İçeriğe atla
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Popüler
  • Dünya
  • Kategoriler
    • All Categories
    • Individual Categories
  • Gruplar
  • Kullanıcılar
Daralt
Marka Logo

efelsefe

  • Kurallar
    • Light
    • Cloudy
    • Dim
    • Dark
  1. Ana Sayfa
  2. Genel Alanlar
  3. Yazılarınızı Bekliyoruz!

Yazılarınızı Bekliyoruz!

Konu Zamanlandı Sabitlendi Kilitli Taşındı Genel Alanlar
23 İleti 5 Yayımlayıcılar 449 Bakış
  • En eskiden en yeniye
  • En yeniden en eskiye
  • En çok oylanan
Cevap
  • Yeni başlık oluşturarak cevapla
Cevaplamak için giriş yapın
Bu başlık silindi. Sadece başlık düzenleme yetkisi olan kullanıcılar görebilir.
  • phiP phi

    @bagimsizkoala Kadin estetik ve etik konularini harmanlayip ortaya birsey cikartabilirsin.

    Etigin icinde mutlaka siddet olmali cunku gunumuz Turkiye'sinde en hayvani gudu suan siddet.

    bagimsizkoalaB Çevrimdışı
    bagimsizkoalaB Çevrimdışı
    bagimsizkoala
    tarihinde yazdı Son düzenleyen:
    #13

    @phi Teşekkür ediyorum, dikkate alacağım.

    1 Cevap Son cevap
    0
    • nejdet evrenN nejdet evren

      @bagimsizkoala , sağolun, metninizi burada da paylaşırsanız okuma şansını bulur ve memnun oluruz. şimdiden başarılar dilerim; "güzel-çirkin" olguları da önemli olgulardır...

      bagimsizkoalaB Çevrimdışı
      bagimsizkoalaB Çevrimdışı
      bagimsizkoala
      tarihinde yazdı Son düzenleyen:
      #14

      @nejdet-evren Eğer başarılı olduğumu düşünürsem paylaşmaktan keyif alırım.

      1 Cevap Son cevap
      1
      • bagimsizkoalaB Çevrimdışı
        bagimsizkoalaB Çevrimdışı
        bagimsizkoala
        tarihinde yazdı Son düzenleyen:
        #15

        Dostlar merhaba, ben bir yaz yazdım. Şuan aşırı utanıyorum. Amatörüm ve amatörce bir yazı olduğunun farkındayım. Ama tecrübe kazanmam için bir yerden başlamam gerekiyordu. Birkaç değerli kişilerden tavsiyeler alarak bitirdim ve sizinle paylaşmak istedim. Eğer sonuna kadar okursanız iyi/kötü her eleştiriye açık olduğumu bilmenizi isterim. Teşekkürler...


        Kadife Kapaklı Defter

        Sabahın ilk saatlerinde, Büyükada vapurunun güvertesinde oturan genç bir kadın vardı. Dizlerinin üzerinde gül kurusu renginde, kadife kapaklı mini bir defter duruyordu. Elinde tuttuğu, ileri geri oynattığı kalemin farkında bile değildi. Düşüncelerini kontrol edemediği gibi, yazmaya nereden başlayacağını da bilmiyordu. Gözleri, güneş ışığının masmavi denize yansımasında bıraktığı ışıltıda kayboluyordu. Defterini usulca açtı ve birkaç sayfa çevirdikten sonra boş sayfa da durup sağ üst köşeye tarih attı. Kafasını kaldırıp göğe baktı, içine çektiği derin nefesi bıraktıktan sonra kalemiyle kadife kapaklı defteri işlemeye başladı.

        “3 Eylül 2007.

        Her pazartesi olduğu gibi yine Büyükada’ya gidiyorum. Tadım tuzum yok. Ruh halimi adlandıracak bir duygu tanımıyorum. Son zamanlarda çok sessizleştim. Kendimde eski neşemi, zevklerimi, hobilerimi göremiyorum. Daha çok boşluklara dalarken buluyorum benliğimi. Yoruldum. Güçsüz bir kadınım.

        Dergiye katkıda bulunmam gerektiğine dair mailler alıyorum. Yazmam gereken konuların sayısı git gide artıyor lakin hiçbir şeye odaklanamıyorum. Nereye kadar böyle devam edecek bir fikrim yok.”

        Vapur iskeleye yaklaştığında defterini kapatıp çantasına attı, genç kadın. Küçük küçük adımlarla ilerlemeye başladı. İskeleden biraz uzaklaştıktan ona doğru koşarak yaklaşan bir sokak köpeğini eğilerek selamladı, başını okşayarak gözlerindeki yalnızlığı gördü. Köpek, sanki onu önceden beri tanıyormuşçasına ilgiyle karşıladı. Genç kadın çantasından bir paket dolusu mama çıkartıp köpeğin önüne koydu ve yoluna devam etmeye başladı. Köşeyi döndükten sonra bir sokak satıcısının selamına karşılık verip yoluna devam etti. Toz pembe duvarlarına sahip tarihi niteliği olan bir otelin duvarında uzanan sokak kedisini görünce ona doğru yaklaştı ve önüne kedi maması koyup otelin bahçesinden içeri girdi. Otelin alt kısmı restoran olarak hizmet veriyordu. Köşede bulunan masaya oturup, bir süre sonra yanına gelen garsona siparişini verdi. Yazısına devam etmek için defterini tekrar çıkardı ve masaya koydu. Güler yüzlü, orta boylu ve hafif kilolu bir kadının elinde içecek ile genç kadına doğru yönelmesi ile, seslenmesi bir oldu:

        “- Mercan! Gözüm yollarda kaldı. Hoş geldin.” dedi, tatlı kadın. Masasına içeceğini bıraktı.

