3 kelime, bir kısa hikăye
-
Baş ağrısı
Sabaha kadar içmişti ve zil zurna sarhoş bir şekilde kendi evine dönmüştü. Gelir gelmez, kıyafetlerini çıkarmadan yatağa uzanmış ve anında uykuya dalmıştı.
Öğleye doğru yataktan güç bela ve isteksizce kalkmıştı. Aslında kalkmazdı ancak köşedeki caminin müezzini damarına basarcasına bağırarak milleti ibadete çağırıyordu. Müezzine bastı kalayı içinden. Başı ağrıyordu, ağzında ekşi ve yavan bir tat vardı. Sallana sallana mutfağa geçti, dolaptan bir bardak aldı, suyla doldurdu ve son damlasına kadar içti.
Baş ağrısı azalacağına şiddetlemişti sanki. Baş ağrısı habı almayı düşündü ancak sonra vazgeçti. "Ağrısın başım; bu az bile, hak ettim aslında" diye içinden mırıldandı.
Oturma odasına ve oradan kapısını açarak balkona geçti. Baş ağrısı yetmiyormuş gibi, bugünkü hava pek hoş değildi. Bulutlardan güneş gözükmüyordu, soğuk ve rüzgarlıydı ve hafiften yağmur yağıyordu.
Keyfi hâlâ düzelmemişti. Kendisini kapı önüne koyan sevgilisini aklından geçirdi. "Arasam mı, acaba?" diye düşündü. Cevabını kendisi biliyordu: "Ne yüzle!"
Kelimeler: yatak, ağrı, yağmur
-
Yanık ses
Öğle vakti gelmişti. Abdulkerim, çoraplarını çıkardı. Her zamanki gibi caminin avlusundaki çeşmelerin birinde elini yüzünü ve ayaklarını bir güzelcene yıkadı. Sonra çaraplarını yeniden giydi ve terlikle minareye doğu yöneldi.
Garip birisiydi, çünkü şehirdeki hoparlörü olmayan tek caminin müezzinliğini yapıyordu. Kim geldiyse, tutunamamıştı burada. Kimisi minareye çıkmayı istememişti, kimisi orada başının döndüğünü iddia ediyordu.
Abdulkerim hariç. Oraya çıkıp yanık sesiyle çığırmak hoşuna gidiyordu. Mahalle sakinleri hemfikir olmasa da, herhangi bir şikayet gelmemişti. O da bundan cesaret alarak her gün sesini daha da yükseltiyordu.
İmam da memnundu bundan, çünkü nihayet hevesli bir müezzin bulunmuştu. Sesini pek beğenmemişti, ama olsun. Hiç yoktan yine iyiydi.
Kelimeler: müezzin, cami, çorap
-
Tufan
Düşünüyordu öylesine, ki bu düşünme faslının bu sefer çok uzun sürdüğünün farkındaydı. Erkenden çivileri temizleyip törpülemişti ve 10 tane tablet çivilenmeye hazırdı. Daha fazlasına ihtiyacı olursa eğer, komşusu ve aynı zamanda yakın dostu kendisine çabucak hazırlayacağının sözünü de vermişti. Bu sefer hiç çivilenmemiş bir şeyi yazmaya niyetliydi.
Çok sevdiği eşi de telaşlanmaya başlamıştı ancak ona belli etmemeye çalışıyordu. Kocasının yanına usulca yaklaştı "Acıkmış olmalısın, sana taze incir getirdim," dedi. Elindeki incir yaprağına sarılmış incirleri onun yanına koydu ve kocasının yanıtını beklemeden diğer odaya geçti.
Karısının telaşlandığını biliyordu, çünkü gelir kaynakları çivileyeceği hikayelere bağlıydı. Yeni birini kurgulamak bu defa çok uzun sürmüştü. Bu sefer öyle bir şey çivilemeliydi ki kulaktan kulağa yayılsın ve nesiller boyu anlatılsın. Yine de biraz tereddüt ediyordu, çünkü bir önceki hikayesini kral pek beğenmemişti ve bir hayli sıradan bulmuştu. "Olağanüstü, etkileyici ve akla hayale gelmeyen şeyleri okumak isterim," demişti ve baş parmağını ona doğru kaldırıp "Umarım hayal kırıklığına uğramam," diye eklemeyi de ihmal etmemişti.
Bir tane inciri eline aldı, yemeden yaprağın üzerine geri koydu. Tokmağı ve bir çiviyi aldı ve başladı çivilemeye.
Gılgameş, Utannapiştime konuştu....Kelimeler: çivi, incir, kral
-
-
@Efruhte
Konusu ve anlatış tarzın güzel. -
@kereste teşekkür ederim
-
@Efruhte
Silme, dursun burada. -
@kereste bilmiyorum belki bir iki hikaye daha yazarsam baskı için göndermek isterim
-
@Efruhte
Hangi baskıdan bahsediyorsun? -
@kereste çocuk kitabı basan yayın evlerine mesala . Bilmiyorum
-
@Efruhte
Güzel fikir. -
@kereste sağolun ben sileyim o zaman
-
@Efruhte
Sen bilirsin. -
Patates şenliği
Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, pireler deve iken, çok uzak bir diyarın havası sımsıcak, suyu kıt ve toprağı çok kurakmış. İşte böyle bir yerde küçük bir köy varmış. İnsanları kısa boylu, saçları simsiyah ve tenleri kızarmış patatese benziyormuş. Kimisi mısır ekerken, kimisi domates, kimisi de patates ekermiş.
