Kötü Cin Hipotezi
-
Gerçekten de bir şeyle ilgili bir düş gördüğümüz zaman, Descartes’a göre bu şeyin yer kaplama,şekil, sayı, süre ve hareket gibi en basit ve en evrensel kategorilere uyması gerekir. Düşte gördüğümüz şey böyle rüyada gördüğümüz şekliyle varolmasa bile, basit ve evrensel doğaların, yer kaplayan nesnelerin varolması mümkündür. Belli bir şekli olan bir nesne, onu düşte gördüğümüz için gerçek olmayabilir, ama bu, şekli olan hiçbir nesnenin olmadığını kanıtlamak anlamına gelmez. Özgül şekli olan cisimler, dört ayaklı atlar varolmayabilir, bununla birlikte yer kaplayan cisimlerden oluşan bir dünyanın varolabilmesi kesinlikle mümkündür. Dahası, aritmetikle geometrinin çok daha büyük kesinliği, bu bilimlerin sayı ve şekil benzeri basit doğalarla ve söz konusu doğalar arasındaki, onların varolmalarına bağlı olmayan, zorunlu ilişkileri konu almalarından kaynaklanmaktadır. Bir düş sırasında hayata geçirilen geometrik kanıtlar, onların geçerliliklerini konu aldıkları geometrik nesnelerin varoluşuna bağlı olmadığı için geçerli olmaya devam eder.
Demek ki kuşkunun kendisi olabildiğince ileriye götürülmeye elverişli bir yapıda olsa da öyle sanılır ki geriye her şeye karşın kesin olarak bilebileceğimiz bir şey kalmaktadır. Yaşamın kendisi yalnızca bir düş olsa dahi, olayların sergilediği bir düzen, olaylar arasında sabit ve değişmez birtakım ilişkiler vardır. Buna göre, deneyimlediğimiz bir şeyin gerçek dünyanın mı yoksa imgelemimizin ya da gördüğümüz düşün bir parçası mı olduğunu kesin olarak bilemesek bile, düşünebileceğimiz her karenin dört kenarı vardır, ikiyle üçün toplamı her zaman beş yapar. İçinde yaşadığımızı sandığımız dünya gerçekten de hayali olabilir, bununla birlikte, bu dünyada saptadığımız geometrik ve aritmetik ilişkiler sabit, değişmez ilişkiler olup, her tür kuşkudan uzak olan mutlak doğrularla ifade edilir gibi görünmektedirler.Bununla birlikte, Descartes’a göre, matematiksel doğrulardan da kuşku duymak için geçerli bir nedenimiz var gibi görünmektedir. Burada onun ünlü “Kötü Cin Hipotezi” gündeme gelir. Söz konusu varsayıma göre, insanları aldatan bir Tanrı ya da şeytani bir varlık, kötü bir cin var olabilir. Bizim kendisinin ve bizim üzerimizdeki olumsuz etkisinin hiçbir şekilde farkına varmadığımız bu varlığın insanları baştan çıkarmak ve her konuda yanıltmak için yeterli gücü olabilir. Descartes’a göre, böyle bir güç var ise eğer, o bizi sürekli ve sistematik olarak yanıltabilir ve dolayısıyla, bizim hakikate ulaşma yönündeki tüm çabalarımız boşa çıkar. Gerçekten de ikiyle üçün toplamı yirmi üç etmekle birlikte, bu şeytani varlık bizi ikiyle üçün toplamının beş ettiğini düşünmeye zorluyorsa, biz bu konuda doğruya ulaşabilir miyiz? Bizim ikiyle üçün toplamının beş ettiğinden, karenin dört kenarı olduğundan emin olmamız, başka hiçbir şeyi değil de yalnız ve yalnızca bu şeytani varlığın bizi yanıltmakta çok başarılı olduğunu kanıtlar. İki ile üçün toplamının beş ettiğini gösteren toplamamızı yeni baştan çok dikkatle yapalım, başkalarından da yardım alarak bulduğumuz sonucun sağlamasını yapalım, hiçbir şey yarar sağlamayacak ve kuşkuyu ortadan kaldırmaya kesinlikle yetmeyecektir. Çünkü kötü cinin olumsuz eylemi yaptığımız sağlama, uyguladığımız testler için de söz konusu olacaktır. Bu durumda, Descartes’a göre, her şey insanları doğrudan daha da uzaklaştırarak, yanlışı sürekli hale getirir.