        Genç kadın:

        “- Ah Sevinç teyze, seni görmek ne güzel.”

        O kahve gözleri saatler sonunda biraz olsun ışıldamıştı.

        Tatlı kadın:

        “- Nasılsın? Her şey yolunda mı?”

        Son sorusunu sorarken genç kadının karşısına oturmuş ve sesi biraz çatallaşmıştı. Genç kadın, biraz duraksadı, içeceğinden bir yudum aldı. Etrafına boş bakışlar atarak sanki ne söyleyeceğini kafasında kararlaştırmaya çalışıyor gibiydi. Yutkundu ve söze başladı:

        “- Açıkça dile getirmek gerekirse iyi değilim teyze. Yeni bir sayfa açmakta çok zorlanıyorum. İşime geri dönmek istiyorum ama o kadar karışığım ki nereden başlayacağıma da karar veremiyorum.” dedi ve titrek bir nefes bıraktı. Tatlı kadın onu dinlerken biraz düşünceli biraz da üzgündü. Genç kadının ellerinden tutarak konuşmaya başladı:

        “- Güzel kızım, seni böyle görmek beni çok üzüyor. İlk tanıdığımda o kahve gözlerinin içinde yaşama arzusu ve aşk vardı. Gülüşünden tanınıyordun. Bunlar geri gelmeyecek şeylermiş gibi umutsuzluğa kapılma sakın. Mercan hala çok güçlü ve hala gözleri de kalbi de çok güzel.” gülümseyerek bitirdi konuşmasını. İçeriden kendine de bir içecek almaya gitti. Genç kadının yüzünde biraz olsun tebessüm yerini almıştı. Tatlı kadının söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi. Tatlı kadın ile kısa ve hoş bir sohbet ettikten sonra vedalaşıp, otelden ayrıldı.

        Gideceği yere doğru yürürken sokağın bitiminde meşe ağacının altında bir banka oturdu ve kadife kapaklı defterini açıp kaldığı yerden devam etmeye başladı.

        “Çok doluyum. Hani nasıl biliyor musun, gırtlağınla göğüs kafesinin tam ortasına bir şey sıkışmış da nefes almanı engelliyor gibi. Konuşsan geçecekmiş gibi gelen ama geçmeyen bir şey bu. Bir boyna sarılıp, hiçbir şey söylemeden, tek çaresi hiçbir şey konuşmadan hüngür hüngür ağlamak bu sızının. Canım çok yanıyor. Zamanla geçer dediler, geçmedi...”

        Son cümlelerini yazarken gözleri dolmuştu genç kadının. Yüreğinde öylesine bir acı taşımıyordu belli ki... Ağlamasına ramak kala derin bir nefes alıp verdi ve sanki eğer ağlarsa etrafına ördüğü duvarların yıkılacakmış gibiydi. Toparlanıp ayaklandı ve yavaş yavaş yürümeye devam etti.

        Adakule’ye gelmişti. Amacına ulaşmış gibi görünüyordu. Manzarası gerçekten muazzamdı. Kuytu bir yer bulup oturdu. Etraf tam istediği gibi sessizdi. Tekrar defterini aldı eline ve yazmaya devam etti.

        “Charles Bukowski ne güzel özetlemiş: “Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma.” ben o dalda kalamadım. Düştüm. Düştüğüm için canım yanmadı ama çok kırılmıştım. Zorlamadım bazı şeyleri demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşündüm. Kimsenin vazgeçilmez olmadığını fark ettiğim bir an var. Yanında olmak isteyene dört kolla sarılırım, gitmek isteyene sorgusuz sualsiz kapıyı gösterdiğim andan bahsediyorum. Orası öyle konfor alanına sahip ki. Biliyorsun çünkü gitmek isteyeni zorla yanında tutamazsın. Biliyorsun, isteyen kalır.”

        Genç kadın, cümlelerini bitirdiğinde saçlarını karıştırdı ve manzaraya uzun uzun baktı. Aslında her şeyin farkındaydı. Ama zamanında o kadar çok konuşmuştu ki şimdi sıra susmaya gelmişti. Ondan dolayı bu sessizlik, içine kapanmışlık... Genç kadını, kafasının içindeki düşüncelerin dışarı çıkma arzusu kapladığında bunu yazıya dökerek rahatlamasını sağlıyordu. Tekrar defterini açtı.

        “Kendime sık sık sorduğum bir sorudur: Ben ona onun bana davrandığı gibi davransaydım benim kaldığım kadar sakin kalabilir miydi? Sevgili Mercan, hayat sana geri dönüp hatalarını düzeltme şansı vermez ama bunları tekrarlamaman için birçok fırsat sunar. Ayrıca bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek gerekir.”

        Defterini kapatıp çantasına attı. Yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Arkasına yaslandı, gözlerini kapattı. Bir süre kaldı öylece. Telefonunun çalması ile kendine geldi. Arayan kişiye baktı bir süre açıp açmamak arasında kalmış gibiydi. Tam kapanmak üzereyken aramayı açtı. Kısa bir telefon konuşması yaptıktan sonra saate baktı ve hızlıca toparlanıp dönüş yoluna geçti. Gelen ilk vapura bindi ve aynı yerine oturdu. Defterini tekrar açtı;

        “Sevgili kendim, umudunu asla yitirme. Çünkü yaşam, belirsiz renklerden ibarettir. kim bilir hayatı yaşanabilir kılan da budur. Belki ansızın bir telefon gelir ve yeni bir sayfa açarsın. Sonra düşünürsün ve dersin ki, “hayat bu kadar anlık iken üzülmeye değer mi?””

