İçeriğe atla

Genel Alanlar

390 Konu 3.2k İleti

Alt kategoriler


  • 30 365
    30 Konu
    365 İleti
    H
    KIZIM İÇİN BİR DUA Başlığı W.B.Yeats'dan ödünç alınmış olan bu son bölümde tek bir öğe var: kızıma o on yaşındayken yazdığım açık bir mektup. Çocukluğunun büyük bölümünde onu üzücü bir şekilde sadece kısa zaman dilimleri boyunca görebildim ve hayatın önemli konuları hakkında konuşmak kolay değildi. Her zaman, dünyadaki kötülüğün çoğunun en temelinde yattığını düşündüğüm, çocukların beyinlerinin yıkanmasına dair en küçük bir imadan kaçınmaya titizlikle dikkat ettim. Ona daha az yakın olan başkaları böyle bir titizlik göstermediler, bu da beni, tüm çocukların olduğu gibi onun da kendi karar larını verebilecek yaşa geldiğinde kararını özgürce verebilmesini gerçekten çok istediğim için üzdü. Ona ne düşünmesi gerektiğini söylemeden, kendi başına düşünmesini için onu teşvik ederdi m. Onyaşına geldiğinde ona uzun bir mektup yazmayı düşündüm. Fakat bunu damdan düşer gibi göndermek bana garip bir şekilde resmi ve korkutucu göründü. Sonrasında tesadüfen bir fırsat doğdu. Edebiyat temsilcim John Brockman karısı ve partneri Katinka Matson ile birlikte oğulları Max'a önemli bir anı olması açısından makalelerden bir kitap derleme fikrini düşündüler. Müşterilerini ve arkadaşlarını, genç bir adam için tavsiye veya ilham olacak makaleler yazmaya katılmaları için davet ettiler. Bu davet daha önce kızıma vermek için utandığım tavsiyeyi bir açık mektup olarak yazmak için beni kamçıladı. Şeyler Na sı/dır isimli kitabın amacı derleme sırasında değişti. Max'a adanmış olarak kaldı fa kat alt başlığı Zihin İçin Bir Bilim Araç Kutusu oldu ve sonraki katılımcılar, genç bir insan için yazmaları gerektiği şeklinde kısıtlanmadı. Sekiz yıl sonra, bu derlemenin hazırlanması sırasında Juliet'in yasal olarak yetişkin olma çağı geldi ve bu kitap ona on sekizinci yaş günü hediyesi olarak, bir babanın sevgisiyle adandı. İnanmak İçin İyi ve Kötü Nedenler Sevgili Juliet Artık on yaşına geldiğin için sana benim için önemli olan bazı şeyleri yazmak istiyorum. Bildiğimiz şeyleri nasıl bildiğimizi daha önce hiç merak ettin mi? Örneğin gökyüzündeki minik iğne uçları gibi görünen yıldızların aslında Güneş gibi muazzam ateş topları olduğunu ve çok uzaklarda olduğunu nasıl biliyoruz? Ve biz Dünyanın, bu yıldızların bir tanesinin, yani Güneşin etrafında dolanan daha küçük bir top olduğunu nasıl biliyoruz? Bu soruların cevabı 'kanıt'tır. Bazen bir şeyin gerçek olduğuna kanıt, o şeyi gerçekten görmek (veya duymak, hissetmek, koklamak. .. ) anlamına gelir. Dünyanın yuvarlak olduğunu kendi gözleri ile görmek için astronotlar dünyadan yeteri derecede uzağa seyahat etmişlerdir. Bazen gözlerimizin yardıma ihtiyacı olur. 'Öğlen yıldızı' gökyüzünde parlak bir ışıltı gibi görünür fa kat bir teleskopla bunun çok güzel bir top olduğunu, bizim Venüs adını verdiğimiz gezegen olduğunu görebilirsin. Doğrudan görerek (veya duyarak veya hissederek. .. ) öğrendiğin şeylere gözlem adı verilir. Sıklıkla kanıt tek başına gözlemden oluşmaz fakat gözlem her zaman kanıtın arkasında yatar. Eğer bir cinayet işlenmişse çoğu durumda hiç kimse (katil ve öldürdüğü kişi hariç!) gerçekten bunu gözlemlememiştir. Fakat dedektifler, belirli bir şüpheliyi işaret edebilecek olan birçok diğer gözleınİ bir araya getirebilirler. Eğer bir kimsenin parmak izi hançer üzerinde bulunanlada eşleşirse bu onun hançere dokunduğunun kanıtıdır. O kişinin cinayeti işlediği ni kanıtlamaz fakat diğer birçok kanıtla birleşince yardımcı olabilir. Bazen bir dedektif birçok gözleınİ bir bütün olarak düşün ür ve aniden, eğer cinayeti falanca işlemişse her şeyin yerine oturduğunu ve anlam kazandığını fark eder. Bilim insanları (dünya ve evren hakkında neyin gerçek olduğunu bulmakta uzman kişiler) sıklıkla dedektifler gibi çalışırlar. Neyin doğru olabileceği ile ilgili bir tahmin (hipotez adı verilen) yaparlar. Ve sonra kendilerine şöyle derler: eğer bu gerçekten doğru olsaydı şunu ve bunu görmemiz gerekirdi. Buna tahmin denir. Örneğin eğer dünya gerçekten yuvarlaksa, aynı yönde durmadan ilerleyen bir seyyahın en sonunda kendisini ilk başladığı noktada bulması gerektiğini tahmin edebiliriz. Bir doktor sana kızamık hastalığına yakalandığını söylediğinde sana bir bakış atıp kızamığı görmez. İlk bakışı ona senin kızamık olmuş olabileceğin/e ilgili bir hipotez verir. Sonrasında kendisine şöyle söyler: eğer o gerçekten kızamık olmuşsa görmemiz gereken şeyler ... Sonra yaptığı tahminleri gözden geçirir ve kendi gözleriyle (noktaların var mı?), elleriyle (alnın sıcak mı?), ve kulaklarıyla (nefes alırken göğsü hırıltılı