Kendimce
-
nefreti sevgi doğurur, tersi söz konusu değildir...
-
Dostluk anlamak, önemsemek ve beklemeyi gerektirir; bu üç olgunun aynı düzlemde olmadığı yerde dostluk sadece bir söylemden ibarettir...
-
@nejdet-evren, içinde söyledi: KENDİMCE
Tutkularına egemen olamayan kişi, onun kurbanı olur!
Tüm maddeler çok güzel lakin bu madde kişisel anayasamızın birinci maddesi olmalıdır bence.
-
@Struma, içinde söyledi: KENDİMCE
@nejdet-evren, içinde söyledi: KENDİMCE
Tutkularına egemen olamayan kişi, onun kurbanı olur!
Tüm maddeler çok güzel lakin bu madde kişisel anayasamızın birinci maddesi olmalıdır bence.
Yoksa haz kuklası olur gideriz. Zaten hazzı değerli kılan da dozunda yaşamak değil midir ?
-
Aşk fırtınalar ortasındaki korunaksız bir limandır; gel-gitler ile sürekli sallanır durur, er ya da geç fırtınalara dayanamayıp yıkılır; ki, bu nedenle tüm aşklar geriye fırtına denizi bırakır; yaşamaya değer mi, hiç kuşkusuz lakin samandan alevdir, oysa ki gerçek aşk ulaşılamayan, ütopik olandır ve her daim ayakta kalır ancak yaşanmaz; öyle ise, bir gerçek var ya hüsran ya da düş sokağı…Seçebilirsen!...
-
Emekle kazıp harmanladığın toprak bir tohumda filizlendiğinde yüreğin göğsünden fırlayacak gibi olur; peşi sıra yeri-göğü kucaklaştıran sicim gibi yağan yağmur dökülür üstüne; sonrasında gün açar yüzünü, sıcak ve aydınlıktır, yeşeren filiz döner yüzüne güne; gül-gülistan büyümektedir lakin çıyan pusuda bekler, soğuk ve kimliksizdir, sabrına diyecek yok ve gün gelir akıtır tüm zehrini toprağa; gün artık geceye dönmüştür, zemheri bastırır, aç çakalların ulumaları sarsar geceyi, kara-deliğin çeperinden usulca sızar zaman ve çıkılmaz içinden; zaman ve mekan yok olmuştur.
-
@nejdet-evren çiyanları suçlamayalım, zararlı böcekleri avladığı için yararlı böcek kategorisinde değerlendiriliyor.
-
@DemoKratos, söz konusu olan insandır lakin çiyana haksızlık etmeyelim, zira insan dışında hiçbir canlı zararlı değildir.
-
Kıyas realiteden uzak bir yöntemdir, zira hiç bir şey yek diğerine ne benzer ne de örtüşür....
.../.
Görmek için klavuz gerekmez; herşey orta yerde..
../..
Nazım demişti ki #yaşamak tek ve hür/ve bir orman gibi kardeşcesine# ...ne özgürlüğü ne de kardeşliği bilemeyecek bir topluma seslenmiş olması, onun dehasını gösterir...
../.
Arif'in dediği gibi #hasretinden prangalar ...# eskittiğimiz şey nerede?
.../.
Tüm haksızlıkları unutan, güncel yaşam kavgasına sığınan, öteki deyip kaçan, ne sen ne ben ne de o, vicdandan söz edecek olursak herşeyden sorumluyuz demektir....
./.
Yolayrımı.... -
@nejdet-evren, içinde söyledi: KENDİMCE
bir orman gibi kardeşcesine
Orman deyince koruluktan bahsedildiğini zanneden insanlar oluyor. Hepsi aynı anda sıralı dikilmiş hepsi aynı boyda ağaçlardan oluşan bir alana orman denmiyor, koruluk deniyor.
Kavramların ne oldukları bilinmeden, karıştırılarak kullanılıyor. O dediği korulukta olur, ormanda öyle bir şey yoktur. Ormanda orman yasaları geçer. Güçlü olan zayıfı yer.
