İçeriğe atla
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Popüler
  • Dünya
  • Kategoriler
    • All Categories
    • Individual Categories
  • Gruplar
  • Kullanıcılar
Daralt
Marka Logo

efelsefe

  • Kurallar
    • Light
    • Cloudy
    • Dim
    • Dark
B

bilgisezgi

@bilgisezgi
Hakkında
İleti
677
Konu
132
Shares
0
Gruplar
1
Takipçiler
0
Takip Edilenler
0

İleti

Güncel En İyi Tartışmalı

  • Ağaçların dilinden anlar mısınız?
    B bilgisezgi

    Dünyada en sevdiğim varlık ağaç ve bitkilerdir, onları yaşatmazsak ne hayvan ne insan kalır.
    Ağaçların gözü, duyusu olduğunu ve sevgiden anladığını kendime kanıtladım.
    Ağaçların dilinden herkes anlamaz, çünkü onu anlamak için herhengibir girişimde bulunmamıştır.
    Ben de bunu ancak 55 yaşından sonra anlayabildim.

    Ağaç sevgiden anlar mı?

    Yıllar sonra kapalı kutudan çıktığımda evin balkonunda oturuyorum. Balkona bir-kaç metre uzaklıkta bir ağaç gördüm. Yeşile hasretliğiyle olsa gerek, ağacın zorla ulaşabildiğim bir dalını çocuk okşar gibi okşadım. Bunu bir kaç kez yaptım. Aradan on gün kadar geçtikten sonra balkona geçtiğimde gözlerime inanamadığım bir durumla karşılaştım. Diğer dallar normal dururken o okşadığım dal balkona kadar uzanmakla kalmamış, balkonun yanındaki mutfağa kadar girmiş. Sorduğumda o ağacın dalları hiç bir zaman kendi belirli mesafesinden ayrılmamış.
    Kim demiş ağacın duygusu yok diye, işte ağacın sevgiden anladığına şahit olduğum güzide bir olaydır.

    Ağaç meraklı mı?

    "Daha neler" der gibisinizdir.
    Bunu birileri söylese belki ben de inanmazdım.
    Bir gün bir araçla kırsal kesimde gidiyorum.
    Aynı tür ağaçlar olmasına rağmen düz yerdekiler kısayken tepe aralarındaki ağaçların uzun olması dikkatimi çekti.
    Bu fark kafama takıldı. Yıllarca gözlemledim. ülkenin neresine gitsem hep aynı olayla karşılaştım. Düz yerdeki ağaçlar kısa, tepe aralarındakiler uzun. Üstelik gözlemlediğim ağaçlar aynı tür olmasına rağmen böyle bir farklılık var.
    Sonra bunu bilgeç gördüğüm bir köylüye sordum.
    "Yıllardır boşuna merak etmişsin, bunu herhangibir dağlı köylüye sorsan öğrenirdin" dedi.
    Sonra "Ağaçlar o tepenin arkasında ne var diye merak ettiklerinden öyle uzarlar" dedi.
    Böylece düşündüğüm konu da doğrulanmış oldu, ağaçlar gerçekten meraklı.

    Ağaçların dili fiziğidir, fiziğindeki davranışları onun dilidir.
    Ağaçlar size de böyle bir şeyler anlattığı halde farkında olmayabilirsiniz. Onların dilini anlamaya çalışırsanız kimbilir sizlere neler söyleyecektir.

    Tartışma ağaçların dilleri

  • Yavuzhan geçti buradan
    B bilgisezgi

    Adına hara kurulan, adına anıt mezar yapılan, adına yarış koşulan ve yeni doğan çocuklara adı verilen şampiyon bir at dendiği zaman doksanlı yıllarda fırtına gibi esen Yavuzhan akla gelir.
    Yaşamı ve karakteriyle çok özel olan, özellikleriyle çok sevilen, böyle bir atın benzerini henüz tarih yazmamıştır herhalde.

    1993 yılında Yavuzhan satılığa çıkarılır. Bütün atlar satılır, ancak Yavuzhanı kimse almaz. Yavuzhanın bir ayağında süt bağı denilen bir özür vardır. Bu özür bırakın koşmayı yürümeyi dahi zorlaştıran bir özürdür.
    Yavuzhanın şanssızlığı daha doğuştan başlamış, koşmaz özrü yemiştir.
    Lakin henüz atçılığa yeni başlamış olan Yavuz Gülerce'nin yardımcısı diğer atların yanında bir maskot olsun amacıyla alalım demiş, nasıl olsa fiyatı da sudan ucuz olduğu için Yavuz Gülerce'nin kafasına yatmış.

    Yavuzhanı bir veterinere götürüyorlar.
    Veteriner Yavuzhanın hem süt bağı olan ayağını hem diğer ayağını kendi yöntemiyle dağlıyor. Böylece iki ayağı eşitlendiği için rahat yürümesini sağlıyor.
    Sonra atıyorlar haraya, kendi başına bırakıyorlar.
    Lakin bu at rahat durmuyor, antreman yaptırmıyorla ama diğer koşu atlarının antremanlarında onlarla koşmaya çalışıyor. Bu durum antrenörün ilgisini çekiyor. Diğer atlarla antreman yapsın diyor. Antremana çıkan Yavuzhan herkesi şaşkınlığa uğratarak diğer atları yanına bile yaklaştırmıyor.
    Yavuzhanın koşuya çok istekli olması ve antremanda diğer atları geçmesi ona gerçek yarış için bir şans verilmesini sağlıyor.
    Yavuzhan bir yarış koşacak ama ne olduğu bilinmediği için o dönemin hırçın ve acımasız ama aynı zamanda çok tecrübeli jokeyi Tınay Adışen üzerine biniyor. Tabi yarış kazanma beklentisi kimsede yok, sadece görmek için koşturuyorlar.
    Yarış bittiğinde Jokeyi, at sahibi antrenörüne varana kadar herkes şokta.
    Yavuzhan kazanmakla kalmamış üstelik bir de fark atmış.
    Bu şokun üzerine aynı jokeyle 22 gün sonra tekrar koşturuyorlar.
    Yine aynı, yarışı farklı kazanan Yavuzhan ikinci yarışını da kazanıyor.
    İkinci yarışından sonra Yavuzhanın hiç de yabana atılacak bir at olmadığı anlaşılıyor.
    Daha sonra o zamanın en iyi jokeylerinden Süleyman Akdı ile iki yarış daha yapıyor ve ikisini de kazanıyor.
    Bir arap atının dörtte dört yapması pek olası değil, bu nedenle Yavuzhan herkesin dikkatini çekmeye başlıyor.
    Bütün yarışlarını kazandığı için bu defa Çanakkalae Zaferi gibi büyük bir yarışa hazırlanıyor. Bu yarışta kendini kanıtlamış büyük abileriyle koşacak. Yani koşacağı atları Ferrari, Audio gibi düşünün. Bu atların içinde değil kazanmak tabela yapmak bile başarı sayılıyor.
    Bu defa üzerine yine büyük bir jokey, Halis Karataş biniyor.
    Karataş Yavuzhanı diğer atlar gibi zanetme yanılgısına düşerek, yarış içinde Yavuzhana kırbaç vuruyor. Kırbacı yiyen Yavuzhan yarışa küsüyor ama buna rağmen ikinci geliyor.
    Halis Karataş'ın bu hatası nedeniyle bu defa üzerine jokey Akın Özdeniz biniyor. Akın Özdeniz bu ata kırbaç vurulmayacağını kendi haline bırakılacağını önceden keşfediyor.
    Bundan sonra Yavuzhan jokeyin hiç bir müdahalesi olmadan Malazgirt, Hatay Cumhuriyet, TBMM gibi bütün büyük yarışları silip süpürüyor.
    Bu arada Yavuzhanın bir özelliği daha anlaşılıyor.
    Yavuzhan yanında at olmazsa koşmuyor. Yarış içinde kendisiyle koşacak at arıyor. Yanındaki at nasıl koşarsa o da öyle koşuyor. Yanındaki at yavaşsa o da yavaş koşuyor, yanındaki at uçaksa o da uçak oluyor ama her halikularda yarışı kazanıyor.