biçimde ses çıkarıyor musun?) onları sınar. Sadece bu sınamaların ardından kararını verir ve 'Çocukta kızamık olduğunu teşhis ettim' der. Bazen doktorların gözlem yapmak için, gözlerine, ellerine ve kulaklarına yardımcı olacak kan testi veya röntgen gibi diğer testleri yapması gerekir. Bilim insanlarının dünya hakkında bilgiler edinmek için kanıtları kullanma yöntemi kısa bir mektupta anlatabileceğimden daha zekice ve karmaşıktır. Ama şimdi bir şeye inanmak için iyi bir sebep olan kanıttan ilerlemek ve bir şeye inanmak için üç yanlış sebep hakkında seni uyarmak istiyorum. Bunlar 'gelenek', 'otorite' ve 'vahiy' olarak adlandırılır. İlk olarak, gelenek. Birkaç ay önce yaklaşık so çocuk ile bir tartışma programına katılmak için televizyona çıktım. Bu çocuklar davet edilmişierdi çünkü çeşitli fa rklı dinlerde yetiştirilmişlerdi. Bazıları Hıristiyan olarak bazıları da Yahudi, Müslüman, Hindu veya Si h ola rak yetiştirilmişti. Mikrofonu olan adam çocuktan çocuğa dolaştı ve neye inandıklarını sordu. Söyledikleri şey tam olarak 'gelenek' demekle kastettiğim şeyi gösterir. İnançlarının hiçbir kanı ta dayanma dığı ortaya çıktı. Sadece anne babalarının ve onların anne babalarının inançlarını sergilediler. Onlara öğretilen bu inançlar da kanıtlara dayanmıyordu. Söyledikleri 'Biz Hindular falan fılana inanırız', 'Biz Müslümanlar şuna ve buna inanırız', 'Biz Hıristiyanlar başka bir şeye inanırız' gibi şeylerdi. Hepsi fa rklı şeylere inandığı için tabi ki hepsi birden haklı olamazdı. Elinde mikrofonu tutan adam bunun oldukça normal olduğunu düşünüyor gözüküyordu ve çocukları birbirlerinin fa rklılıklarını tartıştırmaya bile çalışmadı. Fakat göstermek istediğim nokta bu değil. Ben basitçe inançlarının nereden geldiğini sormaya çalışıyorum. Gelenekten geliyor. Gelenek, inançların büyük anne ve babalardan çocuğun anne ve babasına, onlardan da çocuğa miras bırakıldığı ve zincirin böyle sürüp gittiği anlamına gelir. Veya yüzyıllar boyunca miras kalan kitaplardan. Geleneksel inançlar sıklıkla bir hiçten başlar; belki de başlangıçta bazıları bunları uydurur. Tıpkı Thor ve Zeus hakkındaki hikayeler gibi. Fakat birkaç yüzyıl boyunca aktanldıktan sonra bunların tam da çok eski olmaları gerçeği onları çok özel görünür kılar. İnsanların yüzyıllar boyunca aynı şeye inanmış olması gibi basit bir nedenle insanlar bu şeylere inanırlar. Gelenek budur. Gelenek ile ilgili sorun, ne kadar uzun süre önce uydurulduğundan bağımsız olarak, hikayenin, hala tam olarak orijinal hikaye kadar doğru veya yanlış olmasıdır. Eğer sen doğru olmayan bir hikaye uydurursan, bunun birkaç yüzyıl boyunca aktarılması onu daha fazla doğru yapmaz! İngiltere'deki çoğu insan Anglikan Kilisesinde vaftiz edilmiştir fa kat bu Hıristiyan dininin birçok mezhebinden sadece bir tanesidir. Rus Ortodoks, Roma Katalik ve Metodist kiliseleri gibi diğer mezhepler vardır. Hepsi farklı şeylere inanırlar. Ya hudi ve Müslüman dinleri de biraz daha farklıdır ve değişik çeşitte Yahudiler ve Müslümanlar vardır. Birbirinden çok az bile olsa fa rklı şeylere ina nan insanlar sıklıkla bu ayrılıklar yüzünden savaşırlar. Bu yüzden inandıkları şeye inanmak için oldukça iyi nedenleri (kanıtları) olması gerektiğini düşünebilirsin. Fakat aslında değişik inançları tamamen değişik geleneklerden kaynaklanır. Haydi, belirli bir gelenek hakkında konuşalım. Roma Katalikleri İsa'nın annesi olan Meryem'in çok özel olduğunu ve bu yüzden ölmeyip bütün vücuduyla birlikte Cennete yükseldiğine inanırlar. Diğer Hıristiyan gelenekleri Meryem'in diğer herkes gibi öldüğünü söyleyerek bu görüşe karşı çıkarlar. Bu diğer mezhepler onunla ilgili çok konuşmazlar ve Roma Kataliklerinin tersine onu 'Cennetin Kraliçesi' olarak adlandırmazlar. Meryem'in vücudunun Cennete yükselmesi eski bir gelenek değildir. İncil Meryem'in nasıl veya ne zaman öldüğü hakkında hiçbir şey söylemez; hatta zavallı kadın İncil'de neredeyse hiç anılmaz. Vücudunun cennete yükseldiği inancı İsa'nın zamanından altı yüzyıl sonrasına kadar icat edilmemiştir. İlk başta bu tıpkı Pamuk Prenses benzeri herhangi bir hikaye ile aynı şekilde uydurulmuştu. Fakat yüzyıllar boyunca bir gelenek haline geldi ve insanlar bunu ciddiye almaya başladılar çünkü basitçe öykü çok fazla nesil boyunca aktarılmıştı. Bir gelenek ne kadar eski olursa o kadar çok insan onu ciddiye aldı. Sonunda bu ancak 1950 gibi yakın bir tarihte resmi Roma Katalik inancı olarak kaydedildi. Fakat bu öykü 195o'de, ilk icat edildiği tarih olan Meryem'in ölümünün altı yüz yıl sonrasında olduğundan daha doğru değildi. Mektubumun sonunda geleneğe geri dönecek ve ona farklı bir açıdan bakacağım. Fakat bir şeye inanmak için diğer yanlış iki ne dene değinmeliyim: otorite ve vahiy. Bir şeye inanmak için bir neden olarak otorite, önemli bir insan tarafından sana inanman söylendiği için bir şeye inanman anlamına gelir. Roma Katalik Kilisesi'nde Papa en önemli kişidir ve insanlar onun haklı olması gerektiğini, sadece o Papa olduğu için düşünür. Müslüman dininin bir mezhebinde önemli insanlar Ayetullahlar denilen sakallı yaşlı adamlardır. Epey genç Müslüman, sırf uzak bir ülkedeki Ayetullahlar söyledi diye cinayet işlemeye hazırdır. 