İçeriğe atla
  • Sputnik ve cehennem de devrim hikayesi

    Tarih & Edebiyat
    7
    1 Oy
    7 İleti
    130 Bakış
    PakizeP

    Kafir İmam

    Bir zamanlar küçük bir Anadolu kasabasında, Ali isimli bir imam yaşardı. Ali, kasabanın saygın simalarından biriydi. Her sabah camide namaz kıldırır, akşamları ise iman dersleri verirdi. Ancak içten içe bir huzursuzluk vardı içinde. Dini sorguluyor, imanın sınırlarını zorlamaktan, bu soruları içinden geçirmekte kendini zor buluyordu.

    Zamanla, Ali’nin kafasındaki bu sorgulamalar, çevresindekiler tarafından fark edildi. Efruhte Bacı, kasabanın en çok konuşan ve eleştirilen kadınlarından biriydi. Sık sık camiye gelerek Ali’nin öğretilerini eleştirir, onun boş inançlar peşinde koştuğunu söylerdi.

    “Ali, hasta ruhlarımıza şifa değil, şüphe getiriyorsun!” derdi Efruhte. Diğer mahalleli de destek olur, onu “kafir imam” olarak yaftalamaya başlardı. Ali, bu hakaretlere maruz kalıyor ve içinde daha derin bir sorgulama ile baş başa kalıyordu. İman ile sorgulama arasında gidip gelirken, sonunda kalbinin sesine kulak vermeye karar verdi.

    Bir gece yarısı, kararını verirken yanına bir bilgisayar alarak yazılım öğrenmeye başladı. Artık Ali, yalnızca dini metinlerin altına imza atan bir imam değil, yeni bir yaşam arayışında olan bir adamdı. Hızla yazılım dünyasında yer edinmeye çalışırken, eski mesleğini tamamen bırakmaya karar verdi.

    Zaman geçtikçe, yazılım alanında ustalaşmış ve çok para kazanmıştı. Kafasındaki tüm sorulara yanıt ararken, yaratıcılığına da yeni kapılar açmıştı. Kısa zamanda varlıklı bir adam olmuştu; onun bu değişimi, kasabanın meraklı gözlerinden hiç kaçmadı. Efruhte Bacı ve mahalleli, “kafir imam” olarak damgaladıkları Ali’nin başarılarını konuşmaya devam etseler de, onun peşinden gelen maddi başarıları göz ardı edemez hale geldiler.

    Bir gün, Ali kasabaya geri döndü. Kalabalık bir izleyici kitlesi arasında içeri girdi. Kalabalık, Efruhte’nin öncülüğünde hâlâ Ali’ye hakaret etmeye çalışıyordu. Ancak Ali, onlara gülerek yaklaştı ve yüksek sesle sordu:

    “Siz miydiniz beni işimden eden?”

    Ali’nin gülüşü, mahalle halkının suratındaki şaşkın ifadeyi daha da belirginleştirdi. Bir zamanlar küçümsedikleri adam, şimdi statü sahibi bir kişiydi. Cevap veremeyen kalabalığın yüzünde sadece utanç kalmıştı.

    İlk zamanlardaki hakaretlerin tamamen tersine döndüğünü gören mahalle, Ali’ye karşı bir saygı geliştirmeye başlamıştı. Ali, “İmanım sorgulandı, ben de yanıtlar aradım. Sonunda kendimi buldum,” diyerek topluluğa davranışlarının arkasında yatan gerçekliği ortaya koydu. Artık geriye dönüp bakmıyordu; kendisini kanıtlamış, başarı bizatihi kendisiyle birleşmişti.

    Yeni hayatında, insanlara ilham vermek ve onları korkularından kurtarmak üzerine bir yola giren Ali, kasabada "kafir imam" olarak anılmaktan çok, kendi özgür iradesiyle şekillendirdiği hayatıyla tanınmaya başladı.

    Ve bu, kasaba için bir ders olmuştu; sorgulamak, öğrenmek ve onu hayatına katmak, en üst mertebe dedi.