    Bir gün Yavuzhan harada bir şanssızlık daha yaşıyor, bir kaza sonucu sol gözü kör oluyor.
    Sol tarafı göremeyeceği ve yanında at olmadan koşmadığı için yarışlarda pistin en dışından koşmaya başlıyor ve yine kazanmaya devam ediyor.
    Lakin jokey Süleyman Akdı bunu öğrenince yarışta Yavuzhanın göremeyeceği yerden başka bir atla onu avlıyor.
    Bunun üzerine Yavuz Gülerce, Yavuzhan sol taraftan avlanmaması için bir başka şampiyon Caş adındaki atını ekürü olarak koşturuyor.
    Bu çözümden sonra Yavuzhan yine kazanmaya devam ediyor.

    Yavuzhan artık herkesin sevgilisi, o koştuğu gün altılı beşe düşüyor,. trübünler tıklım tıklım doluyor. O yıllarda Yavuzhan adında bebeklerin sayısında artış oluyor.
    Lakin şansızlıklar Yavuzhanın yakasını bir türlü bırakmıyor.
    Bu defa da bir at için en kötü hastalığa, sarılık hastalığına yakalanıyor.
    Buna rağmen koşmaya ve kazanmaya devam ediyor ama hastalık yüzünden performansını gösteremiyor.
    Daha önce tozu dumana kattığı atları geçse de bir hayli zorlanıyor.
    Sarılık hastalığı Şampiyon yavuzhanın maalesef sonunu getiriyor. Henüz geç sayılabilecek yaştayken hayata veda ediyor.
    Süt bağı, körlük ve sarılık ile boğuşan ama bunlara rağmen en büyük şampiyon olarak aramızdan ayrıldığında sayısız insanda gözyaşı, hüzün ve karakteriyle üzerimizde sonsuz takdir bırakıyor.

    Yavuzhan
    yavuzhan.jpg

    Yavuzhan Anıt Mezar
    yavuzhan-anıt-mezar.jpg

    Bazı koşuları

    Sitesi
    http://www.gulerceekurisi.com/yavuzhan-kosu-sonuclari.php

    Yarış listesi
    https://www.tjk.org/TR/YarisSever/Query/ConnectedPage/AtKosuBilgileri?1=1&QueryParameter_AtId=14064

    Tarih & Edebiyat yavuzhan şampiyon

  • Bağımlı kapitalizm nedir?
    B bilgisezgi

    Bağımlı kapitalist sistem alttaki gibidir.

    • Başkanlık demokrasisi.
    • Serbest piyasa ekonomisi (Neoliberal ekonomi).
    • İfade özgürlüğünün iktidarın çıkarıyla sınırlandırılması.
    • Bireysel özgürlüğün bağımlılıkla sınırlandırılması.
    • Din özgürlüğüne sınırsız kaynak ayrılması.
    • Özel mülk özgürlüğü.
    • Taşınmazların yabancılara satışı.
    • Tarım ve hayvancılığın yabancıların tekeline devredilmesi.
    • İthalatın arttırılması, ihracatın zayıflatılması.
    • Dışarıya bağımlılığın şart koşulması.
    • Tecavüzün suç sayılmaması.
    • Kadınlara şiddet uygulamanın hak sayılması.
    • Milli değerlerin öldürülmesi.
    • Tecavüzcü vakıfların korunması.
    • Askerin zayıflatılması.
    • Ülke yönetimini yabancıların belirlemesi.
    • Yabancılara sınırsız imtiyaz tanınması.
    • Medyanın tek yanlı yayın yapması.
    • Trollüğün kurumsallaşması.
    • Muhaliflerin iktidara sac ayağı yapılması.
    • Yalanların yüceltilmesi.
    • Milli şuurun yozlaştırılması.
    • Yerli halkın sığınmacılara biat etmesi.
    • Kurumların başına aile üyeleri ve yandaşların getirilmesi.

    Bir ülkeyi işgal eden işgalciler böyle bir sistem oluşturur.
    Kurtuluş savaşını kaybetseydik, işgalciler aynen böyle yapacaktı.
    Neyse ki, Türkiye'de böyle bir sistem yok...

    Tartışma bağımlı kapitalizm

  • Ülkesini kaybettiğinden haberi olmayan halk
    B bilgisezgi

    Bu başlığı açmayı dün planlamıştım bugüne kaldı.

    Burada yazacaklarım bir tahmin veya iddia değil, bizzat bu ülkenin gerçekleri.
    Bu ülkenin yüzde ellibiri kendi ülkesini kaybettiğinden haberi yok.
    Üretemeyen, dışa bağımlı, milyonlarca yabancının içinde dışlandığının, artık Türkiye Cumhuriyeti yerli vatandaş statüsünden çıktığının, sembolik varlıktan öteye gitmediğinin farkında bile değil.
    Ekmek, yağ kuyruğunda bile kendilerini cennetin kapısında zanediyorlar.
    Açlıktan nefesi kokarken uzay çağını yaşadıklarını düşünüyorlar.
    Bergen filmini izlemişsen eğer o halde dünyanın en iyi ekonomisine sahipsin haleti ruhiyesi içindeler.
    Örneğin yumurtanın içine sucuk alacak paran varsa bu ülkenin ekonomisi şahlanmış demek oluyor.
    Ülkesini kaybetmiş, vatandaşlığı formaliteye düşmüş, ekonomisi çökmüş, yabancıların sözde kıskanmasıyla övünen bir halk.
    Din için Türklüğünden vazgeçen, binlerce yıllık değerlerini hiçe sayan, kurtuluş savaşı kazanımlarını sözde Osmanlı sarayına yeğleyen ve artık adı bile belirsiz olan bir kalabalık.

    Ergenekondan çıkıp binlerce yıl yapılan uzun yolculuk bunun içinmiydi, ülkesini kaybettiğinden ve asimile olduğundan haberi olmayan bir halk...

    Ergenekon dedim de yıllar önce içimden gelmiş bir şiir yazmıştım, burada paylaşayım.

    Ergenekon yolculuğu

    Ergenekon vadisi dar,
    Altay dağları sarp.
    Dedi ana.
    Şimdi nereye? dedim.
    Anadolu yapmaya!
    Ne kadar sürer? dedim.
    Beşyüzkırk yıl dedi.
    On altı devlet yüklü kızaklar,
    Yüklü kadınların omzundalar,
    Demirci taşıyor Anadolu'ya,
    Usta yüklü kadınlar.
    Toprak şerbetsiz yoğrulmaz,
    Kemiksiz yapı dik durmaz.
    Dedi ana.
    Şimdi nereye? dedim.
    Mavi gözlü, sarı saçlı yapmaya!
    Ne kadar sürer? dedim.
    beşyüzseksenbir yıl dedi.
    Demir yüklü kağnılar,
    Yüklü kadınların omzundalar,
    Gazi taşıyor Anadolu'ya,
    Kınalı Kuzu yüklü kadınlar.
    Gafiller gelse ikrara,
    Aşk yok ki, yürek yana.
    Dedi ana.
    Şimdi nereye? dedim.
    İstiklal yapmaya!
    Ne kadar sürer? dedim.
    Bugün olmazsa yarın!
    İstiklal yüklü çılgınlar,
    Yüklü kadınların omzundalar,
    Kurtuluş taşıyor Anadolu'ya,
    devrim yüklü kadınlar.