1 Roma Katoliklerine sonunda Meryem'in vücudunun Cennete yollandığına inanmalarının zorunlu olduğu ancak 195o'de söylenmişti derken kastettiğim şey, 195o'de Papa'nın insanlara buna inanmaları gerektiğini söylemesiydi. Bu kadar. Papa doğru olduğunu söylüyordu, o halde doğru olmalıydı! Şimdi, muhtemelen Papa'nın hayatı boyunca söylediği bazı şeyler doğru ve bazıları da yanlıştı. Sırf o Pa pa olduğu için söylediği her şeye, diğer insanların söylediği birçok şeyden daha fazla inanmam gerektirecek herhangi iyi bir sebep yok. Şimdiki Papa, takipçilerine çocuk sahibi olmak için kendilerine bir sınır koymamalarını emretti. Eğer insanlar onun otoritesine, onun ı Salman Rüşdi için çıkarılan fe tva o zaman dikkat çekici bir şekilde gündemdeydi. istediği gibi köle gibi itaat etseydi sonuç aşırı nüfus yüzünden korkunç kıtlıklar, hastalıklar ve savaşlar olabilirdi. Tabii ki bilirnde bile bazen kanıtı kendimigörmemişizdir ve başka birinin sözüne güvenmek zorunda kalırız. Kendi gözlerimle ışığ!n saniyede 30o.ooo kilometre hızla ileriediğinin kanıtlarını görmedim. Bunun yerine bana ışık hızını anlatan kitaplara güvenirim. ,Bu 'otorite' gibi gözükür. Fakat aslında otoriteden çok da.ha iyidir çünkü kitapları yazan insanlar kanıtı görmüştür ve görmek isteyen herkesin kanıta istediği zaman dikkatli bir biçimde bakması tamamen serbesttir. Bu çok rahatlatıcıdır. Fakat papazlar bile Meryem'in vücudunun cennete doğru uzaklaştığı hikayelerine dair bir kanıt olduğunu iddia etmezler. Herhangi bir şeye inanmak için üçüncü bir tür kötü sebebe 'va hiy' ismi verilir. Eğer Papa'ya 195o'de, Meryem'in vücudunun cennete doğru kaybolduğunu nasıl bildiğini sormuş olsaydın muhtemelen sana bunun kendisine 'vahiy' geldiğini söyleyecekti. Kendisini odasına kapattı ve yol gösterilmesi için dua etti. Hep kendi kendine düşündü ve düşündü ve kendi içinde gittikçe daha fa zla emin oldu. Dindar insanlar kendi içlerinde bir şeyin doğru olması gerektiğini hissederlerse, bunun doğru olması için hiçbir kanıt olmasa bile, bu hislerine 'vahiy' ismini verirler. Va hiy aldıklarını iddia edenler sade ce papalar değildir. Birçok dindar insan eder. Bu, inandıkları şeylere inanmalarının temel sebeplerinden birisidir. Ama bu doğru bir se bep mi? Farzet ki sana köpeğinin öldüğünü söyledim. Çok üzülür ve muhtemelen 'Emin misin? Nereden biliyorsun? Nasıl oldu?' derdin. Şimdi şöyle bir cevap verdiğimi düşün: 'Pepe'nin öldüğünü gerçek ten bilmiyorum. Hiç kanıtım yok. Sadece içimde öldüğüne dair garip bir his var.' Seni korkuttuğum için bana çok kızardın, çünkü içsel 'hislerin' tek başına bir tazı köpeğinin öldüğüne inanmak için ye terli bir sebep olmadığını bilirdin. Kanıta ihtiyaç d uyarsın. Hepimizin zaman zaman içsel hisleri olur ve bazen bunların doğru olduğu bazen de olmadığı ortaya çıkar. Zaten değişik insanların zıt hisleri olduğuna göre kimin hissinin doğru olduğuna nasıl kararverebiliriz ki? Bir köpeğin öldüğünden emin olmanın tek yolu onun ölü oldu ğunu görmek veya kalbinin artık atmadığını duymaktır; veya onun ölü olduğuna dair gerçek bir kanıtı görmüş veya işitmiş birilerini sana söylemesidir. İnsanlar bazen içindeki derin hislere inanmalısın, aksi takdirde 'Karım beni seviyor' gibi şeylerden hiçbir zaman emin olamazsın derler. Fakat bu kötü bir argümandır. Bir insanın seni sevdiğini gös teren bir sürü kanıt olabilir. Seni seven birisiyle birlikte olduğun gün boyunca birçok küçük kanıt kırıntısı görür ve işitirsin ve hepsi bir araya gelerek anlamlı bir bütün oluşturur. Bu papazların vahiy adını verdikleri his gibi sırf içsel bir his değildir. İçsel hisleri destekleyen dışsal şeyler vardır: gözlerdeki bakışlar, sesteki sevecen tonlamalar, küçük iyilikler ve kibarlıklar. Bunların hepsi gerçek kanıtiard ır. Bazen insanlar, herhangi bir kanıta dayanmadığı halde birisinin onları sevdiğine dair kuvvetli içsel hislere sahip olurlar ve sonra büyük bir ihtimalle bu hislerin yanlış olduğu ortaya çıkar. Hiç tanışma mış olmalarına rağmen ünlü bir film yıldızının onları sevdiğine dair kuvvetli bir içsel hisse sahip olan insanlar vardır. Bu gibi insanlar ruhsal olarak