Schopenhauer Metafiziği
-
Schopenhauer algının bize gerçekliğin, gerçek dünyanın bilgisini veremediğini, algının kavramsallaştırılması olarak bilimin insanı gerçeklikten uzaklaştırdığını gösterdikten sonra, insanın algı ve bilimle sınırlanmadığını ifade eder. İnsan gerçekliğin özüyle veya algının nedenleri olan bilinemez x ve y’lerin içsel doğasıyla ilgili bir sezgiye sahiptir ve bu sezgi ona gerçekliğinin özünü, gerçekten var olanı verir. Ya da başka türlü söylenecek olursa, aklın kendinde gerçekliğe, fenomenal görünüşlerin gerisindeki numenal gerçekliğe erişemeyeceğini öne sürdükten sonra, söz konusu nihai gerçekliğe erişmenin başka bir yolunun olduğunu söyler. Onun buradaki çıkış noktası, öznellikten hareket eden, modern felsefenin tavrına ve Kant’ın transandantal dönüşüne paralel olarak, bir kez daha benliktir.
Buna göre, kendime belli bir bakış açısından, yni algının perspektifinden baktığımda, kendimle tıpkı dışarıdaki bir araba ya da sandalye gibi, fiziki bir şey ya da nesne veya kendilik olarak karşılaşırım. Burada ben, genel anlamıyla “ide veya tasarım olarak dünya”yı kuran koşullara tabi olurum; buna göre ben, mekânda bir yel işgal eden, zaman boyunca süregelen ve çevresine nedensel olarak tepki veren bir bedenim. Algının ve algıya dayalı bilginin sadece görünüşü; güneşin ve benin bizatihi kendisini değil fakat bedenin kendisi de bir algı nesnesi olacak şekilde fenomeni verdiğini öne süren Schopenhauer, insanların kendilerini sadece beden olarak algılamakla kalmayıp, irade olarak sezdiklerini savunur. Gerçekten de o, kendi içsel deneyimimin bana “kendimin nesneler arasındaki bir nesneden daha fazla bir şey “ olduğunu açıklıkla gösterdiğini söyler. Bu yolla ben, kendimin kendi kendisini hareket ettiren, aleni davranışları iradesini açıkça dışa vuran bir varlık olduğumu görürüm. Tek tek her insanın bir şekilde sahip olabileceği bu benlik bilincinin, insana kendisinin gerçekte bir irade olduğunu gözler önüne seren temel ve indirgenemez bir edim olduğunu söyleyen Schopenhauer’e göre, mikrokozmos olarak insan varlığı, iki öğeden meydana gelir. Bunlardan birincisi görünüş ya da fenomenal gerçeklik olarak insan zihninin zaman, mekân, nedensellik benzeri kategorileriyle algılanan bedendir. O, insan zihninin algılama koşullarına göre, yani mevcut kategorileri aracılığıyla algılanan ve dolayısıyla, insana bağlı olan bir görünüştür. İnsanın söz konusu fenomenal gerçekliğinin gerisindeki kendinde şey veya numenal varlık ise iradedir. Bunu içsel bir deneyim veya ben bilinci ya da bir tür sezgi sayesinde dolayımsız olarak bildiğimizi söyleyen Schopenhauer’a göre, görünüş-gerçeklik ilişkisi insanda, fenomenal varoluş ya da bedensel faaliyetin maddi gerçekliğin dışavurumu olmasıyla somutlaşır.
-
@phi felsefe çok basittir. Karmaşık açıklamalara gerek yoktur. Felsefeyi çok basit biçimde, herkesin hemen yapmaya başlayabileceği bir formata getirmeliyiz. Nasıl mı?
Direk o anda herhengi bir yere baktığınızda her hangi gördüğünüz bir cisme odaklanın. Bu şey neden burada?
Örneğin masanın üzerinde bir kahve kupası duruyor. Bu kupa neden masanın üzerinde? İşte felsefe başladı.
-
@DemoKratos neden sorusu ile verdigin ornek belki cok baside indirgenmis olabilir ama bazi nedenler vardir ki aciklanmasi ve sorgulanmasi bunun insanliga aktarilmasi cok zor ve komplike olabilir. o sebeple basit oldugu kadar agirligi da vardir felsefenin diyebiliriz.
-
@phi elbette, tüm mesele o zaten. Başlangıcı basitleştiriyorum ben, ama sorgulama derinleştikçe çapanoğlu gibi altından neler çıkıyor neler.
Bu kupa masanın üzerinde, çünkü az önce kahve içtim ve onu mutfaktan getirdim demekle iş bitse! O kupa mutfağa nerden geldi? Köşedeki züccaciyeciden. Peki. Oraya? Toptancıdan. Oraya? Fabrikadan. Oraya?
Ekonomi, sanayi, kimya, fizik, her şeye girer gider mevzu. Öyle dallanır budaklanır ki jeolojiye, dünyanın oluşumuna, evrenin ortaya çıkışına kadar gider mevzu. Çünkü o kupa seramik ve topraktan yapıldı. Silisyum süpernova patlamaları ile evrene yayılan bir elementtir.
Kalem olsun, selülozdan yapılı ve ağaçtan elde edildi. Buyur burdan yak bakalım! İş nerelere varır! Sorgulama asla sonu gelen bir şey değil, bizim yeter bu kadar diye bıraktığımız bir şeydir.
Artık kim nereye kadar sürdürürse!