    Tartışma haberi yokmilletin

  • Değerli bir anı
    B bilgisezgi

    Zanedersem 8-9 arası bir yaştaydım.
    Lüks bir otelde müşterilerin bakkaliye işlerine bakıyordum.
    Boş zamanda elimdeki oyuncak bir sazla öylesine eğleniyordum.
    Müşterilerden biri beni öyle görünce tatlı bir gülümsemeyle benimle sohbet etti. Daha sonraları o müşteriyle sohbetlerimiz devam etti.
    Oldukça tatlı dilli ve kibar bir adamdı.
    Birgün Neşet Ertaş'ın "Bulunurmu" adlı plağını bana hediye etti.
    Henüz çocuğum ama eve gittiğimde ilk işim o plağı dinlemek olurdu.
    Daha sonra o müşteri beni yanına almak istedi. "Bu çocukta yetenek var, benimle gelirse onu iyi bir sanatçı olarak yetiştirirm" dedi.
    Büyüğüm izin vermedi, "Siz sürekli konserlerde şehir şehir dolaşıyorsunuz, çocuk o yükü kaldıramaz" dedi.
    Daha sonra bir konsere gittik. Konser o kadar kalabalık ki, ben arada adeta kayboluyorum.
    Sahnede sazıyla sözüyle konser veren adam hergün otelde sohbet ettiğimiz adamın kendisi.
    Oldukça şaşırmıştım, kim olduğunu bilmediğim bu adam ne kadar ünlüymüş, o konserdeki kalabalığın sevgi selini görünce anlayabildim.
    Daha sonra otelde ayaküstü helalleştik, başımı okşadı ve gitti.
    Aradan aylar geçti, bana plak hediye eden, yanına isteyen, hergün sohbet ettiğimiz adamın bizzat Neşet Ertaş'ın kendisi olduğunu ancak anlayabilmiştim.
    O zaman için çocuk aklımla pek bir anlamı yoktu ama her geçen zaman içinde bu anı daha değer kazanan bir anı oldu.

    Tartışma değerli anılar

  • Baskıcı iktidarlar ispiyoncu üretir
    B bilgisezgi

    Baskıcı iktidarların kendilerinden olmayanları etkisiz hale getirmek için en çok başvurduğu yollardan biri, halkı ispiyonculuğa teşvik etmektir.
    Bunun için çeşitli adlara sahip özel örgüt ve örgütler oluşturulur. Bu örgütler ilk bakışta masumane bir görüntü çizerler.
    Muhalifleri ispiyon ederek iktidardan kendilerine bir şey çıkarmaya çalışan veya birşeyler elde edeceğini düşünenler bu örgütlere ispiyon etmeyi bir fırsat sayar.
    Bu fırsattan yararlanmak isteyenler zamanla milyonları bulur.
    Halkın bir çok kesimi dolaylı ama resmi olarak ispiyoncu yapılır.
    Aynı zamanda toplum, ispiyoncu ve muhalif şeklinde ayrıştırılır.
    Böylece baskıcı iktidarlar ispiyoncuları bahane ederek muhalifler üzerindeki baskısını sözde yargı yoluyla arttırır.
    Baskıcı iktidarlar bu şekilde iki yönden güç kazanır, hem muhalifleri etkisizleştirir hem ispiyonu fırsat sayan milyonlarca taraftar kazanır.

    İspiyoncular yararlı bir iş yaptıklarını düşünerek iktidardan birşeyler isteme hakkı görür.
    Baskıcı iktidarlar elbette ispiyoncuları bir şekilde besler.
    Makarna, kömür dağıtmak veya iyi ispiyoncuysa ona iş vermek gibi faaliyetlerde bulunur.
    Bu aynı zamanda baskıcı iktidarın varlığını sürdürmesi için önemli bir ayağını teşkil eder.

    Latin ülkelerindeki baskıcı iktidarlar uzun yıllar varlığını bu yöntemle yürütmüştür.
    Orta Doğu'daki dikta yönetimler bir benzerini din adıyla yapar, muhalif kesimler din karşıtı görülür, bu da halkı ispiyoncu yapmak için geçerli bir mazaret sayılır.
    Bu konuda en şanssız ülkeler Afrika ülkeleridir. Afrika ülkelerindeki ispiyonculuk muhalif kesimin öldürülmesi demektir. Çünkü Afrika'daki ispiyonculuk kabilecilik üzerinden yürütülüyor. Daha da vahimi Afrika'daki öldürme eylemini fırsat sayan silah tacirlerinin kabile düşmanlığını körüklemesidir.
    Hitler, Mussolini gibi faşist iktidarlar da aynı yöntemi kullanmıştı, muhaliflerin sindirilmesinde ispiyoncu halktan yararlanmışlardı.
    Bir başka ayrıntı, Che Guevara ve Denizleri ölüme götüren yine halkın ispiyonlamasıydı.

    Milyonlarca insanın acı çekmesi, işsiz bırakılması, sürülmesi ve hatta öldürülmesini gerçekleştiren ispiyonculuk maalesef baskıcı dikta yönetimlerde başvurulan ilk yöntemlerden biridir. Böyle yönetimlerde özellikle cahil, bilinçsiz, yoksul halkın ispiyoncu tuzağına düşmesi kaçınılmazdır.
    Bu yüzden baskıcı iktidarlar halkın bilinçlenmesinden rahatsız olurlar. Halkın aydınlanmasını istemezler, onları din ile futbol ile, makarna ile ve vatanseverlik adına uyutmaya çalışırlar. Hatta halkı aydınlatacak ne kadar oluşum varsa hepsini çeşitli bahanelerle yok ederler. Öyle ki, aydınlanmacı liderlerin, yazarların ve çeşitli figürlerin heykeline bile tahammül edemezler.

    Dolayısıyla ispiyonculuğu bir fırsat olarak halkın önüne koyan baskıcı iktidarlar ile ispiyoncu halk ilişkisi daha fazla yoksulluk, daha fazla acı ve ayrışmayı getirir.

