Serada gezerken gözüne bir çiçek ilişiverir. Yanına yaklaşırsın. Öyle güzel renkleri vardır ki bakmaya doyamaz hale gelirsin. Sonra sen o çiçeği büyütmek istersin. Sera çalışanından bu çiçeğin tohumunu alır ve evine gidersin. Odanın en güzel güneş alan yerine koyarsın. İlk umudun onun toprağına düşer.
Her gün onunla konuşmaya başlarsın. Toprağını havalandırırsın ve yine umudunu onun toprağına dökersin. Günler böyle akıp gider. Mutlusundur çünkü bir çiçek yetiştiriyorsunuz. Sonunun mutlu biteceğine inandığın için büyük bir hevesle tüm ihtiyaçlarını gidermek için can atıyorsun. Aylar geçti ve ilk çiçeğin açtı. Ama nasıl güzel... İçin kıpır kıpır. Birkaç fotoğraf karesine sığdırmak için çektin onu güzelce. Ama fotoğraf da kalitesi düşüyor gibiydi. Senin gözlerinde çok daha canlı duruyordu. Olsun, hatıra...
Bir kış biter ve bahar gelir. Bahar gelir ama sen çiçeğini sulamamışsındır. Unutmuşsundur. Halbuki onu ne çok severdin. Sanki bu zorlu kış günlerinde solmasın çiçeğin diye tüm umutlarını onun toprağına koyup bahara umudun kalmamış gibi. Ama ilk çiçeğin açmıştı. Ne oldu da solmuş çiçeğin? Asıl sorun nasıl sen o çiçeğin solduğunu fark etmedin?
Ah umutların tükenmişliği...
Tekrar bir serada görüşmek dileğiyle...