Öykümsü
-
Yanıldığını düşünüyordu; hiç istemediği halde ve yine de içindeki hisler kolay kolay teslim olacak gibi durmuyordu. Yanında, yanıbaşında inandığı, güvemdiği biri olsa onunla paylaşır ve yanılgısının gerçek olup olmadığı hususunda yaklaşık bir sonuca varabilirdi. Nihayetinde insan kendi yanılgısını tek başına asla bilemez; bir ötekinin onu günyüzüne çıkarması gerekir; zira, yanılgı her daim bir öteki ile ilgilidir; en azından sosyal olgular için bu böyledir; hiçbir yerde fizik kuralları sosyal olgulara ne doğrudan ne de dolaylı olarak uygulanamazlar. Yanılmıştı çünkü o, ona öyle demişti; gerçek miydi, pusarık mıydı, anlamaya çalışıyordu. Onun her dediğinin, her yaptığının doğru olduğunu söylemek mümkün olmadığına göre yanılgının yanılgısı da mümkün görünüyordu. Daha önceden deneyimlediği benze bir süreç olsa - ki, hiçbir sürecin yek diğerine birebir benzemediğini biliyordu - anlamakta zorlanmayacak ve hemen bir yargıya varabilecekti; oysa bu ilk kez karşılaştığı bir durumdu. Yargıya varmanın karmaşık süreçleri belki de gerçek yargının imkansızlğından dolayı çetrefildir. Ne olursa olsun bir yargıya varmanın gereği iç huzuru için kaçınılmazdı. Uzunca bir süre düşündükten sonra sessiz dili konuşmaya başladı;
-neden?
-insan doğası,
-olmak zorunda mı?
-hayır,
-peki, niçin?
-herhangi bir nedene bağlı bir tercih,
-tercih olduğuna göre, bilmek ve istemek gerekir,
-kesinlikle,
-kime göre bir tercih?
-kendine göre,
-doğru mu peki?
-hem evet, hem hayır,
-antagonist bir çelişki gibi!
-pek sayılmaz,
-biraz daha açımlar mısın?
-onun doğrusu senin yanlışın olabilir, tam tersi de geçerlidir,
-bunun doğru ile ne ilgisi var?
-her tercih bir yönelimdir; bunun kendi içinde doğruluğu ile yarattığı sonuçların bir öteki üzerinde yapmış olduğu etkileri farklılaşabilir ve bu durum onun değil senin yanılgının sebebidir.Huzurluydu, yanıldığını anlamanın verdiği bir huzur vardı içinde; ne bir öfke ne bir kızgınlık ne de bir pişmanlık taşımıyordu; olan ve olması gereken arasındaki yarıktan ince bir tül gibi geçebilirdi; süzüldü...