    Tartışma ispiyonculuk diktacılık baskıcılık

  • Halkı tanıyor musunuz?
    B bilgisezgi

    Siyasette, dini örgütlerde, bürokraside etkin ve yetkin olanlar dışında halkı tanıyan yok.
    Zaten bunlar halkı tanıdığı için etkin-yetkin konuma geliyorlar.
    Zira halkın dünyasına girilmediği müddetçe onlarla içiçe olmak dahi onları tanımak için yeterli olmuyor.
    Toplum içinde yaşamak mantıken onları tanıyoruz anlamına gelse de dış duruşlara aldandığımız için onların gerçek dünyasını çözemiyoruz.
    Ayrıca halkın söylemiyle eyleminin bir olmadığını hep gözden kaçırıyoruz.
    "Elim kırılaydı da falana oy vermeseydim" şeklinde söylemler eyleme gelince sadece sözde kalır.
    Halk söylemde beş yıl muhalif olduğu parti veya kişiye oy verir.
    Bu tutarsızlık halkın genel yapısını oluşturur.
    Aslında karşı tarafa sağ gösterip sol vurulan bir tür halk aldatmacasıdır.
    Bu tür ikircikli davranışlardan feyz alan ve halkı tanımayan karşı taraf bu oyuna kolayca düşer.
    Bu ülkede yüzde 48 ile yüzde 52 vatan ve vatan değerlerine farklı bakar.
    Yüzde 48 kapitalist sistem olsun ama demokrasi de olsun düşüncesindedir.
    Yüzde 52 ise kapitalist sistem olsun ama mafyatik yapı hakim olsun arzusundadır.
    Yoksulluk, dinci yapılanma, adaletsizlik, tecavüzün suç olmaktan çıkarılması, bir kişiye tapınma gibi bir yapılanma yüzde 52'nin kazanç kaynağıdır.
    Dinci şirketler, mafyatik şirketler, başkalarının malına-canına çökme ve bu örgütlerin uzaktan-yakından bir parçası olmak onlar için yeğane kaynaktır.
    Din kardeşliği adı altında herşey mübahtırı hak görmektedirler.
    Kişisel çıkarcılık yaparken dini buna kılıf yapmaktadırlar.
    Zaten dini kullanan dünyadaki bütün halklar aynı şeyleri düşünmektedirler.
    Okul yerine camiyi, demokrasi yerine diktatörlüğü, paylaşım yerine hep bana rab bana kafasındadırlar. Başkalarının emeği, canı, bedeni üzerinden nemalanmak bir numaralı hedefleridir.
    Yüzde 52 anlayışında olan herkesi siyasiler ve siyasileri besleyen ABD-AB devletleri destekler.
    ABD-AB devletleri adaletsizlik, sömürü, bağımlılıktan beslendikleri için dünyadaki yüzde 52 anlayışı onların biricik gelir kaynağıdır.
    İkinci sırada halkları ve ülkeleri birbirine düşürerek ülkeleri zayıflatma gelir.
    Bu yüzden yüzde 52, hem kendisni besleyen ama aynı zamanda kendisini av yapan bu ülkelere dolaylı olarak minnet duyar.
    Zira yüzde 52'nin istediği adalatsizliği, mafyatik yapılanmayı onların desteğine borçludurlar.
    Elbette bu yüzde 52 kimler tarafından yönetildiğini ve yönlendirildiğini bilmezler ve önemsemezler, onlar için kendilerine verilen pay veya sadaka önemlidir. Ki, bu sadakayı devletin veya bağlı bulundukları örgütlerin kendilerine ihsan ettiğini zanederler.
    İşin bir de böyle bir trajikomik tarafı bulunuyor.
    Neyse Afrika, Hindistan, Şili ve Lübnan'dan bazı örnekler verecektim ama sağlığım daha fazlasını yazmaya el vermiyor. Maalesef her yazımda hep böyle yarım bırakmak zorunda kalıyorum.
    En azından halkın ne düşündüğüne çok kısa değinmiş oldum.
    Belki ilerde bahsettiğim örnekleri eklerim.

    Tartışma halk tanınmıyor siyasiler avcı halk av yöneteni bilmiyorlar

  • Elinizde ne tür eski kitaplar var?
    B bilgisezgi

    Bende 50-60 yıllık kitaplar var ama onları çıkarmak bir hayli zor. Evin bir duvarı tavana kadar kitap dolabı, o yetmediği gibi daha başka dolaplarda da var. Uluslararası kitap müzesi gibi, herhalde 2 ton vardır.

    Soru & Cevap sahaf kitap

  • Sol elin hikmeti veya sağ elin fazileti
    B bilgisezgi

    Dün ilk yorumu ben yazıyordum ki, tam o anda nedense internet gidiverdi ve bir daha da gelmedi.
    Ben de buraya yazdığımı kopyaladım, şimdi buraya yapıştırıyorum.

    O eskidendi, alaturka tuvaletler varken geçerliydi, bu işi artık teknoloji yapıyor, alafranga tuvaletler el vurmaya gerek bırakmıyor.
    Sorunu dinde el vurulmalı mı yoksa kıçı alafranga tuvaletin temizliğine mi bırakmalı şeklinde sorsan ne diyecekler acaba.
    Kıçı tazyikli su mu yıkasın yoksa taharet için ilkellikte ısrar mı edilmeli?
    Bir de kıç yıkandıktan sonra neden kurulamazlar bu soruyu da sormalısın.

    Ayrıca bu kıç yıkama ile ilgili komik bir anımı paylaşayım.
    Bundan ellibeş yıl önce çocuklar camiye namaz kılmaya gidiyor, ben de onlarla gittim.
    Bana namazdan önce tuvalete gitmek zorunda olduğumu söylediler.
    Tuvaletim yok dediğim halde illa gitmen gerekiyor, yoksa günah işlersin dediler.
    Tuvalet ihtiyacım olmadığı halde tuvalette zorla mıçmaya çalıştım.
    Oyan buyan derken birşey çıkmıyor, birşey çıkmayınca günahkar olmamak için tuvaletten de çıkamıyorum.
    Sonra baktım olacak gibi değil, günah işlemeye razı olup tuvaletten çıkmaya hazırlanıyordum ki, çocuğun biri kıçını sol elinle yıka demesinmi...
    Ahan da durup dururken iki günah birden işleyiverdim.
    Velhasıl tuvalete masum ve mazlum olarak girdim, günahkar olarak çıktım...

    Sosyoloji hela tuvalet temizlik dışkı

  • Ülke nasıl çalınır?
    B bilgisezgi

    Hırsız kaçar ev sahibi kovalar.
    ülke çalmak ise tam tersi.
    Ev sahibi kaçar hırsız kovalar.
    Bu nasıl olur?
    Bir hikaye ile anlatayım.
    Padişahın biri işine gelmeyen kim varsa ülkeden kovarmış. Padişah bu kovma işini pek severmiş. Bunun için insanların suç işlemesi gerekmiyormuş, insanların bakışını, duruşunu beğenmemesi yeterliymiş. Hatta bunun için özel askerler görevlendirmiş, bu askerler halkın içine girerek beğenmedikleri tipleri toplar ülkeden kovarlarmış. Padişah yirmi yıl boyunca bu kovma işini sürdürmüş. Padişah günün birinde hastalanmış, saray erkanı saray içinde ne yapacaklarını şaşırmış. Padişahın hastalığına çare bulamıyorlarmış. Çünkü sarayda ve ülkede ne kadar doktor varsa hepsini ülkeden kovmuş. Başka diyarlardan getirdikleri doktorlar ise çözüm bulamıyormuş. Tam bütün umutlar yitirilmek üzereyken anıtkabir ülkesinde yaşayan bir doktor son umutları olmuş. Anıtkabir ülkesinden gelen doktor padişahı kısa zamanda iyileştirmiş. Doktora sormuşlar, kimsenin yapamadığını sen nasıl başardın demişler. Doktor, bu toprağın havasını, suyunu, karekterini sizden iyi bilirim demiş. Vezirler ve orada bulunanlar şaşırmış ve biraz da alınmışlar. Nasıl olur da dünyanın bir ucundan gelen bizden daha iyi bilir, diye biraz da alaycı şekilde sormuşlar. Doktor şu cevabı vermiş, çünkü padişahın kovduğu doktorlardan biri de benim...