problemlidir. İçsel hisler kanıtlarla desteklenmelidir. Aksi halde bunlara güvenemezsin. İçsel sezgiler bilirnde de değerlidir, fa kat sadece, daha sonra kanıtlar arayarak sınayacağın fikirler vermesi için. Bir bilim adamı doğru olduğunu 'hissettiği' bir fikir hakkında 'önseziye' sahip olabi lir. Tek başına bu bir şeye inanmak için iyi bir neden değildir. Ama bu belirli bir deneyi gerçekleştirme veya kanıt bulmak için belli bir yönteme başvurma amacıyla zaman harcamak için iyi bir neden olabilir. Bilim insanları fikir bulmak için her zaman içsel sezgilerini kullanırlar. Ama bunların kanıtla desteklenmediği sürece değerleri yoktur. Geleneğe geri dönüp ona farklı bir açıdan bakmaya söz vermiş tim. Geleneğin bizim için neden bu kadar önemli olduğunu açıklamaya çalışmak istiyorum. Her hayvan, kendi türünün yaşadığı normal yerde hayatta kalmak için (evrim adı verilen süreç tarafın dan) inşa edilmiştir. Aslanlar Afrika düzlüklerinde hayatta kalmak için inşa edilmiştir. Kerevitler tatlı suda hayatta kalmak üzere inşa edilmişken yengeçler tuzlu suda hayatta kalmak için inşa edilmiş tir. İnsanlar da hayvandır ve bizler, diğer birçok insanın doldurduğu dünyada hayatta kalmak için inşa edildik. Birçoğumuz, aslanlar ve yengeçlerin aksine, kendi yiyeceğimizi avlamayız. Bunu diğer in sanlardan satın alırız. Hatta onlar da bu yiyecekleri başkalarından almışlardır. Bir 'insan denizi' içinde 'yüzeriz.' Tıpkı bir balığın suda hayatta kalmak için solungaçlara ihtiyacı olması gibi, insanların diğer insanlarla ilgilenebilmesi için beyiniere ihtiyaçları vardır. Tıpkı denizin tuzlu suyla dolu olması gibi insan denizi de öğrenmesi zor olan şeylerle doludur. Örneğin dil gibi. Sen İngilizce konuşuyorsun ama arkadaşın Ann-Kathrin Alman ca konuşuyor. Her ikiniz de kendi özel 'insan denizinizde' 'etrafta yüzmenize' uygun dilleri konuşursunuz. Dil nesilden nesile gelenekle aktarılır. Başka bir yolu yoktur. İngiltere'de Pepe bir köpektir. Almanya'da ise ei n h und dur. Bu kelimelerin hiç biri diğerinden daha doğru veya daha hatasız değildir. Her ikisi de basitçe nesilden nesile aktarılmıştır. 'İnsan denizinde etrafta yüzme' konusunda iyi olmak için çocukların kendi ülkelerinin dilini ve kendi insanları hakkında birçok şeyi öğrenmesi gerekir; ve bu da onların muazzam miktardaki geleneksel bilgiyi kağıt havlu gibi emmek zorunda olması anlamına gelir. (Geleneksel bilginin sadece büyükanne ve büyükbabalardan anne ve babaya ve onlardan da çocuğa aktarılan şeyler olduğunu hatırla.) Çocuğun beyni geleneksel bilgileri emmelidir. Ve çocuktan. dilin kelimeleri gibi iyi ve yararlı geleneksel bilgiyi, cadılara. şeytanIara ve ölümsüz bakirelere inanmak gibi kötü ve aptalca geleneksel bilgiden ayırt etmesi beklenemez. Çocukların, geleneksel bilgiyi emmek zorunda olmaları sebebiy le, doğru veya yanlış, haklı veya haksız, büyüklerin onlara söyleyeceği her şeye muhtemelen İnanacak olmaları çok acıdır. ama başka türlüsü de mümkün değildir. Yetişkinlerin onlara söylediği birçok şey doğrudur ve kanıtiara dayanır veya en azından mantıklıdır. Fakat eğer bu söylenenlerin bir kısmı yanlış, aptalca Ye hatta ahlaksızcaysa çocukları bunlara da inanmaktan koruyacak hiçbir şey yoktur. Peki, çocuklar büyüdüklerinde ne yaparlar? Tabi ki bunu bir sonraki çocuk nesiine anlatırlar. Bu yüzden bir şeye kuvvetli bir şekilde bir defa inanıldığında (tamamen yanlış olsa ve ilk ortaya çıktığında ona inanmak için herhangi bir neden olmasa bile) o şey sonsuza kadar gidebilir. Dinlerde olmuş olan şey bu olabilir mi? Bir tanrı veya tanrılar olduğu inancı, Cennet inancı, Meryem'in hiç ölmediği inancı, isa'nın hiç insan babasının olmadığı inancı, dualara cevap verildiği inancı, şarabın kana dönüştüğü inancı; bu inançların hiçbiri düzgün bir kanıta dayanmaz. Yine de milyonlarca insan bunlara inanır. Belki de bunun sebebi, her şeye İnanacak kadar küçük yaştayken bunlara inanmalarının söylenmesidir. Milyonlarca diğer insan oldukça fa rklı şeylereinanır çünkü onlara çocukken farklı şeyler söylenmiştir. Müslüman çocuklara Hıristiyan çocuklardan farklı şeyler söylenmiştir ve her iki grup da kendilerinin haklı diğerlerinin haksız olduğuna tamamen ikna olarak büyümüştür. Hıristiyanlar içinde bile Roma Katolikleri, Anglikan Kilisesi insanlarından veya Episcopalcılardan veya Shakercılardan veya Quakerlerden veya Mormonlardan veya Holy Rollerlerden farklı şeyle re inanırlar ve bunların hepsi de kendilerinin haklı ve diğerlerinin haksız olduğuna tamamen ikna olmuştur. Senin İngilizce, Ann Kathrin'in ise Almanca konuşmasıyla tamamen aynı türden sebep ler yüzünden fa rklı şeylere inanırlar. Her iki dil de kendi