        Genç kadının yüz ifadesinde genişçe bir tebessüm belirdi. Bir dahaki Büyükada’ya gelişinde büyük farklar olacağına inanıyordu.

        nejdet evrenN smileS MertaşkınM 3 Cevap Son cevap
        3
        • bagimsizkoalaB bagimsizkoala

          Dostlar merhaba, ben bir yaz yazdım. Şuan aşırı utanıyorum. Amatörüm ve amatörce bir yazı olduğunun farkındayım. Ama tecrübe kazanmam için bir yerden başlamam gerekiyordu. Birkaç değerli kişilerden tavsiyeler alarak bitirdim ve sizinle paylaşmak istedim. Eğer sonuna kadar okursanız iyi/kötü her eleştiriye açık olduğumu bilmenizi isterim. Teşekkürler...


          Kadife Kapaklı Defter

          Sabahın ilk saatlerinde, Büyükada vapurunun güvertesinde oturan genç bir kadın vardı. Dizlerinin üzerinde gül kurusu renginde, kadife kapaklı mini bir defter duruyordu. Elinde tuttuğu, ileri geri oynattığı kalemin farkında bile değildi. Düşüncelerini kontrol edemediği gibi, yazmaya nereden başlayacağını da bilmiyordu. Gözleri, güneş ışığının masmavi denize yansımasında bıraktığı ışıltıda kayboluyordu. Defterini usulca açtı ve birkaç sayfa çevirdikten sonra boş sayfa da durup sağ üst köşeye tarih attı. Kafasını kaldırıp göğe baktı, içine çektiği derin nefesi bıraktıktan sonra kalemiyle kadife kapaklı defteri işlemeye başladı.

          “3 Eylül 2007.

          Her pazartesi olduğu gibi yine Büyükada’ya gidiyorum. Tadım tuzum yok. Ruh halimi adlandıracak bir duygu tanımıyorum. Son zamanlarda çok sessizleştim. Kendimde eski neşemi, zevklerimi, hobilerimi göremiyorum. Daha çok boşluklara dalarken buluyorum benliğimi. Yoruldum. Güçsüz bir kadınım.

          Dergiye katkıda bulunmam gerektiğine dair mailler alıyorum. Yazmam gereken konuların sayısı git gide artıyor lakin hiçbir şeye odaklanamıyorum. Nereye kadar böyle devam edecek bir fikrim yok.”

          Vapur iskeleye yaklaştığında defterini kapatıp çantasına attı, genç kadın. Küçük küçük adımlarla ilerlemeye başladı. İskeleden biraz uzaklaştıktan ona doğru koşarak yaklaşan bir sokak köpeğini eğilerek selamladı, başını okşayarak gözlerindeki yalnızlığı gördü. Köpek, sanki onu önceden beri tanıyormuşçasına ilgiyle karşıladı. Genç kadın çantasından bir paket dolusu mama çıkartıp köpeğin önüne koydu ve yoluna devam etmeye başladı. Köşeyi döndükten sonra bir sokak satıcısının selamına karşılık verip yoluna devam etti. Toz pembe duvarlarına sahip tarihi niteliği olan bir otelin duvarında uzanan sokak kedisini görünce ona doğru yaklaştı ve önüne kedi maması koyup otelin bahçesinden içeri girdi. Otelin alt kısmı restoran olarak hizmet veriyordu. Köşede bulunan masaya oturup, bir süre sonra yanına gelen garsona siparişini verdi. Yazısına devam etmek için defterini tekrar çıkardı ve masaya koydu. Güler yüzlü, orta boylu ve hafif kilolu bir kadının elinde içecek ile genç kadına doğru yönelmesi ile, seslenmesi bir oldu:

          “- Mercan! Gözüm yollarda kaldı. Hoş geldin.” dedi, tatlı kadın. Masasına içeceğini bıraktı.

          Genç kadın:

          “- Ah Sevinç teyze, seni görmek ne güzel.”

          O kahve gözleri saatler sonunda biraz olsun ışıldamıştı.

          Tatlı kadın:

          “- Nasılsın? Her şey yolunda mı?”

          Son sorusunu sorarken genç kadının karşısına oturmuş ve sesi biraz çatallaşmıştı. Genç kadın, biraz duraksadı, içeceğinden bir yudum aldı. Etrafına boş bakışlar atarak sanki ne söyleyeceğini kafasında kararlaştırmaya çalışıyor gibiydi. Yutkundu ve söze başladı:

          “- Açıkça dile getirmek gerekirse iyi değilim teyze. Yeni bir sayfa açmakta çok zorlanıyorum. İşime geri dönmek istiyorum ama o kadar karışığım ki nereden başlayacağıma da karar veremiyorum.” dedi ve titrek bir nefes bıraktı. Tatlı kadın onu dinlerken biraz düşünceli biraz da üzgündü. Genç kadının ellerinden tutarak konuşmaya başladı:

          “- Güzel kızım, seni böyle görmek beni çok üzüyor. İlk tanıdığımda o kahve gözlerinin içinde yaşama arzusu ve aşk vardı. Gülüşünden tanınıyordun. Bunlar geri gelmeyecek şeylermiş gibi umutsuzluğa kapılma sakın. Mercan hala çok güçlü ve hala gözleri de kalbi de çok güzel.” gülümseyerek bitirdi konuşmasını. İçeriden kendine de bir içecek almaya gitti. Genç kadının yüzünde biraz olsun tebessüm yerini almıştı. Tatlı kadının söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi. Tatlı kadın ile kısa ve hoş bir sohbet ettikten sonra vedalaşıp, otelden ayrıldı.

          Gideceği yere doğru yürürken sokağın bitiminde meşe ağacının altında bir banka oturdu ve kadife kapaklı defterini açıp kaldığı yerden devam etmeye başladı.