  • Seniha

    Tarih & Edebiyat
    4
    0 Oy
    4 İleti
    39 Bakış
    E

    @kereste uzun yıllar öncesinde yazmıştım nasıl font kullandığımı hatırlamıyorum. Böyle çok tuhaf gözüküyor

  • Betimleyelim

    Serbest Kürsü
    2
    2 Oy
    2 İleti
    131 Bakış
    nejdet evrenN

    @bagimsizkoala ,
    ../
    Stabilize yolda tıngır mıngır ilerleyen, kah patinaj yapıp sağa sola savrulan mini otobüs yol ayrımında durdu. Sadece bir yolcu indi, otobüs bagajından çıkardığı tahta çantası ile belli belirsiz farkedilebilen patika bir yola koyuldu. Karanlık henüz çökmemişti; inceden inceye kar serpiştiriyordu. Bahar aylarında sıkça kullandığı için yolu ezberinde zaten biliyordu ve mevsim itibariyle yerde 30-40 cm kar olsa da yürümeyi, hele hele karda yürümeyi çok severdi. Köye varması için 5 km gibi bir yol vardı önünde ve tempolu yürürse 1 değilse 2 saatte varırıdı. Rodrigo’nun gitar konçertosunu duyduğu günden beri o ezgiyi mırıldanır, ıslık çalmayı dener ve bıkmadan usanmadan yinelerdi. Bir ıslık eşlik ediyordu ona ve uçsuz bucaksız beyaz örtünün ortasında yapayalnızdı. Kepi, eldivenleri, atkısı en çok sevdiği kırmızı rengindeydi. Çocuklarını düşündü; tezek sobasının başında analarını çekiştiriyor olmalılar diye geçirdi içinden. Ufaktan bir esinti oldu; ardından şiddetini arttırdı ve kar yağışı tipiye döndü; taneler yukarıdan değil yandan, soldan sağdan önden arkadan yüzüne gözüne elbiselerine çarpıyor; kendi fısıltısını hisettiriyordu. Aydınlık ta aynı tempoda hızla kararıyordu; “adımlarımı açmam gerek” diye geçirdi içinden. Şimdi daha hızlı yürüyordu, ıslığı bırakmış, düşlerinden sıyrılmış biraz da endişelenerek bir an önce varmaya odaklanmıştı. Tipi hızını azaltmıyor içine içine işliyordu. Dizlerine kadar kara saplandığını soluklanmak için durduğunda fark etti. Beyaz örtü tüm izleri alıp götürmüş, karanlık ufuk çizgisinde yitmişti. Ahmed Arif’in şiiri takıldı diline “Bak bıyıklarım buz tuttu/ üşüyorum da”...Bir sıcak çorbaya neleri vermezdi?...Ufka doğru baktı, soluna sağına baktı lakin hiçbir iz , hiçbir karatı, hiçbir ses yoktu; fırtınanın fısıltısı ninni söyler gibiydi. Durmanın hiçbir yararı olmayacaktı; tek bir düz çizgide yürümek dışında şansının kalmadığını biliyordu...Düşündü, düşündü, düşündü; 90 derecelik açıyla sola döndü ve yürümeye başladı. Aç çakalların ulumaları duyuluyordu; yine Arif’den bir dize geçti içinden “bunlar engerekler/ bunlar çıyanlardır/ bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır/ tanı bunları/ tanı da büyü”..Cebinden kösteğini çıkardı ve 3 saate yakın yürüdüğünü anladı. Kar dizlerinin üzerinde ve tipi her yanını kuşatmış, alabildiğine savuruyordu; iliklerine kadar üşüme hissine kapıldı; gözleri kararır gibi oldu; “hayır, hayır” dedi içinden, uyku asla yok, durmak asla...Çantanın ağırlığından kurtulmak istedi ve çocukları için aldığı tüm öykü kitaplarını çantayla birlikte karlar içine bıraktı; nasıl olsa kar eriddiğinde geri gelir alırdı...Can derdi hiçbir şeye benzemez...Kar beline kadar yükselmişti, artık düşe kalka ilerleyebiliyordu...”eyyy hawwaaarrrrr!” diye bir çığlık attı, yığıldı..Güneş ne kadar da yakıcıydı; öğle uykusuna davet edercesine mahmurlaştırıyordu. Renk renk çiçekler vardı etrafında ve cıvıl cıvıl oynaşan çocuklar; bir çocuk koşarak geldi yanına ve ellerini uzattı, sımsıcak dokundu...

    Her yerde aradılar, 3 ay sonra çantasının üzerine kapaklanmış uyurken buldular...

  • Cevizli kurabiye

    Mertaşkın
    1
    2 Oy
    1 İleti
    98 Bakış
    Kimse yanıtlamadı
  • IŞIL'IN RÜYASI

    bagimsizkoala
    5
    3 Oy
    5 İleti
    174 Bakış
    FidesF

    Çok güzel bir paylaşım, silgi mi, kalem mi, defter mi, kitap mı olmak isterdiniz?

  • Bir Sihir Dokundu Dünyama

    Taşındı bagimsizkoala
    4
    3 Oy
    4 İleti
    177 Bakış
    MertaşkınM

    @bagimsizkoala

    Hayaller ruya gibidir.

    Geçmiş gibi.

    Dün gibi.

    Orada bana da yer var mı?