"Bilişsel uyumsuzluk", "bilişsel kopukluk" veya "bilişsel çelişki" (İng: "cognitive dissonance"), birbiriyle çelişen iki inanç, düşünce veya davranışa sahip olmanın yarattığı zihinsel çatışma ve bu çatışmadan doğan psikolojik stres durumudur.
Bilişsel Çelişki Teorisi'ne göre insanlar, çelişkili davranış ve düşünceler arasında bir tutarlılık arama veya tutarlılık yaratma eğilimindedirler. Bu tutarlılık bulunamadığında veya yaratılamadığında psikolojik stres artar ve daha da rahatsız edici boyutlara ulaşır.
Normalde bu tür bir çelişki hâlinde rasyonel olan, söz konusu çelişki ortadan kalkana dek, çelişkili inanç, düşünce ve davranışlardan biri, ikisi veya hepsinden kurtulmaktır. Ancak çoğu durumda insanlar, çelişkili inanç ve davranışlardan vazgeçmek yerine; söz konusu çatışmayı reddetmek, çelişkiye rağmen haklı çıkmak adına yeni (ve çoğu durumda uydurma) açıklamalar getirmek veya halihazırda tutarlı olduğuna inandığı inançlarıyla çelişen yeni bilgilerden kaçınmak gibi irrasyonel davranışlar sergilerler.
Örneğin kişi, derinden bağlı olduğu bir inanca zıt olacak yeni bilgiler edindiğinde veya benlik imajını (veya kimliğini) zedeleyecek şekilde davrandığında ortaya çıkan rahatsızlığı gidermek için kendini motive hissedecektir. Bu çelişki her zaman tam olarak çözülemese de çatışmanın kaynağını görmezden gelmek ve kişinin inanç veya davranışlarını değiştirmesiyle sonuçlanabilir.
Bu konuda yapılan en büyük yanlışlardan biri "bilişsel çelişki" ile "ikiyüzlülüğün" aynı şey olarak düşünülmesidir. Bu iki kavramın birbirinden farklı olduğunu anlamak oldukça önemlidir. İkiyüzlülük, davranış ve düşüncelerin birbiri ile çelişmesine rağmen yapılan gönüllü bir davranıştır ve sonucunda kişide herhangi bir rahatsızlık oluşturmaz. Bunun aksine bilişsel çelişki, çatışmadan kaynaklanan zihinsel çatışma veya rahatsızlık hissini ifade eder. Burada anlaşılması gereken başka bir konu ise, birbirine zıt düşünce veya davranışlara sahip olduğunda ortaya çıkan çelişkinin otomatik olmadığıdır. Kişinin zihinsel bir çatışma veya rahatsızlık yaşayabilmesi için tutarsızlığın farkında olması gerekir.
Bazen içinde bulunulan koşullar, düşüncelerle uyumlu davranışlar sergilemeyi zorlaştırabilir. Bu bakımdan, bilişsel çelişkinin normal bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bilişsel çelişki her insan aynı derecede yaşanmayabilir. Bazı insanlar tutarsızlığa karşı daha yüksek toleransa sahip olduğu için, diğerlerine göre daha az bilişsel çelişki yaşayabilir. Buna ek olarak, her olay ve durum da benzer yoğunlukta çatışmalar doğurmaz. Bu çelişkinin büyüklüğü olarak bilinen uyumsuzluk derecesini ifade eder. Örneğin daha kişisel olan düşünceler ve insanların derinden bağlı olduğu inançlar daha büyük bir çelişkiye yol açabilir. Bunlara ek olarak birbiriyle çelişen düşünce veya davranışların arasındaki zıtlığın büyüklüğü de daha büyük bir çelişki ile sonuçlanacaktır.
Kaynak: Evrim Ağacı.