          “Çok doluyum. Hani nasıl biliyor musun, gırtlağınla göğüs kafesinin tam ortasına bir şey sıkışmış da nefes almanı engelliyor gibi. Konuşsan geçecekmiş gibi gelen ama geçmeyen bir şey bu. Bir boyna sarılıp, hiçbir şey söylemeden, tek çaresi hiçbir şey konuşmadan hüngür hüngür ağlamak bu sızının. Canım çok yanıyor. Zamanla geçer dediler, geçmedi...”

          Son cümlelerini yazarken gözleri dolmuştu genç kadının. Yüreğinde öylesine bir acı taşımıyordu belli ki... Ağlamasına ramak kala derin bir nefes alıp verdi ve sanki eğer ağlarsa etrafına ördüğü duvarların yıkılacakmış gibiydi. Toparlanıp ayaklandı ve yavaş yavaş yürümeye devam etti.

          Adakule’ye gelmişti. Amacına ulaşmış gibi görünüyordu. Manzarası gerçekten muazzamdı. Kuytu bir yer bulup oturdu. Etraf tam istediği gibi sessizdi. Tekrar defterini aldı eline ve yazmaya devam etti.

          “Charles Bukowski ne güzel özetlemiş: “Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma.” ben o dalda kalamadım. Düştüm. Düştüğüm için canım yanmadı ama çok kırılmıştım. Zorlamadım bazı şeyleri demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşündüm. Kimsenin vazgeçilmez olmadığını fark ettiğim bir an var. Yanında olmak isteyene dört kolla sarılırım, gitmek isteyene sorgusuz sualsiz kapıyı gösterdiğim andan bahsediyorum. Orası öyle konfor alanına sahip ki. Biliyorsun çünkü gitmek isteyeni zorla yanında tutamazsın. Biliyorsun, isteyen kalır.”

          Genç kadın, cümlelerini bitirdiğinde saçlarını karıştırdı ve manzaraya uzun uzun baktı. Aslında her şeyin farkındaydı. Ama zamanında o kadar çok konuşmuştu ki şimdi sıra susmaya gelmişti. Ondan dolayı bu sessizlik, içine kapanmışlık... Genç kadını, kafasının içindeki düşüncelerin dışarı çıkma arzusu kapladığında bunu yazıya dökerek rahatlamasını sağlıyordu. Tekrar defterini açtı.

          “Kendime sık sık sorduğum bir sorudur: Ben ona onun bana davrandığı gibi davransaydım benim kaldığım kadar sakin kalabilir miydi? Sevgili Mercan, hayat sana geri dönüp hatalarını düzeltme şansı vermez ama bunları tekrarlamaman için birçok fırsat sunar. Ayrıca bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek gerekir.”

          Defterini kapatıp çantasına attı. Yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Arkasına yaslandı, gözlerini kapattı. Bir süre kaldı öylece. Telefonunun çalması ile kendine geldi. Arayan kişiye baktı bir süre açıp açmamak arasında kalmış gibiydi. Tam kapanmak üzereyken aramayı açtı. Kısa bir telefon konuşması yaptıktan sonra saate baktı ve hızlıca toparlanıp dönüş yoluna geçti. Gelen ilk vapura bindi ve aynı yerine oturdu. Defterini tekrar açtı;

          “Sevgili kendim, umudunu asla yitirme. Çünkü yaşam, belirsiz renklerden ibarettir. kim bilir hayatı yaşanabilir kılan da budur. Belki ansızın bir telefon gelir ve yeni bir sayfa açarsın. Sonra düşünürsün ve dersin ki, “hayat bu kadar anlık iken üzülmeye değer mi?””

          Genç kadının yüz ifadesinde genişçe bir tebessüm belirdi. Bir dahaki Büyükada’ya gelişinde büyük farklar olacağına inanıyordu.

          nejdet evrenN Çevrimdışı
          nejdet evrenN Çevrimdışı
          nejdet evren
          tarihinde yazdı Son düzenleyen: nejdet evren
          #16

          @bagimsizkoala , öncelikle eseri beğendiğimi belirtmek isterim. betimlemeler çok güzel yapılmış, yazarın ruh dünyasındaki arayış, sorgulama ve mükemmeli bulma arzusu da iyi işlenmiş; emeğinize sağlık. ancak "genç kadın", "tatlı kadın" tanımlamalarının yerine başka bir şey bulmalısınız derim, bu tanımlar örüntüde örüntüye uygun bir yerde yerinde durmuyor, kulağı tırmalıyor sanki; bana öyle geldi....ancak bir bütün olarak çok güzel...

          kadınlarını erkeğe muhtaç bir şekilde yaşamaya zorlayan toplumlar, kökten acizdir...

          bagimsizkoalaB 1 Cevap Son cevap
          1
          • nejdet evrenN nejdet evren

            @bagimsizkoala , öncelikle eseri beğendiğimi belirtmek isterim. betimlemeler çok güzel yapılmış, yazarın ruh dünyasındaki arayış, sorgulama ve mükemmeli bulma arzusu da iyi işlenmiş; emeğinize sağlık. ancak "genç kadın", "tatlı kadın" tanımlamalarının yerine başka bir şey bulmalısınız derim, bu tanımlar örüntüde örüntüye uygun bir yerde yerinde durmuyor, kulağı tırmalıyor sanki; bana öyle geldi....ancak bir bütün olarak çok güzel...

            bagimsizkoalaB Çevrimdışı
            bagimsizkoalaB Çevrimdışı
            bagimsizkoala
            tarihinde yazdı Son düzenleyen:
            #17

            @nejdet-evren Beğenmeniz beni şaşırttı biraz çünkü böyle övgüleri hak edeceğimi düşünmüyordum. Beni çok mutlu ettiniz. Fakat kadın temalı olunca bende iki kadına belirli sıfatlar yüklemek anlamlı olur diye düşündüm.

