hz İsanın yanılgısı
-
İsa çarmıha gerildiğinde son sözü bu olmuş "Tanrım onları affet, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar".
Onlar dedikleri Romalılar.
Oysa romalılar ne yaptıklarını bal gibi de biliyorlardı.
Hristiyan inancına göre İsa mazlum halkları uyarıyordu. Tarih ve tarih öncesi her kim halkı uyarırsa öldürülüyordu. Üstelik günümüzde bile halen öyle.
Halkın uyanması demek, birliktelik ve güç demektir.
Aynı zamanda mazlum halklar üzerinde hakim olanların sonu demektir.
Hal böyleyken Roma imparatorluğunun ne yaptığını bilmemesi mümkün değil.
Neticede hz İsayı öldürmeleri, kendi hakimiyetlerinin tehlikede olduğunun bilinciyle yaptıkları bir olaydı.
Dolayısıyla hz İsa son sözünde tamamen yanılmıştır. Asıl gerçeği bilmeyen bizzat kendisi olmuştur.
Bu konuda hristiyanlar ne düşünüyor bilemem ama ben inançlı olsam sırf bu yanılgıya dayanarak ona olan inancımı yitirirdim.
Gerçi pot kırmayan peygamber henüz icat edilmedi ve icat edilemez. Çünkü hepsi masaldan ibaret. -
@bilgisezgi İsa'nın yanıldığını düşünmüyorum, zira baba-oğul-ruh üçlemesi çar-mıh/çarmıh ile tamamlanmış ve İsa bir Mesih olarak geri dönme şansını yakalamıştır; Romalılar bunu bilselerdi çar-mıha germezlerdi; demek ki, bilmiyorlarmış....
-
İsa'nin kendisi ne yaptigini biliyormuymus carmihtayken bile baskalarini dusunuyorsa kendinden gecmis demektir
-
@nejdet-evren, içinde söyledi: hz İsanın yanılgısı
baba-oğul-ruh üçlemesi çar-mıh/çarmıh ile tamamlanmış ve İsa bir Mesih olarak geri dönme şansını yakalamıştır
Bu daha da vahim.
Madem kendisine bir yaşam hakkı daha vermişler, o halde "Tanrım onları affet" diyeceğine "Tanrım onları cennete gönder" demesi gerekirdi.
Öyle ya, romalılar bu üçleme sayesinde ona iylik etmişler ama o onları affet diyerek sanki suç işlemişler gibi algılamış.
Yani İsa kendisine yapılan iyiliği de algılayamamış.
Dolayısıyla bu üçleme ve İsanın son sözü tamamen çelişkili ve uyumsuz. -
Bir kere başta İsa diye biri yok, yaşamadı. Bu peygamber denen adamların hiç bir teki bile yaşamadı. Tamamı uydurmadır. Bunun bilincine varmadan tarih bilinci olmaz. Bu çok önemlidir. Tarihi doğru anlamak, doğru okumak için ilk yapmanız gereken şey peygamber diye bir şeyin olmadığıdır.
Peygamber olduğu iddia edilen adam vardır diye de bir şey yok. Gerçeği olmayan bir şeyin sahtesi de olmaz. Peygamber diye bir şey yoktur ve olmamıştır. Sahtesi gerçeği hiç bir biçimi yoktur.
Ancak günümüz demokrasisi, o da bir parça, peygamber olduğunu iddia eden bir adama izin verir. Tarihte hiç bir dönemde, hiç bir yönetim, hiç bir zaman izin vermedi. Yok öyle bir şey. Bütün peygamber iddiaları, yaşayan bir kişi üzerinden değil, geçmişte yaşadı iddiasıyla ortaya atılmıştır.
İnsanlık din sultasından aydınlanma çağına kadar hiç çıkamamıştır, bunun istisnası yok. Belki antik Yunan, orada fikir ve inanç özgürlüğü yeterince vardı. Ama orada da ben peygamberim diyecek kimse yoktu, orada bilgelik geçerdi önemli kişi olmak için.