    Tartışma ülkeyi çalmayın

  • Sosyalizm nedir?
    B bilgisezgi

    Özel sektör olan bir ülkeye sosyalist denilir mi?
    Hayır
    Nasyonal sosyalizm adında sosyalizm var ama sosyalizm tanımına uyuyor mu?
    Hayır
    Azınlığın veya ayrıcalıklı grupların yönetimi altında olan ülkelere sosyalist denilir mi?
    Hayır
    Karma ekonomi uygulanan ülkeler sosyalist midir?
    Hayır
    Atatürk ilkelerinde devletçilik ilkesi sosyalist bir uygulama mıdır?
    Hayır
    Bir ülke içinde kar kira komisyon faiz borsa vb şeyler varsa o ülke sosyalist olur mu?
    Hayır
    Liderlik ilkesi uygulanan bir ülkeye sosyalist denilir mi?
    Hayır
    Sosyalizmin ne olduğunu bildiğinize emin misiniz?
    Hayır

    Hepsi hayır.

    Ancak sosyalizm hayal değil ama dünya kapitalist iken ambargo yiyeceği için gerçekleşmesi çok zordur.
    Karma ekonomi sosyalizme giden yolu kolaylaştırır, ancak karma ekonomi sonrası geriye dönüş de mümkündür.
    Örneğin şu anda karma ekonomiyi uygulayan ülkelerin tamamı kalkınmış durumda, sosyalizme en yakın ülkelerdir ama ambargo korkusu yüzünden isteseler de sosyalizme geçemezler. Bunların sayısı çoğalırsa ve birbirlerini desteklerlerse sosyalizme geçebilirler. Lakin sosyalizme geçmek için bu da yetmiyor, halkın kapitalist anlayıştan arınması gerekiyor ki, bu da binlerce yıldır bu anlayışa adapte olmuş halk için çok uzun bir süreç gerekiyor.

    Soru & Cevap sosyalizm toplumculuk

  • Linux için bilgi paylaşalım.
    B bilgisezgi

    Bu başlık altında linux sistemlerinde yaşadığınız tecrübeleri paylaşalım. Yaşadığımız sorunları, çözümleri, kendi yaptığımız araçları paylaşalım. Hem kendimiz için hem daha başka ziyaretçiler için faydalı olur.
    Ancak mümkünse sadece yaşadığımız tecrübeler olsun.

    Kendime ait yıllardır paylaştığım linux dağıtımım var.
    Hiçbir yerde reklamını yapmıyorum, buna ragmen ayda 3bin ila 15bin indirme oluyor.
    Dağıtımla birlikte 25-30 tane yaptığım bazı yararlı araçlar da var.
    Fakat yaptığım dağıtımın adını burada söylemeyeceğim ve sadece kendi tecrübelerime dayanan bilgileri zaman zaman paylaşacağım.

    EFİ kurulum nasıl yapılır?

    Bunu resimli anlatmak isterdim ama bence kolay anlaşılır.
    Linux ortamında efi veya diğer adıyla UEFİ kurulumun amacı Windows veya daha başka işletim sistemlerinin sınırlamalarına veya daha başka saldırılarına maruz kalmamak için geliştirilen bir güvenli önyükleme sistemidir.
    Bu sayede diğer işletim sistemleri kendinden başka sistem kurulmaması için bilgisayarlara yapacağı müdahalelerin önüne geçilebiliyor.

    Efi'nin amacına kısaca değindikten sonra şimdi efi kuruluma geçebiliriz.

    • Efi kurulum için indireceğiniz linux dağıtımın iso kalıbı efiyi destekliyor olmalı, aksi halde bu işlem işe yaramaz. Gerçi günümüzde çoğu destekliyor, bu konuda pek sorun yok.
    • İso kalıbını indirdikten sonra dosyanın doğru indiğini anlamak için her dosyada bulunan md5 kodunu da indirmeniz veya almanız gerekir.
      Doğru indiğini anlamak için linux ortamında uçbirim denen bir cevher bulunur, o cevhere alttaki gibi dosya yolunu yazarsanız sonucu size verir.
      md5sum /dosya/nerede/adı/nedir.iso
    • Yazdırdığınız USB taklıyken bilgisayarı yeniden başlatın.
    • İlk ekran gelir gelmez del, esc, F2 gibi tuşların biriyle BİOS ekranına girin.
    • Sağ-sol tuşlarıyla BOOT sekmesine gelin.
    • BOOT sekmesinde USB'nin satırları üzerinde iki tane isim göreceksiniz. Birinin başında UEFİ yazar. İlk sekmede UEFİ yazanı alt-üst tuşlarıyla üste getirin. Daha sonra F10 tuşuyla kaydedin ve çıkın.
    • Oturuma geldiğinizde ister kurucuyla ister Gparted gibi disk yöneticisiyle alttaki gibi bir disk bölümü oluşturun.
      Fat32 formatında, boot/efi ve boot bayragıyla 100 MB boyutunda bir bölüm oluşturun.
    • Bu bölümü oluşturduktan sonra sistemi kuracağınız bölümü ayrıca ext4 olarak seçin ve boyutunu da 20GB'den az olmamak kaydıyla keyfinize göre belirleyin.
      Sonra kuruluma başlayın, böylece sistem efi olarak kurulacak ve açılışta düşmanların gazabından korunacak.
    Kişisel Gelişim linux gnulinux bilgi

  • Forumun birinci kuşağının pili mi bitti?
    B bilgisezgi

    Yetmişli yıllarda insanlar inandığı için ve yanlışı-doğruyu anlamak için tartışırdı, yanlışı varsa da onu kabullenirdi.
    Art niyet ve olaylara at gözlüğüyle bakma olayı pek yoktu.
    Yalan ve demogoji gibi davranışlar çok nadir olurdu.
    Zıt anlayışlar arkadaşlığı ve dostluğu pek etkilemezdi.
    Bir tarafta birbirini öldüren sağ-sol vardı ama söz konusu tartışmaksa aynen anlattığım gibiydi, saygılı davranılırdı.
    Şimdi ise yalan atma, yanlış yönlendirme, trollük yapma, başlıkları ana konusundan kaydırma, dolaylı olarak laf dokundurup konuyu kişiselliğe sürükleme gibi davranışlar yüzünden şahsen benim pek yazasım gelmiyor.
    Çünkü günümüzün gençliği böyle yetiştirildi, kendi doğrusu herşeyin doğrusu anlayışına mahküm edildi. Bu yüzden daha tartışmayı dahi bilmiyorlar. Tartışmayı yalanla ve kendi bildiği değerle sınırlandırıyorlar.
    Oysa gerçekler böyle düz çizgi olsaydı felsefe denen bir kavrama gerek kalmazdı. Kimse felsefe için kafa yormazdı. Hiç bir şeyi sorgulama gereği görülmezdi.
    Tartışmak için her şeyden önce art niyet olmamalı. Çünkü tartışmak illa kendini kabul ettirmek değildir. Tartışmanın ana nedeni kavramların, olayların niteliğini anlamak ve öğrenmek içindir. Böylece geleceğe daha doğru ve daha nitelikli bir anlayış biçimi bırakılır ve ayrıca insanlar daha doğru yaşama biçimi için mücadele eder.
    Dolayısıyla tartışmayı bilmeyen veya art niyetli olduğunu düşündüğüm kişilerle diyaloğu anında kesmek zorunda kalıyorum. Bu da haliyle forum aktifliğine bir şekilde yansıyor.
    Bu forumun açılmasına en çok sevinenlerden biriyim. Forum yeni açıldığı için mümkün olduğunca paylaşımda bulunmak, forumun aktifliğini hızlandırmak gibi kişisel bir çaba göstermeye çalışıyorum. Bunu özgür ve bir felsefe forumu olduğu için severek yapıyorum. İmkan oldukça farumdaki aktifliğim sürecek. Böyle bir forum hizmetinde bulunduğu için phi arkadaşımıza ve görüşü ne olursa olsun iyi niyetli tartışmacılara teşekkürler.