            nejdet evrenN 1 Cevap Son cevap
            0
            • bagimsizkoalaB bagimsizkoala

              @nejdet-evren Beğenmeniz beni şaşırttı biraz çünkü böyle övgüleri hak edeceğimi düşünmüyordum. Beni çok mutlu ettiniz. Fakat kadın temalı olunca bende iki kadına belirli sıfatlar yüklemek anlamlı olur diye düşündüm.

              nejdet evrenN Çevrimdışı
              nejdet evrenN Çevrimdışı
              nejdet evren
              tarihinde yazdı Son düzenleyen:
              #18

              @bagimsizkoala , beğenmeseydim yorum yapmazdım. tabiki tercih sizin, lakin söylediğim gibi "genç", "tatlı" kavramlarını örüntüyle uyuşturamadım...

              kadınlarını erkeğe muhtaç bir şekilde yaşamaya zorlayan toplumlar, kökten acizdir...

              bagimsizkoalaB 1 Cevap Son cevap
              0
              • nejdet evrenN nejdet evren

                @bagimsizkoala , beğenmeseydim yorum yapmazdım. tabiki tercih sizin, lakin söylediğim gibi "genç", "tatlı" kavramlarını örüntüyle uyuşturamadım...

                bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                bagimsizkoala
                tarihinde yazdı Son düzenleyen:
                #19

                @nejdet-evren Eleştirileriniz çok kıymetli. İlgili yere mail olarak yazımı gönderdim. Bir başka hikaye de dikkate alacağıma emin olabilirsiniz. Tekrar teşekkür ederim.

                1 Cevap Son cevap
                1
                • bagimsizkoalaB bagimsizkoala

                  Dostlar merhaba, ben bir yaz yazdım. Şuan aşırı utanıyorum. Amatörüm ve amatörce bir yazı olduğunun farkındayım. Ama tecrübe kazanmam için bir yerden başlamam gerekiyordu. Birkaç değerli kişilerden tavsiyeler alarak bitirdim ve sizinle paylaşmak istedim. Eğer sonuna kadar okursanız iyi/kötü her eleştiriye açık olduğumu bilmenizi isterim. Teşekkürler...


                  Kadife Kapaklı Defter

                  Sabahın ilk saatlerinde, Büyükada vapurunun güvertesinde oturan genç bir kadın vardı. Dizlerinin üzerinde gül kurusu renginde, kadife kapaklı mini bir defter duruyordu. Elinde tuttuğu, ileri geri oynattığı kalemin farkında bile değildi. Düşüncelerini kontrol edemediği gibi, yazmaya nereden başlayacağını da bilmiyordu. Gözleri, güneş ışığının masmavi denize yansımasında bıraktığı ışıltıda kayboluyordu. Defterini usulca açtı ve birkaç sayfa çevirdikten sonra boş sayfa da durup sağ üst köşeye tarih attı. Kafasını kaldırıp göğe baktı, içine çektiği derin nefesi bıraktıktan sonra kalemiyle kadife kapaklı defteri işlemeye başladı.

                  “3 Eylül 2007.

                  Her pazartesi olduğu gibi yine Büyükada’ya gidiyorum. Tadım tuzum yok. Ruh halimi adlandıracak bir duygu tanımıyorum. Son zamanlarda çok sessizleştim. Kendimde eski neşemi, zevklerimi, hobilerimi göremiyorum. Daha çok boşluklara dalarken buluyorum benliğimi. Yoruldum. Güçsüz bir kadınım.

                  Dergiye katkıda bulunmam gerektiğine dair mailler alıyorum. Yazmam gereken konuların sayısı git gide artıyor lakin hiçbir şeye odaklanamıyorum. Nereye kadar böyle devam edecek bir fikrim yok.”

                  Vapur iskeleye yaklaştığında defterini kapatıp çantasına attı, genç kadın. Küçük küçük adımlarla ilerlemeye başladı. İskeleden biraz uzaklaştıktan ona doğru koşarak yaklaşan bir sokak köpeğini eğilerek selamladı, başını okşayarak gözlerindeki yalnızlığı gördü. Köpek, sanki onu önceden beri tanıyormuşçasına ilgiyle karşıladı. Genç kadın çantasından bir paket dolusu mama çıkartıp köpeğin önüne koydu ve yoluna devam etmeye başladı. Köşeyi döndükten sonra bir sokak satıcısının selamına karşılık verip yoluna devam etti. Toz pembe duvarlarına sahip tarihi niteliği olan bir otelin duvarında uzanan sokak kedisini görünce ona doğru yaklaştı ve önüne kedi maması koyup otelin bahçesinden içeri girdi. Otelin alt kısmı restoran olarak hizmet veriyordu. Köşede bulunan masaya oturup, bir süre sonra yanına gelen garsona siparişini verdi. Yazısına devam etmek için defterini tekrar çıkardı ve masaya koydu. Güler yüzlü, orta boylu ve hafif kilolu bir kadının elinde içecek ile genç kadına doğru yönelmesi ile, seslenmesi bir oldu:

                  “- Mercan! Gözüm yollarda kaldı. Hoş geldin.” dedi, tatlı kadın. Masasına içeceğini bıraktı.

                  Genç kadın:

                  “- Ah Sevinç teyze, seni görmek ne güzel.”

                  O kahve gözleri saatler sonunda biraz olsun ışıldamıştı.

                  Tatlı kadın:

                  “- Nasılsın? Her şey yolunda mı?”