O bakımdan tüm, ama bütün hepsi, peygamber iddiaları uydurmadır. Bir teki bile yaşamamıştır. Ama hikayenin kurgusu elbette eleştirilebilir ve doğru. Roma ne yaptığını elbette çok iyi biliyordu. Bir adamı çarmıha gererken ne yaptıklarını bilmemeleri söz konusu değil. Ne yaptığını bilmeyen, tanrının oğlu olduğu gibi şizofrenik bir hezeyanı sayıklayan akıl hastasıdır elbette.
Tanrının oğlu iddiası derken spesifik bir söz ettiğim sanılmasın. Tanrının elçisi olduğunu iddia etmek de şizofrenik bir hezeyandır o ayrı. Tüm peygamber hikayeleri şizofrenik sayıklamalardır.
-
İsa konusu mitolojiye 3.üncü yüzyılda giriyor aslında ve gerçekte öyle birşey de olmadı. Bizans kıralı ismini hatırlayamadım , dinin toplum üzerindeki etkisini farkedince bunu sapına kadar kullanıyor. Bizimki gibi..
Muhammed Musa Süleyman falan filan hiçbiri olmadı, ne Herkül ne Belkıs nede bilmem ne hiçbiri yok. Belki yaşamış olabilirler ama arkalarından anlatılanların hepsi uydurma.
-
Tarihsel olguları keyfimize göre biçimlendirip yorumlayabiliriz; buna enge olabilecek hiçbir şey yoktur; lakin, böylesi bir yaklaşım sadece yanılgılarımıza neden olurlar. Peygamberlerin hiç birinin yaşamadığı, bir rivayetten ibaret oldukları düşüncesi de tamamen tarihin yanlış yorumundan ibarettir. Enkidu mitokojik yarı-tanrı insandır; fiktif olduğu onu yaratanlarca da bilinmektedir. Dogmatizme karşı olmak onun gerçek yönlerinin inkarı ile onu yoklaştıramaz; tam tersine daha da güç kazanmasına neden olur; geçmişi doğru okumak gerekir.
-
Eski Kullanıcınejdet evren başlığına tarihinde cevap verdi Son düzenleyen: Eski Kullanıcı
@nejdet-evren, içinde söyledi: hz İsanın yanılgısı
Tarihsel olguları keyfimize göre biçimlendirip yorumlayabiliriz; buna enge olabilecek hiçbir şey yoktur; lakin, böylesi bir yaklaşım sadece yanılgılarımıza neden olurlar. Peygamberlerin hiç birinin yaşamadığı, bir rivayetten ibaret oldukları düşüncesi de tamamen tarihin yanlış yorumundan ibarettir. Enkidu mitokojik yarı-tanrı insandır; fiktif olduğu onu yaratanlarca da bilinmektedir. Dogmatizme karşı olmak onun gerçek yönlerinin inkarı ile onu yoklaştıramaz; tam tersine daha da güç kazanmasına neden olur; geçmişi doğru okumak gerekir.
Tarih yalandır zaten. Yazanlar kendileri olduğu müddetçe halka anlatacakları da kendi istedikleri şekilde anlatılmaktadır.
Tarih dediğimiz olay beş on sülalenin yaptıklarından ibaret. Halkın tarihini ve gerçekleri yansıtmaz. Bu yüzden inanmak çok güç.
Örneğin haçlı ordusu yada Osmanlı halka vatan millet masalları okumuştur. Ao
Ama gerçekte sarayın kasasını doldurmak için gidilmiştir.
-
@kâfir-imam , yazan kişiye göre olaylar farklılaşabilir; lakin yaşayanlar canlı tanıklıklarını her zaman aktarmışlardır; mesela "Paris Komünü" hiç yaşanmadı dieybilir miyiz?!
-
Eski Kullanıcınejdet evren başlığına tarihinde cevap verdi Son düzenleyen: Eski Kullanıcı
@nejdet-evren şartlar farklıdır. 2000 yıl önceki dönemle 250 yıl önceki dönem kayıtları birebir aynı değil.
