René Descartes
-
Düşünce tarihine daha genel bir perspektiften bakıldığında, Ortaçağ felsefesi, değer temelli ve teleolojik bir dünya görüşüne bağlanması, maddeyi ve dolayısıyla bilimi tümden unutup, tinsel olanı ve teolojiyi tahta çıkarması dolayısıyla bir uca yerleştirilebilir. Bu yapıldığında, Hobbes’u da değer yüklü bakış açısını, dünyanın geleneksel dini veya teleolojik yorumunu bilimsel dünya görüşü veya yeni mekanik felsefe lehine bütünüyle reddettiği için diğer uca yerleştirmek gerekir. İşte obbes’un çağdaşı olan René Descartes (1596-1650) bu iki karşıt uç arasında bir orta yol bulma, bilimle dini bir şekilde uzlaştırma, modern dünyada bilim ile dini bir şekilde barıştırma çabası içine girmiştir. Bununla birlikte, onun bu çerçeve içinde bulduğu çözüm fazlasıyla diplomatik bir çözüm olmuştur. Çünkü Descartes gerçekliği ikiye bölerken, bilim ile teoloji ya da dinden her ikisini de bir şekilde korumuş, ama dinin yerini oldukça sallantılı hale getirirken, aklı ve bilimi her şeyin nihai yargıcı yapıp, bütünüyle tartışılmaz ve sağlam bir zemine oturtmuştur. Buna göre, artık Galileo ve diğer modern bilimadamlarının fiziki dünyanın doğasıyla ilgili keşiflerinin ışığında görülmeye başlanan dünyada dine bir yer bulmak problemi söz konusu olduğunda, onun izlediği yolun zemini tamamen istilacıya terk etmek olduğu kabul edilir.
Aslında Descartes, sadece Bacon’dan değil, Hobbes’tan bile daha moderndi. Bacon ve Hobbes gibi, geleneği, geleneksel bilgeliği reddetmekle kalmadı; dünyanın mekanizasyonu düşüncesine onlardan daha fazla katkı yaptı. Fazladan dünyanın matematizasyonuna çok daha güçlü bir biçimde vurgu yaparken,felsefede özneden veya birinci şahsın bakış açısından yola çıkıp, modern dünyanın inşasını özne eliyle gerçekleştirdi. Gerçekten de Descartes kurulu düzenin entelektüel otoritelerinin, üniversitelerdeki uzmanların dünyayla ilgili olarak gerçek bir kavrayıştan yoksun oldukları, sadece hiç kimsenin işine yaramayan, modası geçmiş düşünceleri aktardıkları veya yaydıkları konusunda, Bacon ve Hobbes’la bir ve aynı düşünüyordu. Yine, onlarla ve hatta günümüzün insanıyla hayata, evrene, kısacası her şeye ilişkin sağlam bir bilgi ve kavrayışa ancak doğabilimi yoluyla ulaşılabileceği düşüncesini paylaşıyordu. O, işte bu çerçeve içinde çağında, öncelikle doğabilimi diye geçen Doğal Tarih anlayışına, bitkileri gözlemleyip, gözlemlenebilir karakteristikleri, davranışları ve kullanımları temeli üzerinde sınıflayan Aristotelesçi araştırma tarzına karşı çıktı. Bu tür bir araştırma tarzının değersiz olduğunu, dünyaya dair gerçek bir kavrayış vermediğini öne süren Descartes, bilgide tam ve gerçek bir reformu amaçladı; geleneksel bütün kategorileri reddederek, onların yerine Kepler ve Galileo gibi bilimadamlarının tarafından icra edilen bilimin yeni kategorilerini geçirmenin mücadelesini verdi.
-
Bu zatın bir hayli meşhur bir söylemi var: "Cogito, ergo sum."
İngilizcesi: "I think, therefore I am."
Almancası: "Ich denke, also bin ich."
Türkçesi: "Düşünüyorum, öyleyse varım."