-
@DemoKratos , Ormanda yasa olmaz; orman kanunları bir deyim olup insanların güç dengesizliklerindeki vicdansızlıkları anlatılmak istenmiştir. Canlı türlerinin güdüsel olarak varlık mücadeleleri güçlünün zayıfı yemesi olarak da değerlendirilemez; seçme yetisini hazi olan için bu deyim kullanılabilir ancak; ormanın çeşitliliği ve zenginliği ile sömürgeci bir kavgayı değil paylaşımıcı bir birlikteliği ortaya koyar...Ayrıca şiirdeki mübalağa ve benzetmeler bu şekilde mi okunmalı?
-
@nejdet-evren Orman yasası terimi bir deyim değil, gerçektir. Ormanda eşitlik filan yoktur.
-
@DemoKratos
Ormanın yasası olmaz, sosyal dokusu olmadığından eşitlik anlamsız bir kavram olarak kalır. Her ne kadar sosyal bir takım canlı türlerine ev sahipliği yapsa da onların henüz evrimsel süreçlerinde eşitliği kavramsallaştırımadıkları, statülerine göre çoğunlukla iç güdülerine göre yaşadıkları dikkate alındığında eşitlik kavramının onlar açısından da bir önemi olmadığı açıktır. -
Yasaların olmadığı hiç bir yer yoktur. Doğa yasaları vardır. Yasa deyince ihlaline yol bulunamayan, işleyişi zorunlu olaylardan bahsediyoruz.
Hayata ütopik bakmamak, realist bakmak gereğinden bahsediyorum. Orman öyle aşıklar el ele kol kola lay lay lom sıralı düzgün dikilmiş eşit ağaçlar olan bir koruluk değil. Ne amaçla neden bahsettiğimizin çok iyi bilincinde olmamız gerekir. Yoksa ütopik hülyalara dalarız.
Ormanın kent koruluğu olduğunu sanan insanlar olursak gerçeklerden koparız. Lysenko da Mendel genetiğini reddedip kendi hayali ütopyalarına dalmış ve üstelik Stalin'i de hayallerine ikna etmişti. İş genetiği araştıran bilimcileri Sibirya'ya sürgün etmeye kadar vardı.
-
Hiçbir yasa ihlal edilemez değildir; yasalar normatif düzenlemelerdir ve lakin kütle çekim yasası gibi fizik yasaları dile o şekilde geldiğinden yasa olarak adlandırılmışlardır; aslında onlar bir yasa değildir.
../.
Ütopyalar gökten zembille düşmiyorlar, ne tümden ütopyalara evet ne de tümden ret demek doğru olmaz; tüm ütopyalar maddi gerçeklikten demlenirler ve fakat bir çoğu gerçekleşemez. Zizek!in "imkansızı istemek" olarak kastettiği şey birazda buna dairdir. Ütopyaların etkisi yewrine göre realite kadar güçlü olabilir.../.
Temellerini Fransız İhtilali'nden alan üçlemelerden biri olan "kardeşlik" şeklindeki ütopya, Nazım'ın şiir sanatında kullandığı ormanda resmedilmiş ve fakat hala realitede karşılık bulmamıştır; buna rağmen söylemdeki etki hala canlılığını ilk gün gibi korumtadır; zaten sanatın hedefi de bu değil midir? -
Yasanın ihlaline yol yok derken yasal yol yok demek istedim elbette. Yani yasa yaptırımlarla eski deyimle "mücehhez"dir. Tabii tankın zırhı bile delinebiliyor o ayrı.
Doğa yasalarına gelince kesinlikleri nedeniyle yasa diyoruz. Yani hukuk yasaları ile doğa yasaları arasında bir paralellik yok.
Ütopyalar ateşleyici olmaz mı, elbette. Ona hiç bir itirazım olması söz konusu değil. Ama gerçeklerin ütopyalardaki gibi en azından şimdilik olmadığını bilmekte yarar var. Gelecekte ne olur kestiremeyebiliriz o da ayrı bir konu.
Sanatın ideolojiye hizmet etmesi konusunda ne diyeyim pek de bir şey demek istemem, çünkü bilim bile yeri gelir ideolojiye hizmet edebiliyor.