ülkelerinde konuşmak için doğru dildir. Fakat değişik dinlerin kendi ülkelerinde doğru olduğu doğru olamaz çünkü değişik dinler zıt şeylerin doğru olduğunu iddia ederler. Meryem, Katalik Cumhuriyeti'nde canlı, Protestan Kuzey İrlanda'da ölü olamaz. Bütün bunlar hakkında ne yapabiliriz? Bu konuda senin bir şey yapman kolay değil çünkü sen sadece on yaşındasın. Ama şunu deneyebilirsin. Bundan sonra birisi sana önemliymiş gibi gözüken bir şey söylerse, kendi kendine şöyle düşün: 'Bu, insanların muhteme len kanıtlar sayesinde bildiği türden bir şey mi? Veya bu, insanların sadece gelenek, otorite veya vahiy yüzünden inandığı türden bir şey mi?' Ve bundan sonra birisi sana bir şeyin doğru olduğunu söyledi ğinde, neden onlara şunu sormayasın: 'Bunun için ne gibi bir kanıt var?' Ve eğer sana iyi bir cevap veremezlerse, umarım sana söylediklerinin tek kelimesine bile inanmadan önce çok dikkatli düşünürsün. Seni seven Baban Kynk: BİR ŞEYTAN'IN PAPAZI (Richard Dawkins)
  • 97 Konu
    519 İleti
    kunfeyekunkiziK
    "Bilişsel uyumsuzluk", "bilişsel kopukluk" veya "bilişsel çelişki" (İng: "cognitive dissonance"), birbiriyle çelişen iki inanç, düşünce veya davranışa sahip olmanın yarattığı zihinsel çatışma ve bu çatışmadan doğan psikolojik stres durumudur. Bilişsel Çelişki Teorisi'ne göre insanlar, çelişkili davranış ve düşünceler arasında bir tutarlılık arama veya tutarlılık yaratma eğilimindedirler. Bu tutarlılık bulunamadığında veya yaratılamadığında psikolojik stres artar ve daha da rahatsız edici boyutlara ulaşır. Normalde bu tür bir çelişki hâlinde rasyonel olan, söz konusu çelişki ortadan kalkana dek, çelişkili inanç, düşünce ve davranışlardan biri, ikisi veya hepsinden kurtulmaktır. Ancak çoğu durumda insanlar, çelişkili inanç ve davranışlardan vazgeçmek yerine; söz konusu çatışmayı reddetmek, çelişkiye rağmen haklı çıkmak adına yeni (ve çoğu durumda uydurma) açıklamalar getirmek veya halihazırda tutarlı olduğuna inandığı inançlarıyla çelişen yeni bilgilerden kaçınmak gibi irrasyonel davranışlar sergilerler. Örneğin kişi, derinden bağlı olduğu bir inanca zıt olacak yeni bilgiler edindiğinde veya benlik imajını (veya kimliğini) zedeleyecek şekilde davrandığında ortaya çıkan rahatsızlığı gidermek için kendini motive hissedecektir. Bu çelişki her zaman tam olarak çözülemese de çatışmanın kaynağını görmezden gelmek ve kişinin inanç veya davranışlarını değiştirmesiyle sonuçlanabilir. Bu konuda yapılan en büyük yanlışlardan biri "bilişsel çelişki" ile "ikiyüzlülüğün" aynı şey olarak düşünülmesidir. Bu iki kavramın birbirinden farklı olduğunu anlamak oldukça önemlidir. İkiyüzlülük, davranış ve düşüncelerin birbiri ile çelişmesine rağmen yapılan gönüllü bir davranıştır ve sonucunda kişide herhangi bir rahatsızlık oluşturmaz. Bunun aksine bilişsel çelişki, çatışmadan kaynaklanan zihinsel çatışma veya rahatsızlık hissini ifade eder. Burada anlaşılması gereken başka bir konu ise, birbirine zıt düşünce veya davranışlara sahip olduğunda ortaya çıkan çelişkinin otomatik olmadığıdır. Kişinin zihinsel bir çatışma veya rahatsızlık yaşayabilmesi için tutarsızlığın farkında olması gerekir. Bazen içinde bulunulan koşullar, düşüncelerle uyumlu davranışlar sergilemeyi zorlaştırabilir. Bu bakımdan, bilişsel çelişkinin normal bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bilişsel çelişki her insan aynı derecede yaşanmayabilir. Bazı insanlar tutarsızlığa karşı daha yüksek toleransa sahip olduğu için, diğerlerine göre daha az bilişsel çelişki yaşayabilir. Buna ek olarak, her olay ve durum da benzer yoğunlukta çatışmalar doğurmaz. Bu çelişkinin büyüklüğü olarak bilinen uyumsuzluk derecesini ifade eder. Örneğin daha kişisel olan düşünceler ve insanların derinden bağlı olduğu inançlar daha büyük bir çelişkiye yol açabilir. Bunlara ek olarak birbiriyle çelişen düşünce veya davranışların arasındaki zıtlığın büyüklüğü de daha büyük bir çelişki ile sonuçlanacaktır. Kaynak: Evrim Ağacı.
  • 99 Konu
    674 İleti
    nejdet evrenN
    Ve dün gibi umudum saklı, sıcak lakin, endişeliyim gün gibi görünür gözüme herşey tepe-takla yoksa kırılan ben miyim?
  • 128 Konu
    941 İleti
    MogolhanM
    Nötrik alan gerçektir. Nötrik alan görünmez bir duvar gibidir. Nötrik alan nötronlar tarafından üretilen jeolojik bir niceliktir. Bazı jeologlara göre karadenizin altında büyük bir boşluk vardır. Karadenizi çevreleyen nötrik alan deniz suyunun bu boşluğa doğru akmasına engel olmaktadır. Bu nötrik alanın zayıflaması karadeniz kıyısındaki şehirlerin çökmesine neden olabilir.
  • 2 Konu
    5 İleti
    kunfeyekunkiziK
    O da olur efendim.
  • I.G. Farbenindustrie