                  Son sorusunu sorarken genç kadının karşısına oturmuş ve sesi biraz çatallaşmıştı. Genç kadın, biraz duraksadı, içeceğinden bir yudum aldı. Etrafına boş bakışlar atarak sanki ne söyleyeceğini kafasında kararlaştırmaya çalışıyor gibiydi. Yutkundu ve söze başladı:

                  “- Açıkça dile getirmek gerekirse iyi değilim teyze. Yeni bir sayfa açmakta çok zorlanıyorum. İşime geri dönmek istiyorum ama o kadar karışığım ki nereden başlayacağıma da karar veremiyorum.” dedi ve titrek bir nefes bıraktı. Tatlı kadın onu dinlerken biraz düşünceli biraz da üzgündü. Genç kadının ellerinden tutarak konuşmaya başladı:

                  “- Güzel kızım, seni böyle görmek beni çok üzüyor. İlk tanıdığımda o kahve gözlerinin içinde yaşama arzusu ve aşk vardı. Gülüşünden tanınıyordun. Bunlar geri gelmeyecek şeylermiş gibi umutsuzluğa kapılma sakın. Mercan hala çok güçlü ve hala gözleri de kalbi de çok güzel.” gülümseyerek bitirdi konuşmasını. İçeriden kendine de bir içecek almaya gitti. Genç kadının yüzünde biraz olsun tebessüm yerini almıştı. Tatlı kadının söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi. Tatlı kadın ile kısa ve hoş bir sohbet ettikten sonra vedalaşıp, otelden ayrıldı.

                  Gideceği yere doğru yürürken sokağın bitiminde meşe ağacının altında bir banka oturdu ve kadife kapaklı defterini açıp kaldığı yerden devam etmeye başladı.

                  “Çok doluyum. Hani nasıl biliyor musun, gırtlağınla göğüs kafesinin tam ortasına bir şey sıkışmış da nefes almanı engelliyor gibi. Konuşsan geçecekmiş gibi gelen ama geçmeyen bir şey bu. Bir boyna sarılıp, hiçbir şey söylemeden, tek çaresi hiçbir şey konuşmadan hüngür hüngür ağlamak bu sızının. Canım çok yanıyor. Zamanla geçer dediler, geçmedi...”

                  Son cümlelerini yazarken gözleri dolmuştu genç kadının. Yüreğinde öylesine bir acı taşımıyordu belli ki... Ağlamasına ramak kala derin bir nefes alıp verdi ve sanki eğer ağlarsa etrafına ördüğü duvarların yıkılacakmış gibiydi. Toparlanıp ayaklandı ve yavaş yavaş yürümeye devam etti.

                  Adakule’ye gelmişti. Amacına ulaşmış gibi görünüyordu. Manzarası gerçekten muazzamdı. Kuytu bir yer bulup oturdu. Etraf tam istediği gibi sessizdi. Tekrar defterini aldı eline ve yazmaya devam etti.

                  “Charles Bukowski ne güzel özetlemiş: “Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma.” ben o dalda kalamadım. Düştüm. Düştüğüm için canım yanmadı ama çok kırılmıştım. Zorlamadım bazı şeyleri demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşündüm. Kimsenin vazgeçilmez olmadığını fark ettiğim bir an var. Yanında olmak isteyene dört kolla sarılırım, gitmek isteyene sorgusuz sualsiz kapıyı gösterdiğim andan bahsediyorum. Orası öyle konfor alanına sahip ki. Biliyorsun çünkü gitmek isteyeni zorla yanında tutamazsın. Biliyorsun, isteyen kalır.”

                  Genç kadın, cümlelerini bitirdiğinde saçlarını karıştırdı ve manzaraya uzun uzun baktı. Aslında her şeyin farkındaydı. Ama zamanında o kadar çok konuşmuştu ki şimdi sıra susmaya gelmişti. Ondan dolayı bu sessizlik, içine kapanmışlık... Genç kadını, kafasının içindeki düşüncelerin dışarı çıkma arzusu kapladığında bunu yazıya dökerek rahatlamasını sağlıyordu. Tekrar defterini açtı.

                  “Kendime sık sık sorduğum bir sorudur: Ben ona onun bana davrandığı gibi davransaydım benim kaldığım kadar sakin kalabilir miydi? Sevgili Mercan, hayat sana geri dönüp hatalarını düzeltme şansı vermez ama bunları tekrarlamaman için birçok fırsat sunar. Ayrıca bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek gerekir.”

                  Defterini kapatıp çantasına attı. Yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Arkasına yaslandı, gözlerini kapattı. Bir süre kaldı öylece. Telefonunun çalması ile kendine geldi. Arayan kişiye baktı bir süre açıp açmamak arasında kalmış gibiydi. Tam kapanmak üzereyken aramayı açtı. Kısa bir telefon konuşması yaptıktan sonra saate baktı ve hızlıca toparlanıp dönüş yoluna geçti. Gelen ilk vapura bindi ve aynı yerine oturdu. Defterini tekrar açtı;

                  “Sevgili kendim, umudunu asla yitirme. Çünkü yaşam, belirsiz renklerden ibarettir. kim bilir hayatı yaşanabilir kılan da budur. Belki ansızın bir telefon gelir ve yeni bir sayfa açarsın. Sonra düşünürsün ve dersin ki, “hayat bu kadar anlık iken üzülmeye değer mi?””

                  Genç kadının yüz ifadesinde genişçe bir tebessüm belirdi. Bir dahaki Büyükada’ya gelişinde büyük farklar olacağına inanıyordu.

                  smileS Çevrimdışı
                  smileS Çevrimdışı
                  smile
                  tarihinde yazdı Son düzenleyen:
                  #20

                  @bagimsizkoala kaleminize yüreğinize sağlık çok tatlıış olmuş..