-
Bir zamanlar sanat sanat için mi, toplum için mi şeklinde tartışmalar oluyordu; lise düzeyinde vs. Edward W. Said Kültür ve Emperyalizm adlı inceleme kitabında enine boyuna sanatın, edebiyatın özellikle emperyalist yayılmacılık ile ne denli bağlantılı olduğunu aytınılarıyla ve örnek vererek açıklamaktadır. İnsana dair her edim, yazım her neyse politiktir.
-
@nejdet-evren aynen öyle. Bu tartışmalı bir konu. Hem de yaygın, sanatın her kolunu kapsayan bir konu.
Sinemada sürekli dünyanın kurtarılması, teröristlerden, hatta uzaylılardan... Tesadüf elbette değil.
Marilyn Monroe Kore'ye boşuna gitmedi. Türk subayının koluna girip boşuna sohbet etmedi. Türk tugayı amansız ve çok çetin Kunuri kuşatmasından çıkınca Kore savaşının gidişatı değişti çünkü.
Tuğgeneral Yazıcı'ya takılan Amerikan madalyası ile Monroe'nun Üsteğmen Özata'nın koluna girip sohbet etmesi aynı şey. Sanatçılar politikanın içindedirler.
-
İnsan ayakları üzerinde durmaya başladığı günden buyana varlığını sorgulamıştır; kim olduğunu, ne olduğunu ve de ne olması gerektiğini...Ereksel/amaçsal bir takım sebepler bulmuş ve bunların gölgesinde yaşamaya katlanmıştır; hem kanmış hem de kandırmıştır....İnsan sonludur ve yeni bir yaşam formu olmayacak, buna rağmen gün gün değildir ve günü gün etmek değildir, yaşamın özünde yekdiğeri için varolmak olduğuna dair bilinç onun ancak yekdiğeri ile varolabileceğine dair bir kavrayıştır; o ve öteki olmadan ben hiçbirşeydir....
-
Ama şimdi çok da etkili. Bir film vardı, yani ama sırf propaganda, öldürüyoruz ama içimiz çok acıyor gözyaşlarına boğuluyoruz tarzı bir şey. Adını unuttum çok da iyi biliyordum halbuki. Gökteki göz gibi bir şeydi. Konu anlaşılacağı gibi akıllı füze sistemleri.
Propaganda filmi olduğunu bildiğim halde filmi mükemmel buldum. Yapımcılar İngilizler. ABD de değil. Bir terörist üssünün füze ile vurulması.
O kadar gerçekçi çekilmiş ki belgesel izler gibi. Yani mükemmel, başka bir şey diyemiyorum. Filmin sonunda terörist üssü havaya karışıyor ve izi bile kalmıyor içindeki teröristlerle birlikte ve operasyon sorumluları gözyaşı döküyorlar üzülüyorlar.
Burası yalan tabii. Gözyaşı filan dökmezler. Abartmışlar, üzülme yapmak zorundaydık filan diye birbirlerini teselli ediyorlar. Ama etkili mi, müthiş etkili. Propaganda olduğunu bildiğin halde!
Fakat akıllı silahların geldiği nokta gerçekten şaşırtıcı. Geçenlerde Mossad İran'da nükleer programın baş yürütücüsünü akıllı silahla öldürdü. Nasıl yaptı, bir pikabın arkasına makineli tüfek yerleştirdi. Bu pikap adama nasıl yaklaştı bilmiyorum. Otonom sürüş olabilir mi, o kadarını İran'da yapamazlar. Geçeceği yere park etmiş olsalar İranlılar bu kadar salak mı!?
Fakat sonuçta pikaptaki kamera ile gözlemleyen bilgisayara yüklü yapay zeka hedefi tanıdı ve ateş açtı. Tüm kurşunlar hedefini buldu, adam oracıkta ölürken yanında oturan eşine tek kurşun bile gelmedi.
Akıllı silahlarda gelinen nokta şaşırtıcı. Daha da gelişecek. Geleceğin savaşları, bu.