Buna rağmen Michelangelo , Picasso veya Victor Hugo gibi insanlara bile olağan üstü yakıştırmalar yapılmış. Bu tür kahramanların uydurulmasının sebebi devrimlerin ardından yeni bir toplum yaratılmak istenmesidir. Dinler de birer devrimdir aslında . Yaşadıkları toplum düzenini yıkmak için ortaya çıkmıştır.
Aradan yıllar geçtikçe çok değişime uğramış ve başka devrimlere alet olmuştur. Emin olun 1000 yıl sonra Paris komünü de aynı sona uğrayacaktır.Gerçekte bu tür İsa Musa komünizm olayları halkın umurunda bile değildir. Halkı ilgilendiren tek şey geçimini sağlayabilmektir. Bu yüzden tarihi olayları kayıt altına almazlar. Devletler ise bu olayları yalan yanlış kendi isteklerine göre kayda geçirip gelecek nesillere aktararak egemenlik sağlamaya çalışırlar.
-
Örnek verecek olursak Muhammed diye bir Kuran yazarı yoktur, yaşamamıştır. Yani İslam dinini kabul etmemenin nedeni bu kitabı Allah adında bir tanrının yazdığını değil Muhammed'in kendisinin yazdığını söylemek değildir. Kuran bir kişi tarafından yazılmamış anonim bir derlemedir.
Derleten Emevi melikleri, derledikleri apokrif yazmalar. Bu tarihsel olarak apaçık bir durum. Buna rağmen neden Muhammed adında bir adamın ortaya vahiy aldığını söyleyerek çıktığı iddiası kabul görüyor?
Bunun tek nedeni, yalan söylemekte ısrar ettikçe doğru olarak algılanmaya başlayacağı fikridir. Ki bu fikir de doğrudur. Yeterince ısrarcı olursan yalanı doğru diye insanlara yutturmak kolaydır.
Geriye tek bir tereddüt kalır: Tamam Emeviler bir peygamber hikayesi ve buna indiğini iddia ettikleri bir kitap yarattılar, tabii bu indirme işini yapan da bir tanrı fakat... Acaba bunu yaratırken geçmişte Mekke'de yaşamış ve putlara itiraz etmiş bir adamı esas almış olabilirler mi?
Bunu bilemeyiz. Bilmemize de gerek yok. Örneğin Nasreddin hocanın yaşamış olduğu, esprili vaaz veren hocaların olması, neden bunlardan birinin de adı Nasreddin olmasın şeklinde bir öne sürümle kanıtlanamaz. Bu sadece bir olasılıktır.
-
Önce geçmişe gidelim ve daha sonra günümüze dönerek resmi tarih paradigmasının yazılı kaynakların okunmasına bağlı olarak çürütülebilir olduğunu örnekleriyle görelim.
İ.Ö. 4-2 bin yıllarında Mezopotamya’da önemli uygarlık merkezleri kurmuş olan Sümerler geriye yazılı kaynak bırakmışlardır. Mitolojik ilk efsaneler “Gılgameş, Tufan ve Yaradılış” efsaneleri, Babil'de Hammurabi kanunları, tüm yazıtlar bu uygarlıkların sosyal-okonomik-plolitik-kültürel yapısı hakkında önemli bilgileri ulaştırmışlardır. Benzer şekilde Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm yazılı kaynaklar yine o dönemlere ait eşsiz bilginin aktarılmasını sağlamıştır. Okunmaların bir kısmı doğrudan yapılırken bir kısmı tersinden okumayı gerektirmiştir. İlkel mağaralardaki çizimler dahi doğru okunduğunda ve antropolojik, paleontolojik, atkeolojik kazılar ve araştırmalar ile desteklenip değerlendirildiğinde engin bilgi sundukları görülecektir.
Cumhuriyet tarihinin eleştirisi yine Başbakanlık arşivlerinden yararlanılarak Özgürt Üniversite’nin saygın öğretim görevlileri tarafından “Resmi Tarihin Eleştirisi” olarak 12 ciltte toplanmıştır. Aynı kaynağın okunma biçimi bir mantık süzgecinden geçirildiğinde farklı, tamamen ters sonuçlar doğurmaktadır.
Demekki tarihsel olayların tümden inkarı yerine onların doğru okunmaları daha sağlıklı bilgiler vermektedir.