                  вαzєn sαdєcє чσrgun σluчσr ínsαn. nє küs nє чαlnız nє dє αşık.

                  bagimsizkoalaB 1 Cevap Son cevap
                  1
                  • bagimsizkoalaB bagimsizkoala

                    Dostlar merhaba, ben bir yaz yazdım. Şuan aşırı utanıyorum. Amatörüm ve amatörce bir yazı olduğunun farkındayım. Ama tecrübe kazanmam için bir yerden başlamam gerekiyordu. Birkaç değerli kişilerden tavsiyeler alarak bitirdim ve sizinle paylaşmak istedim. Eğer sonuna kadar okursanız iyi/kötü her eleştiriye açık olduğumu bilmenizi isterim. Teşekkürler...


                    Kadife Kapaklı Defter

                    Sabahın ilk saatlerinde, Büyükada vapurunun güvertesinde oturan genç bir kadın vardı. Dizlerinin üzerinde gül kurusu renginde, kadife kapaklı mini bir defter duruyordu. Elinde tuttuğu, ileri geri oynattığı kalemin farkında bile değildi. Düşüncelerini kontrol edemediği gibi, yazmaya nereden başlayacağını da bilmiyordu. Gözleri, güneş ışığının masmavi denize yansımasında bıraktığı ışıltıda kayboluyordu. Defterini usulca açtı ve birkaç sayfa çevirdikten sonra boş sayfa da durup sağ üst köşeye tarih attı. Kafasını kaldırıp göğe baktı, içine çektiği derin nefesi bıraktıktan sonra kalemiyle kadife kapaklı defteri işlemeye başladı.

                    “3 Eylül 2007.

                    Her pazartesi olduğu gibi yine Büyükada’ya gidiyorum. Tadım tuzum yok. Ruh halimi adlandıracak bir duygu tanımıyorum. Son zamanlarda çok sessizleştim. Kendimde eski neşemi, zevklerimi, hobilerimi göremiyorum. Daha çok boşluklara dalarken buluyorum benliğimi. Yoruldum. Güçsüz bir kadınım.

                    Dergiye katkıda bulunmam gerektiğine dair mailler alıyorum. Yazmam gereken konuların sayısı git gide artıyor lakin hiçbir şeye odaklanamıyorum. Nereye kadar böyle devam edecek bir fikrim yok.”

                    Vapur iskeleye yaklaştığında defterini kapatıp çantasına attı, genç kadın. Küçük küçük adımlarla ilerlemeye başladı. İskeleden biraz uzaklaştıktan ona doğru koşarak yaklaşan bir sokak köpeğini eğilerek selamladı, başını okşayarak gözlerindeki yalnızlığı gördü. Köpek, sanki onu önceden beri tanıyormuşçasına ilgiyle karşıladı. Genç kadın çantasından bir paket dolusu mama çıkartıp köpeğin önüne koydu ve yoluna devam etmeye başladı. Köşeyi döndükten sonra bir sokak satıcısının selamına karşılık verip yoluna devam etti. Toz pembe duvarlarına sahip tarihi niteliği olan bir otelin duvarında uzanan sokak kedisini görünce ona doğru yaklaştı ve önüne kedi maması koyup otelin bahçesinden içeri girdi. Otelin alt kısmı restoran olarak hizmet veriyordu. Köşede bulunan masaya oturup, bir süre sonra yanına gelen garsona siparişini verdi. Yazısına devam etmek için defterini tekrar çıkardı ve masaya koydu. Güler yüzlü, orta boylu ve hafif kilolu bir kadının elinde içecek ile genç kadına doğru yönelmesi ile, seslenmesi bir oldu:

                    “- Mercan! Gözüm yollarda kaldı. Hoş geldin.” dedi, tatlı kadın. Masasına içeceğini bıraktı.

                    Genç kadın:

                    “- Ah Sevinç teyze, seni görmek ne güzel.”

                    O kahve gözleri saatler sonunda biraz olsun ışıldamıştı.

                    Tatlı kadın:

                    “- Nasılsın? Her şey yolunda mı?”

                    Son sorusunu sorarken genç kadının karşısına oturmuş ve sesi biraz çatallaşmıştı. Genç kadın, biraz duraksadı, içeceğinden bir yudum aldı. Etrafına boş bakışlar atarak sanki ne söyleyeceğini kafasında kararlaştırmaya çalışıyor gibiydi. Yutkundu ve söze başladı:

                    “- Açıkça dile getirmek gerekirse iyi değilim teyze. Yeni bir sayfa açmakta çok zorlanıyorum. İşime geri dönmek istiyorum ama o kadar karışığım ki nereden başlayacağıma da karar veremiyorum.” dedi ve titrek bir nefes bıraktı. Tatlı kadın onu dinlerken biraz düşünceli biraz da üzgündü. Genç kadının ellerinden tutarak konuşmaya başladı:

                    “- Güzel kızım, seni böyle görmek beni çok üzüyor. İlk tanıdığımda o kahve gözlerinin içinde yaşama arzusu ve aşk vardı. Gülüşünden tanınıyordun. Bunlar geri gelmeyecek şeylermiş gibi umutsuzluğa kapılma sakın. Mercan hala çok güçlü ve hala gözleri de kalbi de çok güzel.” gülümseyerek bitirdi konuşmasını. İçeriden kendine de bir içecek almaya gitti. Genç kadının yüzünde biraz olsun tebessüm yerini almıştı. Tatlı kadının söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi. Tatlı kadın ile kısa ve hoş bir sohbet ettikten sonra vedalaşıp, otelden ayrıldı.

                    Gideceği yere doğru yürürken sokağın bitiminde meşe ağacının altında bir banka oturdu ve kadife kapaklı defterini açıp kaldığı yerden devam etmeye başladı.

                    “Çok doluyum. Hani nasıl biliyor musun, gırtlağınla göğüs kafesinin tam ortasına bir şey sıkışmış da nefes almanı engelliyor gibi. Konuşsan geçecekmiş gibi gelen ama geçmeyen bir şey bu. Bir boyna sarılıp, hiçbir şey söylemeden, tek çaresi hiçbir şey konuşmadan hüngür hüngür ağlamak bu sızının. Canım çok yanıyor. Zamanla geçer dediler, geçmedi...”