    küresel tekelcilik
    2
    1 Oy
    2 İleti
    124 Bakış
    ?
    Bu şirket işlediği insanlık suçlarından dolayı tasfiye ediliyor. Yani kapatılıyor eğer yerseniz... Araştırın bakalım günümüzde kaçtane şirket bu farbenindustrie şirketinin bölünmüş parçalarını oluşturur? Hepsi akrabalar arasında pay edilmiş. Kuzenler yeğenler arasında bölüştürülmüştür. Ama kuruluş şekli ulusaldır. Yani alman devletinin kamu şirketidir. Şimdi daha net anlaşılır umarım.
  • Radyo Televizyon mu Sosyal Medya mı?

    sosyal medya radyo televizyon probaganda araçları beyin yıkama algı oyunu
    6
    1 Oy
    6 İleti
    218 Bakış
    TENTENT
    @kâfir-imam Kısa dalgada türkçe yayın yapanları araştırayım dedim. Çıkan listede Trt Recep . erdoğan diye bir 7460 khz den yayın yapan kanal buldum. https://www.short-wave.info/index.php [image: 1674247548109-b.png] buradan arama kısmına türkçe yazınca çıkıyor. [image: 1674247494942-a.png] Evinde kısa dalgada çalışan radyo yoksa buradan dinle. http://sdr.cyhams.org:8073 frekansı 7460 khz yap. Adam uçmuş iyice. Günümüzde narsisistik kişilik bozukluğu ne gibi belirtilerle kendini belli ediyor? Kişinin kendisini herkesten üstün görmesi ve başkalarına tepeden bakması. Güçlü, başarılı ve çekici bir kişi olmayı düşlemesi, kendisini alanındaki en başarılı kişilerden biri olarak görmesi, olağanüstü güçlere sahip bir kahraman olduğunu ve dergi kapaklarını süsleyebilecek çekiciliğe sahip olduğunu düşünmesi ve bunun yalnızca kendi kafasında oluşturduğu bir sanı olduğunun ayırdına varmaması. Başarı ve yeteneklerini abartması, söz gelimi, tenis turnuvasında dokuzuncu olmasına karşın, orada olmayanlara birinci geldiğini söylemesi. Sürekli olarak başkalarından övgü ve beğenilerini belirten sözcükler beklemesi, çöpü kapıya koymak gibi, yaptığı en önemsiz işi bile başkalarının övgüyle karşılamasını istemesi. Özel biri olduğuna inanması ve öyleymiş gibi davranması, kendisinin Tanrı’nın çevresindeki kadınlara, erkeklere, iş arkadaşlarına, yani tüm dünyaya sunduğu bir armağan olduğunu düşünmesi ve bu nedenle de herkesin buna göre davranmasını beklemesi (ancak bunu kendi dışında kimse bilmez). Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamaktan yoksun olması-bir şeylerin öyle olması gerektiğini ya da yanıldıklarını söylediğinde insanların bozuk çalmalarına bir anlam verememesi. Herkesin kendi görüş ve düşüncelerine uymasını beklemesi, ona göre tek yol söz konusudur ve bu yol kendi yoludur. Bu yüzden başkalarının kendi görüşlerini onunla paylaşmalarından huzursuz olur, çünkü başkalarının düşünce ve tasarıları onunkinin yanında bir hiçtir. Başkalarından çıkar sağlaması, ana babasının arabasını, kredi kartını, eşyalarını, giysilerini onların onayı olmaksızın alması, sırada bekleyen yaşlı bir kişinin önüne geçmesi, ya da ufacık bir iyilik yaptığında çok daha büyük bir karşılık beklemesi. Daha değersiz olduğuna inandığı kişileri küçümsemesi, mesela, dondurucu soğukta sokakta kalan evsiz barksız kişinin mantosuz ve ayakkabısız olmasını şaşkınlıkla karşılaması. Başkalarını kıskanması, ödülü, övgüyü başkalarının değil, bir tek kendisinin hak ettiğine inanması. Kendisinden daha çekici, daha zeki, daha başarılı olduğunu düşündüğü kişileri kara listeye alması, onlardan nefret etmesi ve onlara sayıp sövmesi. Başkalarının kendisini kıskandığına inanması, bu kişiye göre, herkes onun gibi olmaya öykünür. Sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanması, ailesi ve arkadaşlarının kendisini anlamadıklarını düşünüp onlarla ilişkiyi kesmesi; gönül ilişkilerinde bir türlü istediğini bulamayıp, sürekli sevgili değiştirmesi. Gerçekçi olmayan hedefler belirlemesi, günün birinde büyük bir şirketin yönetim kurulu başkanı olacağı, bir sinema yıldızı ile evleneceği, ya da Bill Gates’in milyarlarına konacağı gibi gerçek dışı düşler kurması. Kolayca incinmesi ve kabuğuna çekilmesi, insanların kendisini sürekli olarak ve bile bile incittiklerini düşünüp buna bir anlam verememesi ve bu duygunun üstesinden kolay kolay gelememesi, ya da hiç gelememesi. Özsaygı duygusunun kolaylıkla zedelenmesi, onca afra tafranın ardında son derece kırılgan bir kişinin yatması. Kararlı ve duygusuz biriymiş gibi görünmeye çalışması. KAynak
  • Erşan Kunteri

