Bir Arayis Hikayesidir
-
Yolculuğuma nereden başladım bilmiyorum. Ne zaman başladığımı da. Bir gün, aniden uyandım ve bu hikayenin tam ortasında buldum kendimi. Otuzlu yaşlarında birinin koşarak gitmekte olduğu bir belirsizliğin, bir gri bulut çemberinin, sisli bir kalabalığın, elleri bırakılmış küçük çocuk bağırışlarının tam ortasında.
Bazen hamamböcekleri gibi aniden durup geriye döneriz. Bu kadar koşmuşken ve bu kadar gitmişken durup neden döneriz bilmem ben ama her döndüğümde de kendimi haklı bulurum. Bu körü körüne yetişme arzusunu bir an olsun dindirebildiğim için sessiz bir alkış tuttururum. Durup etrafa daha çok bakarak daha çok anlamaya çalışırım olan biteni.
Sonra bir şey olur, sanki az önceki ben değilmişim gibi tekrar koşmaya başlarım. Her seferinde başka bir hevese doğru yarı kör bir yolculuk.
İnsanlar doğuştan gelen bir bilgeliğe sahiplermiş aslında. Akıl, ruh, kalp üçgeni ilk doğduğunda sahip olduğu dengeyi, insanın zamanla uydurduğu gereklilikler, normaller, kurallar çerçevesinde kaybedip ömrü boyunca bu dengeyi kurmak için uğraşıyormuş. Sonraki bütün çaba farkında olmak için. Farkına varmak için. Bir çoğumuz farkında bile değil tabi ki. Farkında olmak gerçekliği hissetmektir.
Herkesin açık yaraları var. Savunmak zorunda hissettiği alanları. Öyle büyük bir öfkem olur ki bazen ve öyle haklıyımdır ki dünyayı fethedebilirim bu öfkeyle.
Bazen de öyle küçüğüm ki bir fındık kabuğuna sığarım. Kimse bilmeden saatlerce belki günlerce kalırım o kabuğun içinde. Hepsi bir ihtiyaç aslında. Kendime yeterim ben hiç bir şeye ihtiyacım yok diye bağırıyor insan o an. Sevgiye ihtiyacım yok, şefkate ihtiyacım yok, övgüye ihtiyacım yok, değerli hissetmeye ihtiyacım yok, ilgiye ihtiyacım yok. Bu bağırışmanın hepsi insanın kendine yetemeyişi. Herkesin bunları duymaya ihtiyacı var. Kim olursak olalım bu arayış aslında insanın kendine olan yolculuğu.
Kendine ulaşmaya çalışan, kendine yaklaşan insanın kendi yaralarını, kendi ihtiyaçlarını görmesi ve bunları kabul etmemesi. Bazen bir ömür sürüyor bu kabullenme hali.
Bu yolculuk hali hep çocukken öğrendiğimiz heveslerimden belki de. Bir bulma aşkıyla yürüyorum sürekli. Sanki aramanın karşılığı bulmakmış gibi. Aramak kendi halinde bir varoluş halbuki. Sürekli varolan bir ilerleyiş. Her bir deneyimi koltuğunun altına alıp bir sonraki arayışa doğru yola çıkma hali. Ben bulanı görmedim hiç. Ben de bulamadım. Ara ara bulduğumu sandığım kısa süreli aydınlanmalar yaşamışımdır orası kesin ama asıl ışık bunun bitmeyeceğini bilmek sanırım.
Dünyayı sürekli arayanlar kurtaracak.
İ-G