                    Son cümlelerini yazarken gözleri dolmuştu genç kadının. Yüreğinde öylesine bir acı taşımıyordu belli ki... Ağlamasına ramak kala derin bir nefes alıp verdi ve sanki eğer ağlarsa etrafına ördüğü duvarların yıkılacakmış gibiydi. Toparlanıp ayaklandı ve yavaş yavaş yürümeye devam etti.

                    Adakule’ye gelmişti. Amacına ulaşmış gibi görünüyordu. Manzarası gerçekten muazzamdı. Kuytu bir yer bulup oturdu. Etraf tam istediği gibi sessizdi. Tekrar defterini aldı eline ve yazmaya devam etti.

                    “Charles Bukowski ne güzel özetlemiş: “Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma.” ben o dalda kalamadım. Düştüm. Düştüğüm için canım yanmadı ama çok kırılmıştım. Zorlamadım bazı şeyleri demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşündüm. Kimsenin vazgeçilmez olmadığını fark ettiğim bir an var. Yanında olmak isteyene dört kolla sarılırım, gitmek isteyene sorgusuz sualsiz kapıyı gösterdiğim andan bahsediyorum. Orası öyle konfor alanına sahip ki. Biliyorsun çünkü gitmek isteyeni zorla yanında tutamazsın. Biliyorsun, isteyen kalır.”

                    Genç kadın, cümlelerini bitirdiğinde saçlarını karıştırdı ve manzaraya uzun uzun baktı. Aslında her şeyin farkındaydı. Ama zamanında o kadar çok konuşmuştu ki şimdi sıra susmaya gelmişti. Ondan dolayı bu sessizlik, içine kapanmışlık... Genç kadını, kafasının içindeki düşüncelerin dışarı çıkma arzusu kapladığında bunu yazıya dökerek rahatlamasını sağlıyordu. Tekrar defterini açtı.

                    “Kendime sık sık sorduğum bir sorudur: Ben ona onun bana davrandığı gibi davransaydım benim kaldığım kadar sakin kalabilir miydi? Sevgili Mercan, hayat sana geri dönüp hatalarını düzeltme şansı vermez ama bunları tekrarlamaman için birçok fırsat sunar. Ayrıca bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek gerekir.”

                    Defterini kapatıp çantasına attı. Yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Arkasına yaslandı, gözlerini kapattı. Bir süre kaldı öylece. Telefonunun çalması ile kendine geldi. Arayan kişiye baktı bir süre açıp açmamak arasında kalmış gibiydi. Tam kapanmak üzereyken aramayı açtı. Kısa bir telefon konuşması yaptıktan sonra saate baktı ve hızlıca toparlanıp dönüş yoluna geçti. Gelen ilk vapura bindi ve aynı yerine oturdu. Defterini tekrar açtı;

                    “Sevgili kendim, umudunu asla yitirme. Çünkü yaşam, belirsiz renklerden ibarettir. kim bilir hayatı yaşanabilir kılan da budur. Belki ansızın bir telefon gelir ve yeni bir sayfa açarsın. Sonra düşünürsün ve dersin ki, “hayat bu kadar anlık iken üzülmeye değer mi?””

                    Genç kadının yüz ifadesinde genişçe bir tebessüm belirdi. Bir dahaki Büyükada’ya gelişinde büyük farklar olacağına inanıyordu.

                    MertaşkınM Çevrimdışı
                    MertaşkınM Çevrimdışı
                    Mertaşkın
                    tarihinde yazdı Son düzenleyen:
                    #21

                    @bagimsizkoala

                    Elinize sağlık. Sizin kadar güzel, içten, sürükleyici..

                    Yazmak çok güzel bir duygu.
                    Okumak daha başka bir duygu..

                    Başarılarınızın devamını dilerim. Kitap yapalım size.

                    Korku sevginin yokluğudur..

                    bagimsizkoalaB 1 Cevap Son cevap
                    1
                    • smileS smile

                      @bagimsizkoala kaleminize yüreğinize sağlık çok tatlıış olmuş..

                      bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                      bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                      bagimsizkoala
                      tarihinde yazdı Son düzenleyen:
                      #22

                      @smile Ay çok teşekkür ederim...

                      1 Cevap Son cevap
                      1
                      • MertaşkınM Mertaşkın

                        @bagimsizkoala

                        Elinize sağlık. Sizin kadar güzel, içten, sürükleyici..

                        Yazmak çok güzel bir duygu.
                        Okumak daha başka bir duygu..

                        Başarılarınızın devamını dilerim. Kitap yapalım size.

                        bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                        bagimsizkoalaB Çevrimdışı
                        bagimsizkoala
                        tarihinde yazdı Son düzenleyen:
                        #23

                        @Mertaşkın Nazik iltifatlarınız için teşekkür ederim Mert Bey. Beni aşırı mutlu ettiniz.

                        1 Cevap Son cevap
                        1

                        Cevap
                        • Yeni başlık oluşturarak cevapla
                        Cevaplamak için giriş yapın
                        • En eskiden en yeniye
                        • En yeniden en eskiye
                        • En çok oylanan


                        © 2021- efelsefe.com
                        İzinler Kurallar
                        • Giriş

                        • Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

                        • Aramak için giriş yapın veya kaydolun
                        • İlk ileti
                          Son ileti
                        0
                        • Anasayfa
                        • Güncel
                        • Popüler
                        • Dünya
                        • Kategoriler
                          • All Categories
                          • Individual Categories
                        • Gruplar
                        • Kullanıcılar