Aydınlanma Karşıtları
-
On sekizinci yüzyıl felsefesini baştan aşağı belirleyip ifade eden Aydınlanma düşüncesinin, demek ki esas itibariyle felsefeye münferit bir gelenek, belli bir kültür ya da makul her insanın kabul edebileceği dinden bağımsız bir temel kazandırma amacıyla karakterize olduğu söylenebilir. Bilim söz konusu olduğunda, bu projenin kökleri aslında Rönesans’a, modern felsefenin doğuşuna kadar geri gitmekte, ama özellikle de 17. yüzyıl filozofu Descartes’ta bulunmaktaydı. Öncesinde modern bilimin Galileo ve Kepler gibi kurucularının bulunduğu Descartes, doğada amaçların veya ereksel nedenlerin keşfedilebileceğini hiçbir zaman düşünmedi. Oysa sadece Descartes’ın değil, fakat tüm modern filozofların kendisine karşı kuşkucu bir tavır takındığı teleolojik dünya kavrayışı, Aristotelesçi felsefenin olduğu kadar Skolastik dünya görüşünün de en önemli unsurunu meydana getirmişti. Başta Descartes olmak üzere 17. yüzyıl filozoflarıyla 18. yüzyılın Aydınlanma filozofları, bütün bu teleolojik unsurlardan, elbette açık seçik düşünceler adına vazgeçtiler.
Maddi dünyanın mekânda yer kaplamadan meydana geldiğini ve söz konusu yer kaplamanın veya bütün bir maddi varlık alanının mekanik yasalar tarafından yönetildiğini öne süren ilk modern filozofların ardından 18. yüzyılın Aydınlanma filozofları, bir adım daha ileri giderek maddi dünyaya nüfuz etmek için kullanılan açık seçik ideleri veya doğabilimsel yöntemi moral veya zihinsel dünyanın düzenini keşfetmek için kullanmaya geçtiler. Buna göre Aydınlanma felsefesi sadece bilim ve felsefeyle ilgili konularla sınırlanmış değildi. Gerçekten de bu dönemin filozofları aynı akılyürütme türü veya yöntemini etik ve politikaya uygulama teşebbüsü içinde oldular. Söz konusu Aydınlanma filozoflarının temel yaklaşımlarından biri, insan varlıklarını doğa durumu içinde betimlemekten oluşuyordu. Başka bir deyişle ilk modern filozoflarla onları pek çok konuda takip eden Aydınlanma filozofları insan varlıklarını sosyal uzlaşımların eseri olduğuna inandıkları bütün özellik ve niteliklerinden soyma yoluna gittiler. Bunu yaparken de hiç kuşku yok ki insan doğasının evrensel ve değişmez olan belirli özelliklerini gözler önüne sermeyi amaçladılar. Aydınlanma filozofları, işte bunun başarılabilmesi durumunda, toplum sözleşmesine dayalı en meşru ve en etkin yönetim biçimlerinin kolaylıkla belirlenebileceğini düşündüler.
-
İnançların sorgulanmasını getiren Charles Darwin ve binlerce yıldır toplumlar üzerindeki gücün yenilebileceğini gösteren Karl Marx son noktayı koydular.
-
Türkiye de en büyük aydınlanma karşıtı Celal Şengör dür. Bakın ne demiş.
Fransız Devriminin aydınlanmanın bir sonucu olduğunu bilmiyor mu acaba?