    Duyuru & Destek birinci kuşak aktivite

  • Işık seviyesinin gürültü ölçümü
    B bilgisezgi

    Işık seviyesi, gürültüsü ve ölçümü.
    Atomun yüz kat içine girmek, bu gerçekten müthiş birşey.
    Bu adam sakın Türkiye'ye gelmesin, o gürültü ezan sesiydi diye adama kafayı yedirirler.

    Bilim & Teknoloji profesor mete atature

  • Dinler inançsızlık mı?
    B bilgisezgi

    Köpekler sahibinden başka herkese düşmandır.
    Aynısını dinlerde de görüyorum, sahip olarak gördükleri tanrıdan başka herkese ve diğerlerinin herşeyine düşmandırlar.
    Tanrıdan başka hiçbirşeye inanmazlar, tanrının emirleri dışında olan herşeyi retederler. Kendilerinden başkasına köle olmaları dışında yaşam hakkı tanımazlar. Bütün görüşlere kapalıdırlar. Bütün ideolojileri şeytanlaştırırlar. Kanıtlanmış bilimsel verileri bile kabul etmezler. Her olay ve olguyu din ile bağdaştırmaya çalışırlar, bağdaşmıyorsa şeytani lain ilan ederler. Ay'da, Mars'ta ezan okunmuyorsa uzay araştırmalarını tanrıya şirk koşulduğuyla yorarlar.
    Kısaca herşeyi tanrı yarattı derler ama kendilerinin belirlediği sınırdan başka tanrının yarattığı hiçbirşeye inanmazlar. Kendi tanrılarıyla bile çelişirler.
    Hiçbirşeye inanmamak inaçsızlık olmuyor mu?
    Hiçbirşeye inanmayan dinlere ve müritlerine inançlı deniyor, cidden çok garip bir durum.
    Ben bu işin içinden çıkamadım.

    Tartışma dinler çelişkili

  • Bugunun Mutluluk Sebebi
    B bilgisezgi

    Laik demokratik Türkiye Cumhuriyetinin yıkıldığı bir zamanda hiçbir an mutlu değilim.
    Bilimle uğraşması gereken toplumun dinin kölesi olduğu bir zamanda hiçbir an mutlu değilim.
    İşçi sınıfının makine ve robotlaşma karşısında bitirildiği bir zamanda hiçbir an mutlu değilim.
    Olmayan Cumhuriyetin göstermelik kutlandığı yüzüncü yılda hiçbir an mutlu değilim.
    Adaletin, hukukun bir kişi keyfine bırakıldığı bir zamanda hiçbir an mutlu değilim.
    Özgürlüğü, demokrasiyi dinci mafyaya tesim eden toplum içinde yaşadığımdan hiçbir an mutlu değilim.
    Vatan kandırmacasıyla BOP için ölüme gönderilen mehmetçik karşısında hiçbir an mutlu değilim.
    Depremde göz göre göre öldürülen milyonlarca insan karşısında hiçbir an mutlu değilim.

    Mutlu değilim şafaklarda, akşamlarda
    Güneşi kaybettim, yüz yıl sonra
    İhanetiniz utancımdır nene hatunlara
    Kınalı kuzuları satan omurgasızlara
    Söylenecek çok şey ama karanlığa
    Güneşi kaybettim mutlu olacağım anda.

    Eğlence & Oyun mutluluk nedir mutluluk mutlu mutlu insan

  • Şikayet & Öneri & Talep
    B bilgisezgi

    @phi, içinde söyledi: Şikayet & Öneri & Talep

    felsefe zihnin yorulmasini gelismesini saglayan bir aractir

    Aynen öyle.
    Yetmişli yıllarda zihnim öyle yorulurdu ki, adeta dellenecek duruma gelirdim.
    Anlayamadığım veya çözümleyemediğim konular olduğunda psikolojim bozulur ve asabileşirdim.
    Ancak seksenli yılların ortalarında normalleşebildim.
    İlginçtir ki, normaleşmem yine felsefe sayesinde oldu.
    Çünkü öğrendikçe veya soruların cevabını çözümledikçe olgunluk başlıyor.
    Bu nedenle felsefeye giriş süreci zor ve uzun bir süreçtir, herkes başaramaz. Bu süreci atlatan önemli bir imtihanı tamamlamış demektir.
    Kısaca zihinsel mücadeleyi veya zihinsel açlığı bilgi ile tatmin etmek gerekiyor.

    Duyuru & Destek

  • Neden Linux?
    B bilgisezgi

    phi kardeşimiz başka başlıkta sordu, hem soruya cevap olacağı hem bu konu biraz detay istediği için ve bir başlık olarak daha başkalarına faydalı olacağını düşündüğüm için ayrı başlık açtım.
    Linux hakkında bildiğim kadarıyla yazmaya çalışacağım. Belki akışa göre yazı uzayabilir, bilemiyorum ama yazının sonuna kadar okumanızı öneririm.
    Başlamadan önce kendimin de geliştirdiği bir dağıtımım var. Dağıtımım tüm dünyaca biliniyor ama ünlü değil. Ancak ünlü olmasını ben istemiyorum, çünkü forum aç, insanlara cevap yetiştir, sorunlarıyla uğraşmak bu yaştan sonra benlik bir iş değil. Lakin özgür yazılım aşkına dağıtım yapmaya devam ediyorum. Dağıtımım hakkında bir ipucu vereyim, eski bilgisayarlar, çöpe atılmaya yüztutmuş bilgisayarlar ve hatta çöpe atılan bilgisayarları yeniden yaşama kavuşturma hedefiyle hafif dağıtım yapıyorum.
    ABD'lilerin çöpe attığı bilgisayarlar bu dağıtım sayesinde yeniden yaşama kavuşturulup özellikle Afrikalı, Asyalı ve Latin ülkelerindeki yoksullara gönderiliyor.

