Bir arayış/ Utancın ve Övüncün Kaynağına dair...
-
çocukluktaki duru/saf kanma/inanma büyüdüklerinde örgütlü birer maskeye dönüşüyorsa, bunu yaratan büyüklerin çocuksu tavırları beğenmelerinin nedeni maskelerinden utanmalarından mıdır yoksa övünç duymalarından mıdır?
-
@nejdet-evren utanc tam oturan bir duygu degil bence bu duruma ama ona benzer bir ic sesin sebebiyet verdigini soyleyebilirim.
-
@phi , özlediğimiz şeyi gerçekte/içtenlikle özlüyor olsaydık o zaman ona ulaşmak için uğraşırdık, çocukları maskelenmeye değil açık, maskesiz yaşamaya özendirirdik; hem özleyip hem kaçındığımız şey değiştirmeye yönelmek istemediğimiz ve içinde doğup büyüdüğümüz sosyal-forumun ta kendisidir ve bizdeki antagonist yapı iç-çelişkisi olarak kendini gösterir; övünürüz utancımızdan….
-
@Efruz , içindeki çocuğu her daim canlı tutanlar örgütlü maskeden dolayı kendi adlarına utanç duyacaklarını bilirler; bu nedenle maskesizdirler ve övünebilirler....
-
avcı-toplayıcı topluluklar ile başlayan mask/elenme günümüze kadar değişik formlarda varlığını sürdürmüştür ve yok edilmesi de neredeyse insanın kendisini yeniden yaratması kadar zor ve uzun bir süreci gerektirmektedir; tümden ila-nihaye yok olmayacağına dair bir endişe taşımıyorum ancak, realite ile karşılıklı bir mesafe ve denge oluşturmak gerekir diye düşünmekteyim…
-
insan salt doğal süreçlerden ibaret olsaydı “insan” tanım ve değerinin bir anlamı olmayacaktı, dolayısı ile “insan” sosyal dokunun bir parçası olduğu için bu tanımı ve değeri hak etmektedir; öyle olunca da yaşadığı öz-çelişkiler toplumsal çelişkilerinin bir tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır.
“öznellik” kendini toplumdaki diğer bireyler karşısında tanımlayabilme ve farklılaşabilme iradesine/istencine/yönelimine dayanır. Onu yek-diğerinden farklı kılan her ne ise o ölçeklerde kişi öznelleşmiş demektir. Bu, bizi bireyin toplumsal yalnızlığına götürür; yalnız olmayan öznel değildir..
“utanç” bir toplumsal yargıdır ve bireyde somutlaşır; o, toplumsal çelişkileriyle birlikte gerçekleşir ve -ilkel komünal toplumları bir kenara bırakırsak- toplumsal dayatmaların, baskıların, sınırlandırmaların bir ürünü olarak doğar ve bunlara karşı-konulamaması/konulmaması neticesinde bireysellik kazanır..Utancın içselleştirilmesi bir öz-çözülüş ile değil toplum-birey etkileşimi, benimsenmesi ya da reddi sonucunda ortaya çıkar. Öz-benliğe sesleniş bir vicdan duygusu olarak hem bir ötekinin edimine hem de bireysel edime yönelebilir