    ersan kunteri ersan cem yilmaz
    8
    1 Oy
    8 İleti
    311 Bakış
    phiP
    @bilgisezgi babam ve oglum da bence guzeldi
  • Jurassic World

    sinema bilimkurgu dinozor genetik
    6
    0 Oy
    6 İleti
    367 Bakış
    D
    Örneğin Interstaller. Bu filmde boşa söylenmiş öylesine bir sözcük bile yok. Her sözcük dikkatle seçilip en anlamlı olacak tümceler oluşturularak diyaloglar replikler hazırlanmış. Boşa öylesine tek bir söz edilmiyor bu filmde. Her söz bir anlam ifade etmek için düşünülmüş. Filmi bırak replikleri alt alta yaz ve oku yani, o şekilde. Başka yerde yok böyle bir şey.
  • Göçebe Toplumların Vatan Kavramı Olur mu?

    vatanseverlik göç problemi
    17
    0 Oy
    17 İleti
    500 Bakış
    ?
    @nejdet-evren, içinde söyledi: Göçebe Toplumların Vatan Kavramı Olur mu? Kapitalis, öncesi pre-kapitalis ve daha öncesinde ise talancı/yağmacı topluluklar/yönetimler vardır ve göçebelik de bu yağmadan kaçmak şeklindeki bir aile içi üretim temelinde şekillenmişti. Dolayısı ile “vatan” kavramı zaten bir üst-yapı olarak anlam kazanır ve ideolojilerin temel taşlarından biridir. Kaçmak temelli çözüm arayışı olmaz. Zaten sorun da bu. Vatan kavramı çokça değişmiş , dönemin baskın gücüne göre her kalıba sokulmuştur. Ulus yani ırkçı yaşam kapitalizmin dayatmasıdır ama vatan böyle bir ırkçılığa bağlı değildir. Türk yurdu yada gavur vatanı dediğimiz aslında vatanı ırkçılık ile tarif etme çabasıdır.
  • Kelimeler