    Şİmdi gelelim esas konumuza.
    Lİnux tek başına linux'u ifade etmez, çünkü linux işletim sisteminin kendisi değil, onun çekirdeğidir. Linux onunla birlikte çalışan araçlarla bir bütündür.
    Bu nedenle onunla çalışan araçlara GNU, çekirdeğine de Linux denir. Bir bütünü ifade etmek için de ona GNU/Linux denir.
    Zira linux yokken de GNU vardı, ona çekirdek yapılınca saygısızlık olmasın diye GNU/Linux olarak bütünleştirildi. Ancak insanlar daha kolay telaffuz ettiği için kısaca Linux demeye başladılar.
    GNU, Afrikada yaşayan gnu adında bir sığır türünü logo olarak aldı. Linux'da linux'u yazan adamı bir penguen ısırdığı için pengueni logo olarak kabul etti.
    Buna göre GNU/Linux eşittir=İnek/penguen olarak görüldü.

    gnulinux.png

    GNU felsefesi, bir şirkette çalışırken, herkesin yazım özgürlüğü olmalı, kapalı kaynak özgürlüğü yok eder düşüncesiyle özgürlük adına milyar dolarları reteden Richard Stallman tarafından başlatıldı.
    https://www.gnu.org/gnu/linux-and-gnu.en.html
    richard-stallman.png

    O zamanlar henüz linux çekirdeği yazılmamıştı, daha sonra bu gördüğünüz Linus Torvalds adındaki fedakar adam kapalı kaynağa orta parmak göstererek, açık kaynak linux çekirdeğini yazdı.
    linus-torvalds.png

    Richard Stallman ve Linus Torvalds milyar dolarları orta parmaklarıyla iterek, özgür yazılım hareketinin lideri oldular.
    Böylece ev kullanıcılarından sunuculara, uzay araçlarına varana kadar herşey linux tabanıyla yapılmaya başlandı.
    Öyle ki, şu anda yazmış olduğum efelsefe forumun tasarımı ve logosu bile linux.

    Kısaca GNU/Linux'un doğuşu böyledir.
    Şimdi geldik linux işletim sisteminin nasıl birşey olduğunu anlatmaya.
    Lİnux açık kaynak ve özgür yazılım olduğu için isteyen herkes ona yazılım yapabilir ve dağıtım yaparak kullanıma sunabilir. Bazen benim gibi bir kişi ama genelde topluluk tarafından yapılır. Şu anda faaliyette olan üçyüzün üzerinde çeşitli amaçla kullanılan dağıtım var. Ev kullanıcıları için ortalama yüz kadar dağıtım mevcut.
    Dağıtım indirme yerleri alttaki adreslerde bulunur.
    https://distrowatch.com/
    https://sourceforge.net/
    Bu dağıtımların iki üç tanesi dışında hepsi bedavadır. Paralı olanlar ise şirketlere 7/24 hizmet ettiği için paralıdır.
    İndirdiğiniz dağıtımı sisteme kurmak sadece 15 dakikanızı alır. 15 dakika sonra linux işletim sistemi karşınızdadır ve artık o size aittir, ne isterseniz onu yaparsınız. Linux dağıtımları genelde kur/kullan felsefesiyle yapılır. Kurduktan sonra herhangibir işlem yapmanıza gerek yoktur. Sürücülere varana kadar herşey kendinde hazır haldedir. İnternette saatlerce sürücü veya başka şeyler aramanıza gerek kalmaz.
    İhtiyaç olan temel programların hepsi elinizin altındadır.
    Linux'ta yazılımlar kendi deposundan veya GitHub'dan temin edilir. Başka yerlerden yazılım yüklemenize gerek kalmadığı için virüs derdi yoktur.
    Antivirüs ile sistemi hantallaştırma veya antivirüse para yağdırma olayı yoktur. Açık kaynak ve kök dizin şifreli olduğu için linux'a virüs giremiyor. Girse bile öküzün trene baktığı gibi bakar. Hadi bir şekilde girdi diyelim, en ufak bir anormallikte sistemin kendisi ona izin vermez. Hemen onu kovar ve kullanıcıyı da uyarır.
    Diyelim ki, depo dışında size bir yazılım lazım, kapalı kaynaksa virüs olup olmadığı bilinmiyor. Yine sorun değil, ClamAV adındaki yazılım ile taratarak, onun hallaç pamuğu gibi altından girer üstünden çıkar, en küçük anormal bir noktayı dahi bulur.
    Diyelim ki, web tarayıcı ile gezerken takip edilme riski taşıyorsunuz.
    Lİnux için yapılan Brave browser ve Firefox bunun önlemini alarak geliştiriliyor.
    Bu iki tarayıcıyı DuckDuckGo adlı arama motoru ile kullanırsanız büyük oranda güvendesiniz. GoogleChrome, Opera gibi kapalı kaynak kodlu tarayıcılarla asla güven sağlayamazsınız Hatta Chromium açık kaynak olmasına rağmen pek güvenilir değildir. Debian geliştiricileri Chromium geliştiricilerini her zaman uyarıyor. Bildiğiniz gibi GoogleChrome, Chromium tabanıyla yapılıyor. Yani Google'un kendisine ait.
    Bu nedenle Brave ve Firefox ayrıca DuckDuckGo en güvenilir gezintidir.

    Linux kullanırken komut bilmeniz gerekmiyor ama bilirseniz hem daha zevkli olur hem daha pratik olur.
    Örneğin Windows'ta saatlerce internette ne idği belirsiz paket ara, indir kur falan uğraşmak yerine Linux'ta sadece bu komutu girmenizle saniyeler içinde paket kurulmuş olur.
    sudo apt install paket-adı

    Anlaşılacağı gibi linux özgürlüktür, kullandığın sistemin tek kontrolu ve hakimi sensin. Senin iraden dışında kimse ona müdahale edemez. Ayrıca sistem veya yazılımlarla ilgili birilerine bağımlı değilsin. Hem sistemin kendisi hem yazılımların tamamı bedava. Üstelik basit bir yazılımcı dahi olsan kendi kullandığın sisteme hiçbir engelle karşılaşmadan kendi yazılımını ekleyebiliyorsun. Hatta sistemdeki mevcut yazılımları kendine göre değiştirebiliyorsun. Daha doğrusu linux kullandığın zaman sonsuz özgürlükle başbaşasın.
    Diktatörlüklerin, tek adamlıkların, dayatmaların yaşandığı şu dünyada insanların özgürlüğü yaşadığı tek şey özgür yazılım ve GNU/Linux işletim sistemidir.
    Bu özgürlüğü yaşayın. Verdiğim adreslerden bir dağıtım indirin, kurun ve 10 dakika sonra özgür dünyaya adım atın.

    Neden linux sorusuna yeterli cevap oldu mu bilmiyorum ama şimdilik bu kadar.

