Kotumserlik Felsefesi
-
Gerçekten var olanın akıldışı bir güç olarak irade olduğunu söyleyen bu tür bir irrasyonalizmden, sadece bir pesimizm veya bir kötümserlik felsefesi çıkar. Kötümserlik felsefesi, şu halde, salt kişinin mizacına bağlı olarak benimseyebileceği veya şiddetle karşı çıkabileceği bir tavrı imlemez. O, Schopenhauer’a göre, deneyimin olgularından, dünyanın kendisinin kötü olduğu gerçeğinden çıkarsanabilecek yegâne rasyonel sonuçtur. Dünyanın kötülüğünün onun en temel, kalıcı, olumlu ve belirleyici yönü olduğunu öne süren Schopenhauer, dünyanın her köşesinde acı ve mutsuzluğun hüküm sürdüğünü belirtir.Schopenhauer’a göre, bunun bilincine varılmasını geciktiren şey, öncelikle teologların beyhude çabaları ve sonra da modern zamanlara damgasını vuran iyimserlik olmuştur. Teologlar dünya ile insan hayatının anlamını kesinlikle iyi olduğuna inanılan ilahi bir plan ya da amaca bağlamışlar, fakat delil ve hayatın acımasız olguları yerine, inananların yürekleriyle sadece iyi niyetli birtakım temennilere sığınmışlardır. İyimser filozoflar ise, hayatın salt devam ettirilmek dışında, nihai bir amacı, bir anlamı, peşinden koşulmaya değer bir hedefi olduğunu iddia ederler. Bütün bunlar boşunadır, zira gördüğümüz ya da işittiğimiz hiçbir şeyde, Schopenhauer’a göre, bu iddiaları destekleyecek tek bir şey bulamayız.
İyimser filozofların dünyada hakiki ve pozitif iyiler olduğunu, bunların kötülere ve kötülüğe baskın çıktığını iddia etmeleri temeli olmayan hoş bir seda olmaktan öteye hiçbir zaman gidemez. Çünkü Schopenhauer’ın felsefesinde summum bonum veya tam ve mutlak iyi kavramı yalnızca ortadan kaldırılamaz bir saçmalığı imler; onda en yüksek veya mutlak iyi yalnızca arzu ya da
iradenin eksiksiz bir biçimde doyurulmasından oluşur, oysa arzu da zamanın kendisi gibi sonsuz ve sınırsız olup, hiçbir şekilde doyurulamaz. Tam anlamıyla tatmin olmuş bir irade tasarlamaya çalışın,Schopenhauer’a göre, elde edebileceğiniz şey, sadece bütün arzuların yatışmış olduğu, en küçük bir çabayla dahi ilişkisi olmayan mutlak bir faaliyetsizlik halidir. Fakat kabul edilmelidir ki bu, tam bir sıkıntı halinden başka hiçbir şey değildir. Mahkûmlara verilen en büyük cezanın hücre cezası olması boşuna değildir.Schopenhauer modern insanın büyük bir yanılsamayla sadece şeylerin hakiki doğasıyla ilgili gerçekleri saklamakla kalmayıp, kendisini de gizlediği inancındadır: “Uygarlaşmış dünyamız, şövalyelerle, papazlarla, askerlerle, âlimlerle, avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve daha adını sayamadığımız pek çok insanla karşılaştığımız bir büyük maskeli balodan başka nedir ki? Fakat bütün bu insanlar olma iddiasında oldukları adamlar değildirler; onlar sadece birer maskedir, maskelerin gerisinde ise parayı bulursunuz. Biri, öyle sanıyorum ki bir başkasına tumturaklı bir dayak atabilmek için bir avukattan hukuk maskesini alıp takınır; bir diğeri yine benzer bir niyetle, vatanseverlik ve genel mutluluk maskesine sığınır. Üçüncüsü ise dini veya öğreti saflığını benimser.”
-
Kötümserlik bir hastalık halini alabilir, (anksiyete) fakat bu raddeye gelmemiş kötümserlik daima geçerlidir.
Çünkü felsefenin belirlemiş olduğu bir kötülük problemi olduğu kesindir, buna gerçek felsefe yapan hiç bir felsefecinin itirazı olacağını sanmam.
Tabii felsefe tamamen özgür bir alan olduğu için dogmatik felsefe yapanlar da vardır. Bunlar belli şartlanmışlıklar çerçevesinde kendilerini kısıtlarlar. Buna göre bunların düşüncesinde tanrı kötü olamaz. Böyle şartlanmış felsefeler ise sağlıklı düşünmeye engeldir.
Yani tanrıyı bir var sayıyorlar, yetmiyor bu sanrı, bir de bu zihinlerindeki tanrıyı kötülükten kutsuyorlar. Bunların ikisini de yapamayacağımız apaçıktır. Bunlar aynı Pavlov refleksi gibi zihin koşullandırmaları.
-
Tabii şimdi felsefenin belirlemiş olduğu bu kötülük problemi tanrının olmadığını kanıtlamaz. Nihayetinde tanrı iyi olacak diye bir koşul olamaz. Tanrı var ve kötü olabilir.
Fakat konu bu kadar basit değil. Bir kere en azından kötü bir tanrıya güvenilmez.
Sonrasında, kötülük problemi aslında evrenin yapısının bir tanrı varsaymaya elverişli olmadığını gösterir. Kötülüğün olduğu bir doğada tanrıyı varsaymak için bir neden bulunmaz. Böyle canlıların birbirlerini yemeden hayatta kalamadığı temelde kurulmuş bir doğayı ne diye tanrının tasarladığına inanacağız ki? Buna niye inanalım? Bunun için bir gerekçe bulunmuyor.
Doğanın evrimle şekillendiğini düşünmek ise bütün taşları yerli yerine oturtuyor, gerçeği ayna gibi gösteriyor. Tanrı filan yok, evrim var. Bu apaçık ve son derece kesin.