Günlerden bir gün hava aniden kararmış, gök gürlemiş, gökyüzünde şimşekler çakmış ve akabinde yağmur yağacak derken, hava açılmış, bulutlar kaybolmuş ve yakıcı güneş terkrar ortaya çıkmış. Köylüler buna çok üzülmüş, çünkü uzun süreden beri yağmur yüzü görmemişler. Ektikleri mısırlar ve domatesler büyümeden kurumaya başlamış. Son umutları patateslermiş.
Köyün şamanı ahaliyi toplamış ve hep beraber köyün kıyısındaki tepeye çıkmışlar. Oraya yanlarında bir tavuğu da götürmüşler. Şaman bir yandan "Eey, göklerin tanrısı bize merhamet et, bizi aç bırakma, mısırımız ve domatesimiz kurudu, bari patatesimize göz koyma!" diye yakarırken, diğer yandan tavuğun kafasını kopardıktan sonra kanını yere akıtmış.
Hava yeniden kararmaya yüz tutmuş, gökyüzünde bulutlar toplanmış ve şimşekler ardarda çakmaya başlamış. Köylüler umutlanmış ve beklemeye koyulmuş. Şaman yine bir şeyler söylemeye başlarken, yağmur yağmaya başlamış. Önce yavaş yavaş, sonra gümbür gümbür. Yağdıkça coşmuş ahali. Yağdıkça güller açmış köylülerin yüzünde.
Bir hafta boyunca durmadan, gece gündüz devam etmiş yağmurun yağması. Kuraklık bitmiş, toprak gevşemiş ve yeşillenmeye başlamış. Patatesler kurumaktan kurtulmuş ve önce filizlenmişler, sonra toprağı delmişler ve yeşermişler.
O günden beri bu ıssız köyde her sene bir hafta boyunca patates şenliği düzenlenir. Şenlik günü herkes gülümser, kırgınlıklar unutulur, sevgililer nişanlanır ve çocuklar bayram eder.
Kelimeler: patates, şenlik, tavuk
-
Otobüs
Yağmur yağıyordu ve bir hayli ıslanmıştı. Hızlıca yürümeye başladı, bir süre sonra baba yadigarı olan kol saatine göz kenarından baktı. Geç kalacaktı; adımlarını hızlandırdı. Durağa epeyi bir mesafe vardı ve son otobüsü kaçırırsa sabaha kadar orada beklemek zorunda kalacaktı. Koşmaya başladı ve oraya vardığında bir hayli terlemişti. Korktuğu başına geldi; günün son otobüsü yola çıkmıştı ve köşeyi dönüp ana yola varmıştı bile. Ona yetişmesi olanaksızdı. Durdu, soluklandı ve yavaşça yürümeye başladı. Islanmış olması umrunda değildi artık. Yağmur şiddetlendi, gök gürledi.
Otobüs durağı şehrin neredeyse tam ortasında idi, etrafı 3 metre yüksekliğindeki betonlarla çevriliydi. Şehir kadar eskiydi ve 10 otobüs zar zor içeriye sığıyordu. Şehirler arası otobüsler buraya gelip buradan yola çıkıyordu. Belediye adayları her seçimde yeni, daha büyük ve daha konforlu bir gar sözü vermelerine rağmen, vaatler bir türlü yerine getirilmedi.
Biletini haftalar önceden almıştı, ama dikkatsizliği yüzünden otobüsü kaçırmıştı sonunda. Koşmaktan yorulmuştu, etrafına bakındı. Gözüne köşedeki küçük bir kahvehane ilişti. Gecenin bu vaktinde açıktı, içeride 4 masa ve birkaç tane sandalye vardı. İki masada 3 kişi oturuyordu. Boş masanın birine yaklaştı ve sandalyeye oturdu. Kara kara düşünürken kahveci yanına yaklaştı. Epeyi yaşlıydı, yüzü buruşmuştu ve yürümekte zorlanıyordu.
Kısık bir sesle "Hayırdır, otobüsü kaçırdın galiba" dedi. "Evet, maalesef geç kaldım." "Dert etme, sabah ola hayrola" dedi. "Sana güzel bir tane tavşan kanı renginde çay getireyim de, keyfin yerine gelsin" der demez, arkasını dönüp semavere doğru yöneldi. Duvardaki tahta raftan bir tane çay bardağını aldı, onu suyla çalkaladı ve içine çayı doldurdu. Kırmızı renge bürünen çay bardağını küçük dört köşe bir tepsiye yerleştirdi, yanına bir çay kaşığı ve iki tane kesme şeker koymayı ihmal etmedi. Çay bardağını masaya koydu. "Burası sabaha kadar açık. Bir isteğin olursa çekinme, söyle. Otobüsü kaçırdığına da üzülme. Olur böyle şeyler, şu yandaki masada oturanlar da otobüsü kaçırdılar" dedikten sonra semaverin yanındaki sandalyeye gidip oturdu.
Çayını yudumlarken bir ses işitti. Şaşırdı, çünkü otobüs sesine benziyordu. Derken, o son anda kaçırdığı otobüs yeniden gara giriyordu işte! Gözlerine inanamadı. Köşede oturan kahveci gülümsemeye başladı. Şoför otobüsü park ettikten sonra, kahvehaneye doğdu gelmeye başladı. İçeri girer girmez kızgın bir şekilde "Lanet olsun böyle şansa" diye söylendi. Kahvecinin gülümsemesini farkedince, "Haklıydın, yola çıkmamalıydım. O lanet dereyi yine su basmış. Dönmek zorunda kaldım."
Kahveci dişlerini göstere göstere gülmeye başladı. "Bu siyasetçilere hiç güvenmemek lazım, ne yeni bir gar ne de yeni bir köprü yapmaya niyetleri var."
Kelimeler: otobüs, yağmur, kahvehane