    Bilim & Teknoloji gnulinux özgür yazılım özgürlük

  • Kıyaslama fakirliği ve YYGY
    B bilgisezgi

    Gördüğümüz ve duyduğumuz herşeyi yorumlayabilmemiz için onu kıyaslama bilgisine sahip olmamız gerekir.
    Örneğin ilk defa gördüğümüz bir nesneyi birşeye benzetemiyorsak onu kıyaslama yetisinden yoksunuz demektir.
    Kıyaslama yetisi kazanamamış insanlar kandırılmaya, yanlış yönlendirilmeye müsait hale gelir. Çünkü reel anlamda yanlış-doğru kavramını nitelendirecek konumda değildir.
    Dolayısıyla "Yanlış yerleştirilmiş gerçeklik yanılgısı" teorisi bir teori olmaktan çıkarak onun yaşamı haline gelir.
    Bu bir zaaftır, bu zaaf bireysel bazda kalındığında pek sorun olmayabilir, ancak toplum nezdinde eğemen olmuşsa bir çok soruna açık demektir. Zira dünya dengelerinin can alıcı yapısı nedeniyle kıyaslama fakirliği yaşayan bir toplum bu dengeyi taşıyamaz, altında ezilir.
    Kısaltılmış olarak YYGY olarak ifade edeceğimiz "Yanlış yerleştirilmiş gerçeklik yanılgısı" teorisi bu noktada önemli bir teori olarak karşımıza çıkıyor. Bu teoriye göre birilerinin toplumun algısına yerleştirdiği yanlışlar bir yanılgı da olsa yaşamdaki yeri gerçektir. Başka ifadeyle, toplumlar yanlışları gerçekmiş gibi yaşayabiliyor ve onu benimseyebiliyor.
    Burada önemli bir soruyla karşılaşıyoruz, yanlışların insanlara cazip gelmesi, bir ihtiyaç mı yoksa kıyaslama fakirliğinin vermiş olduğu bir aciziyet sonucu mu?
    Belki insan psikolojisinde her ikisinin de rolü olabilir veya bu sürece bağlı bir aşama konusu da olabilir.
    Örneğin Avrupalılar bundan 500 yıl önce kıyaslama fakiriydi, üzerlerinde YYGY hakimdi. Bugün bu konumu aşmış olabilirler ancak bu defa da uyuşturucu gibi, farklı cinsel eğilim gibi daha başka YYGY alternatiflerine yönelmiş durumdalar. Bu örneğe baktığımızda bir yandan insanın doyumsuz olduğu, hiçbirşeyin onu sürekli tatmin etmediği ama diğer yandan da YYGY alışkanlığının devam ettiği sonucunu da çıkarabiliriz. Çünkü insanın en zor bırakacağı şey yüzbinlerce yıl yaşamış olduğu, etkisinden kolay kurtulamayacağı ilkelliktir.
    İnsanların YYGY alışkanlığından kurtulması elbette kolay olmayacaktır ama onun karşısında olan ve insanları ilkellikten kurtarma gücüne sahip olan kıyaslama zenginliğini kazanmak da bir başka zorluk olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü doğuştan kıyaslama fakiriyiz, onu kazanmak için salt yaşamak yetmiyor, ayrıca mücadele gerekiyor.
    Ne var ki, YYGY sorunu asıl burada kendini gösteriyor.
    Ortalama onbin yıldır insanlar kıyaslama fakirliğinin iyi bir kazanç kapısı olduğunu keşfettiler.
    Psikolojik, narkotik ve kendisini şişleyen, zihnini kaybeden dinsel uyuşturucunun rağbet görmesi salt alışkanlıkla sınırlı değil, daha ziyade cevap bulmaya çalıştığımız soyut nedeni birinci planda.
    Bu sorulara ilginç olan bir başka konuyla cevap arayalım.
    Dünyada genelde gelişmiş toplumlar diğerleri üzerinde hakim olur, ancak yaşadığımız yüzyıl göstermiştir ki, ilkel toplumlar da gelişmiş kesimler üzerinde egemen olabiliyor. Kimisi silahla kimisi demokrasi yöntemiyle ilkelliğin ve yobazlığın kucağına mahküm edilebiliyor.
    Bunu yaşanması gereken bir süreç olarak görebiliriz, ancak bizi ilgilendiren ilkelliğin daha güçlü olduğu bu süreci yaratanın bir insan psikolojisi olmasıdır.
    Gelişme imkanı varken insanların yobaz olması bir tercih midir yoksa YYGY alışkanlığına bağlı bir psikolojik durummudur?
    Aynı soru gelişmiş ülkelerde farklı da olsa YYGY ile ilgili insan psikolojisi için de geçerli.
    Bu sorulardan anlıyoruz ki, gelişmiş veya ilkel pek farketmiyor, YYGY bağlantılı olarak insanlar yanlışlara bir şekilde ihtiyaç duyuyor, onun yanlış olduğunu bilse dahi onu yapmayı istiyor. Bu da gösteriyor ki, toplumları YYGY alışkanlığından devlet biçimi ne olursa olsun hiç bir devlet kurtarma özelliğine sahip değildir.Bu daha ziyade toplumların kıyaslama yetisiyle orantılıdır. Başka deyişle, reel karar mekanizması toplumların kendisidir.
    Tarihler boyunca toplumların nadiren doğru karar verdiğini düşünürsek, toplum gelişimi açısından bu karar mekanizması umut vermeyebilir. Lakin diğer yandan çok nadir de olsa verilen doğru karar gelişime bir şekilde yansıyor.
    Sonuç olarak, kıyaslama zengini toplumlarda olduğu gibi kıyaslama fakiri toplumlar da yanlış yerleştirilmiş gerçeklik yanılgısıyla mutlu olabiliyor.
    Reel mutluluk ile YYGY mutluluğunu bir niteliğe kavuşturacak olan ise onlardan daha güçlü özelliğe sahip çatışma ortamıdır.
    Zaten reel mutluluk pek bilinmediği ve ciddi anlamda yaşanmadığı için YYGY mutluluğu varlığını sürdürüyor.
    Dolayısıyla her halükarda tartışmasız en makul kazanımlar kıyaslama zenginliğiyle elde edilir.
    İlkellikten beri süregelen yanlış yerleştirilmiş gerçeklik yanılgısını zayıflatacak olan yegane güç kıyaslama zenginliğidir.
    İşin vahim tarafı ise kendisini YYGY ortamına sabitlemiş, hiçbir arayışa, sorguya gerek görmeyen toplumların varlığıdır.
    Çünkü bu toplumlar her iki mutluluk arasında çözüm üretme gücüne sahip olan çatışma gücünü doğrudan etkisiz hale getirebiliyorlar. Ancak kıyaslama zengini toplumlar karşısında da çaresiz kalıyorlar.
    Buradan da anlaşılacağı gibi sen istemesen de uyumu sağlayan çatışma gücü bir şekilde varlığını gösteriyor.
    Çünkü senin mutluluğun dünya koşullarıyla örtüşmüyorsa daimi olma şansı yoktur.
    İşte kıyaslama zenginliğinin rolü burada kendisini gösteriyor, senin mutluluğun reel mutluluk mu yoksa YYGY mutluluğu mu olduğunu anlıyorsun.
    Bunu anlayınca ne oluyor?
    Felsefe yapma yetisi kazanıyorsun.
    Doğru karar verme yeteneğin gelişiyor.
    YYGY tacirlerinden kendini kurtarma imkanı buluyorsun.
    Yaşama biçimini daha doğal yönde çiziyorsun.
    Olayları geniş olarak değerlendirebiliyorsun.
    Velhasıl kıyaslama zenginliğinin yararlarının sınırları yok. Ne kadar kıyaslama bilgisi ve tecrübesi edinmişsen, kendini de o kadar kazanmış oluyorsun.

    Tartışma kıyaslama fakirliği

  • olmaması gereken
    B bilgisezgi

    @nejdet-evren, içinde söyledi: olmaması gereken

    mistik adlı katılımcının her tartışmada kendince aykırı bulduğu düşünce üzerinden katılımcıyı küçümseyen bir dille saldırgan bir edim sergilediğini gözlemliyorum; etik kurulu aktif edemediğimizden bu konuda karar verecek olan site katılımcıları olacaktır...oylamanıza sunuyorum "mistik" adlı katılımcının üyeliği sonlandırılsın mı?

    Biz kendisine üslubunu düzeltmesi için kibarca yazdığımız halde halen hakarete devam ediyor.
    Böyle devam ederse elbette forumu kirletir.

    Duyuru & Destek etik ilkeler
  • Giriş

  • Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

  • Aramak için giriş yapın veya kaydolun
  • İlk ileti
    Son ileti
0
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Popüler
  • Dünya
  • Kategoriler
    • All Categories
    • Individual Categories
  • Gruplar
  • Kullanıcılar