John Stuart Mill
-
Liberal insan ve toplum görüşünün 19. yüzyıldaki en etkin savunucusu ve sözcüsü olan, “liberalizmin azizi” John Stuart Mill de (1806-1873) bilimci, doğalcı, pozitivist bir filozof olarak Aydınlanma çizgisinde bulunur. Zira yüzyıl sosyal hayatının en temel probleminin bireylerin manevi, entelektüel ve Mill, problemin çözümünün önündeki en büyük engelin dogmatizm, irrasyonalizm ve mutlakçılık olduğu inancıyla bilime bağlanmış ve bilimsel bilginin, dolayısıyla da bireysel özgürlükle insani mutluluğun ilerlemesine pozitif katkı sağlayacak bir felsefe geliştirme gayreti içinde olmuştur. Başka bir deyişle, o da etik ve politik problemin bir “aydınlanma” problemi olduğunu düşünür. İnsanların kendilerine dair sağlam bir kavrayışa sahip olup, insanın durumuyla ilgili hatalı önyargıların kölesi olmasaydılar eğer, hakiki bir ahlaki ilerleme ve sosyal mutluluk önünde ciddi hiçbir engel kalmayacağını savunan Mill’e göre, sorun bir aydınlanma sorunu ve din, devlet benzeri kurumların insan hayatı üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirecek bir özgürlük problemi olmak durumundadır.
Bu bakımdan pozitif felsefenin İngiltere’deki en iyi ve en seçkin öğrencisi olan John Stuart Mill, Comte’un tarih felsefesini kabul ederek, sosyal değişmenin, toplumun erozyona uğramış eski hayat tarzlarını tamamen tahrip ederek çözülüşe doğru gittiği kritik dönemlerden sosyal uyumun yeni ortaya çıkan hayat tarzlarıyla yeni baştan tesis edildiği organik dönemlere doğru bir geçişten meydana geldiğini savunur. O da çağının diğer entelektüelleri gibi, yaşadığı çağda toplumun kritik bir dönemin sonuna geldiği kanaatindedir. Yine diğer filozoflar ve özellikle de Comte gibi, şimdi esas problemin Batı toplumuna veya daha özgül olarak kendisinin içinde yaşadığı topluma, kritik dönemden çıkıp yeni bir organik döneme doğru ilerlemesi yönünde yardım etmek gerektiğini düşünür. Bu yapılmadığı takdirde, toplumun çözülme eğilimi kontrol altına alınamayacak kadar güç kazanıp, bütünüyle yıkıcı bir hal alacaktır.