    kelime kültür etimoloji
    7
    1 Oy
    7 İleti
    447 Bakış
    D
    Bu tür ad kalma olaylarından o kadar çok efsane türeyebilir ki, aslında işin ne olduğunu bilmeyenler ne bilsin, bilemezsin ki aslının ne olduğunu! Çok cimriymişim, koridora dikilmişim "dışarı çıkıp para harcamak yasak" diye Mavisakal kesilmişim... O yüzden koridorun adı cimri kalmış. İyi gene pinti, nekes aksi cimri manyak kalmamış! Az da tutumluluk varsa eyvah ki eyvah masal tutar mı tutar! Belki bir gün elektronikten anlayan biri "yok yaaaa, öyle değil o iş, biz ışık kısan devreye cimri deriz yaaa" diyebilir ama ya o zamana kadar o devre o koridordan kaldırıldıysa, unutuldu, sadece adı kaldıysa! Ayıkla pirincin taşını! Sen öl, arkandan "bir cimriydi, bir cimriydi, üç kuruşun hesabını yapardı" desinler! Ne o, elektronik hobisi hevesiyle "aaa iyiymiş, bu devreyi yapayım bari" dedin, masumca bir iyi niyetle! Keşke bu devreye cimri dendiğini söylemeyip "faz kontrol devresi" deseydin! Kimse bundan bir iş çıkarmazdı! İşte teknik terimleri kullanmanın yararları!
  • Khaled Hosseini

    khaled uçurtmaavcısı
    1
    3 Oy
    1 İleti
    136 Bakış
    Kimse yanıtlamadı
  • Kavak yelleri...

    kavak yelleri salican ciğitov
    3
    2 Oy
    3 İleti
    200 Bakış
    nejdet evrenN
    KİM DEMİŞ Es kavak yeli en ince yerimden ayır bedenimi ruhumdan ki bileyim kim olduğumu... Nice zamandır savruldum salkım söğüt gibi iki büklüm; ayaklarım isyanda dermansızım, an senin... Es kavak yeli bağrıma doğru es süpür ikircikli yanımı ve al götür toprağına; sürgünüm ellerinde... Es kavak yel es doğudan, batıdan kuzeyden güneyden es asla unutma beşinci yönü kimliksiz kalmasın cesedim... Kırağı çaldığı vakit gün ağardığında güneşin anlacında parçalanan yıkık gecenin koynundaki uyuyan bir çocuk gibi al götür ve unuttur beni... Kim demiş yaşadığımı!? 14 Nisan 2022/Akarca
  • Tarkan - Geççek

    6
    1 Oy
    6 İleti
    252 Bakış
    K
    Eğri oturup doğru konuşalım... Sanatçılar ne için var? Sadece kulağa hoş gelen ve aşklı meşkli şarkılar mı söylesinler? Zannerdersem, bazıları istiyor ki, sanatçılar sadece suya sabuna dokunmayan şarkılar yazıp söylesinler, yazıp çizsinler ve filmler üretsinler. Böyle bir beklenti içinde olanlar var. Ben bu tip sanatçılara sanatçı demem, kimse kusura bakmasın. Sanatçılar elbette ülkenin sorunlara da değinmeliler, yapıcı eleştiri yapmalılar ve bunları eserlerine yansıtmalılar.
  • Kültürel Farkındalık

    kültür farkındalık
    3
    3 Oy
    3 İleti
    475 Bakış
    D
    @bagimsizkoala Konfüçyüs'e sormuşlar: -"Bir milleti nasıl yıkarsın?" -"Onların dillerini bozar, kavramları karşılayan dillerindeki sözcüklerin içini boşaltır, kavramları algılamalarını önlerim. Kavram kargaşasına sürüklenir ve dağılır giderler."
  • Yazılarınızı Bekliyoruz!

    23
    1 Oy
    23 İleti
    449 Bakış
    bagimsizkoalaB
    @Mertaşkın Nazik iltifatlarınız için teşekkür ederim Mert Bey. Beni aşırı mutlu ettiniz.
  • Tiyatroya nasıl gidilir?

    3
    2 Oy
    3 İleti
    400 Bakış
    zafiRaZ
    @Leonardo eglenmeyi biliyorsun sen
  • Yaşadığım en saçma tiyatro deneyimi

    1
    3 Oy
    1 İleti
    130 Bakış
    Kimse yanıtlamadı
  • Ankara için Kara liste

    9
    3 Oy
    9 İleti
    325 Bakış
    L
    @Mertaşkın, içinde söyledi: Ankara için Kara liste @zafiRa @Leonardo Ankaranın kızılayı var. Gençlere özel. Orada yürüyelim, parklarında oturalım, çiftli bisikletlerle yarış yapalım. Ankara dan fazla bir şey beklenmez. :)) Gezmek için 7. cadde (bahçelievler), Bilkent Üniversitesi çevresi bir de Tunalı filan güzel. Arjantin caddesi de iyidir. Kızılay'da herkesin birmediği (Nefes Bar gibi) bazı yerler vardır. onlara gidilir. Onun dışında Karanfil Sokak filan vardır. Ama genel olarak biraz varoş kalmış bir bölgedir.