Stoacıların Metafiziği
-
Stoacıların bilgi kuramları gibi, fizik veya metafizikleri de özgün bir öğreti olmanın uzağındadır. Bu konuda Sokrates öncesi doğa felsefesine başvuran Stoacılar, Herakleitos’tan dünyanın ana maddesi olarak ateşle, logos öğretisini ödünç almışlardır. Onlar bu çerçeve içinde, tıpkı Aristoteles’in yaptığı gibi, evren ya da gerçekliğin, biri etkin diğeri edilgin olmak üzere, iki ilkeden meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. Bu ilkelerden edilgin olanı her tür nitelikten yoksun olan madde, etkin olanı da evren düzenine içkin olan akıl ya da Tanrıdır. Stoacılara göre, evrende gözlemlenebilir olan doğal güzellik, bir akıl ya da düşünce ilkesine, yani her şeyi insanın iyiliği için düzenlemiş olan bir Tanrının varoluşuna işaret eder. Stoacılar, ayrıca doğanın en yüksek varlığı olan insanın bir bilinç ya da akla sahip oluşunun, bizi dünyanın da bir bilince ya da evrensel bir akla sahip olduğunu düşünmeye zorladığını belirtmişlerdir zira bütün, hiçbir zaman parçadan daha az yetkin olamaz. Demek ki Tanrı, dünyanın aklıdır.
Bununla birlikte, Stoacıların söz konusu varlık anlayışlarının düalist bir anlayış olduğu, Tanrının maddi varlık alanına aşkın tinsel bir varlık olduğu düşünülmemelidir çünkü onlarda Tanrı, maddeden ayrı olan tinsel bir ilke ya da varlık değildir. Tanrı da tıpkı şekil verdiği, etkilediği, eylemde bulunduğu dayanak ya da edilgin ilke gibi, maddi bir yapıdadır. Tanrı, evren düzenine içkin olan, etkin ateştir; bununla birlikte, o aynı zamanda cisimler dünyasını meydana getiren öğelerin kendisinden çıkmış olduğu ilk kaynaktır. Bu öğeler Tanrıdan doğar ve daha sonra yeniden Tanrıya dönerler, öyle ki evrendeki her şey ya ilk ateş –yani kendi içinde ve kendi başına Tanrı– ya da farklı halleri içinde Tanrıdır. Düny varolduğunda, Tanrıyla dünya arasındaki ilişki, ruhla beden arasındak ilişkiden farksızdır. Tanrı dünyadan ayrı değildir; dünyanın cismi ya da maddesidir fakat o, daha ince bir maddedir; her tür harekete ve değişik biçimler almaya uygun bir yapıda olmakla birlikte, hareketsiz ve biçimden yoksun olan ilk öğelerin, hareket ettirici ve şekil verici ilkesidir.
Stoacılar, söz konusu materyalizmlerine karşın, özellikle panteizmlerinin etkisiyle, mekanistik bir doğa görüşünden kaçınmaya çalışmışlardır. Tanrıyı, maddeye şekil verme konusunda, çok usta ve akıllı bir zanaatkâra benzeten Stoacı filozoflar, evrene içkin Tanrının büyük bir organizma olarak görülen dünyanın çeşitli parçalarını amaçlı bir tarzda, en iyi şekilde düzenlediğini söylemişlerdir.
Bundan dolayı, evren her bir parçası diğerine organik olarak bağlı olan canlı bir bütündür. Stoacılar, bu bağlamda felsefe tarihinde herhalde ilk kez olarak kötülük problemini ele almışlardır. Başka bir deyişle, teleolojik bir Tanrı kanıtı ya da evrene içkin Tanrının varolan her şeyi en iyi şekilde düzenlediği düşüncesi, Stoacıları dünyada söz konusu olan fiziki ve ahlaki kötülüğün hesabını vermek durumunda bırakmıştır. Onların bu konudaki çözüm denemeleri, biri olumsuz, diğeri olumlu çözüm olarak bilinen görüşlerden oluşur. Bunlardan kötünün ve kötülerin varoluşunu yadsıyan birincisine göre, dünyamız özü itibariyle iyi ve yetkin olup onda varolan kötülükler, yalnızca göreli olarak kötüdür ve genelde dünyanın iyiliğine ve yetkinliğine katkıda bulunurlar. Kötü ve kötülüklerin varoluşunu kabul eden ikinci çözüm ise dünyada her şeyin karşıt çiftler halinde varolduğunu, kötü ve kötülükler olmasa iyi ve iyiliklerin de olamayacağını çünkü karşıtlardan birini aldığınızda, diğerinin de ortadan kalkacağını söyler ve dolayısıyla kötünün, iyi ve iyiliğin gerçekleşmesi için bir araç olduğunu savunur.