karanlığının acıları vardır.
Bunun tersi de oluyor, örneğin Türkler binlerce yıl nice acılar çekerek kazandıkları herşeyi unutarak değerlerini yitiriyorlar.
Türkler kazandıkları zaman çaresizliğe çare olmuşlardı şimdi tekrar çaresizliğe sürükleniyorlar.
Bu da gösteriyor ki, hiçbir çarenin garantisi veya sigortası yoktur.
Aynısı çaresizlik için de geçerli. Zamanında olmasa bile çarenin ne zaman geleceği belli olmuyor.
Örneğin Atatürk böyle bir zamanda, çaresizliğin hüküm sürdüğü bir zamanda gelmişti. Türkler 600 yıl maraba ve ümmet yaşamından sonra yurttaş olabilmişti. Türkler bugün yine çaresiz yine ümmet dayatmasının içinde çırpınıyor. İkinci Atatürk'ün gelip de bir çare olması 600 yıl daha sürermi bilinmez ama nedense çaresizliğin ömrü daha uzun sürüyor.Ne ilginçtir ki, araplar birbirinin kellesini kesip mutlu bir şekilde yaşıyorlardı.
Şimdi İsrail peydahlanınca onlara kelle kesme fırsatı vermeden işlerini bitiriyor. Araplar için bu bir çaresiz vakadır. Tekrar eskisi gibi kelle koparıp mutlu olmak istiyorlar ama ne çare ki, Israil bu fırsatı tanımıyor.
Gerçi ABD desteğiyle kurulan Işıd, Nusra gibi örgütler sayesinde kelle uçurmaya pek de mahrum kalmıyorlar.Ne demiştik, çaresizlik bazen çaredir.
Dünyayı yönetenler yüzlerce yıllık plan yapıyorlar. Bütün planları kendileri dışında kalanları çaresizliğin içine itmekten ibaret. Lakin planlar genelde istenildiği gibi yürüse de bazen sert kayaya çarparak yaymakta oldukları çaresizlik kendilerine dönebiliyor. İşte bu defa da çare denen şey karşı tarafa geçiyor demektir. Diğer deyişle çaresizlik çare olabiliyor.Başka ne demiştik, hiçbir çare nihai çare olmuyor.
Çareler kısa veya uzun soluklu olsa da ölümlüler gibi belirli bir süre sonra yaşamı sona eriyor.
Çaresizliklere ve geçici çarelere çözüm olabilecek veya öyle bir ihtimali üzerinde taşıyan bir başka çare var.
Bilim her ikisine de çare olabilir ancak bilimin çare olması bir koşula bağlı.
İnsanlar dünyayı paylaşmayı öğrenmeli, aksi halde bilim de çaresiz kalır. -
Tüm mesele bu zaten, insanlar, daha doĝrusu ülkeleri yönetenler paylaşmak istemiyor. Ülkelerin halklarına kalsa, bu bir şekilde çözülürdü.
İki uç örnek vereyim: ABD ve Rusya
ABD, özgürlüklerin yaşanabildiĝi, refah seviyesi yüksek bir ülke olmasına raĝmen, diĝer ülkelerin içişlerine karışmaktan geri kalmıyor.Keza Rusya mesela; o da ABD´den geri kalmıyor aslında. Dünyanın en büyük topraĝına sahip olmasına raĝmen komşu ülkelere saldırmaktan geri kalmıyor. Onların topraĝına göz dikmiş vaziyette. Barış, dostluk, iyi komşuluk falan hikaye.
Bu iki ülkenin yöneticilerinin eli kanlıdır. Bana sorarsan katildir. Halbuki iki ülkenin vatandaşlarının savaşla, istilayla işleri olmaz.
Bunlar gibi ülkelerin sayısı bir hayli kabarıktır. Aşaĝı yukarı 200 civarına ülke var ama çoĝunluĝu halinden hiç memnun deĝil.