Fichte Metafiziği
-
Pratik olanın teorik olan karşısındaki önceliği, ben bilincinin doğası ve gelişimi, öteki kişinin ilk keşfi, hukukla ahlakın birbirinden ayrılması ve benzeri pek çok konuda ilk diye nitelenebilecek felsefi araştırmaları yapan ve böylelikle de Alman idealizminin gündemini belirleyen Fichte, gerçekten de dönüştürülmeye veya en azından tamamlanmaya muhtaç olduğunu düşündüğü Kant felsefesinden yola çıkar. “Kant felsefesinde neyin tamamlanmaya muhtaç olduğu” ve “onun tamamlanması ya da dönüştürülmesi sürecinde hangi yöntemin kullanılması gerektiği” sorularını, o, her şeyden önce Kant’ın, düşüncenin yasaları veya üdrikenin kavramlarını, onların temelini açıklığa kavuşturmadan ele alıp tartıştığını söyleyerek yanıtlamaya koyulur. O, Fichte’ye göre, söz konusu dedüksiyonu sezginin zaman ve mekân benzeri kavramları için de gerçekleştirmiş değildir. Zihnin bu işlevleri veya formlarının gerçek düşünce yasaları olduğunun, sadece Kant’ın yaptığı gibi söylenmekle kalmayıp kanıtlanması gerektiğini öne süren Fichte, hocasının düşüncenin formlarının kendisine yüklendiği maddenin nasıl ortaya çıktığı konusunda da söyleyecek pek fazla bir şeyi bulunmadığını söyler. Fichte, bu noktada kalmayıp, kategorik buyruğun da daha bir üst düzeyde ele alınıp temellendirilmeye muhtaç olduğunu öne sürer. Kant, felsefenin bir bütün olarak kendisini de temellendirmiş değildir. Bunun da hiç kuşku yok ki en önemli nedeni, onun Rousseau’dan gelen “entelektüel standartları ahlaki ya da dini standartlara, aklı duyguya tabi kılma talebini” coşkuyla karşılamış olsa da bu noktada gerekli cesareti gösteremeyip eşiği geçmeyi başaramamasıdır.